RAHMETİN KAPISINDAYIZ
Manevî bir ticaret mevsimine girdik.
Ufuklarımızı rahmet ışıkları kapladı.
Gönüllerimiz Allah’ın rızasını gözetiyor.
Günahlarımızın affı için Nisan yağmuru gibi bir bağış tufanı beklemekteydik.
Ruhumuz şeytanın dehşetli pençesinden kurtarabildiği ellerini Allah’a uzatmak için fırsat kollamakta.
Gözlerimiz Cennetin bağına, bahçesine, deresine, tepesine, toprağına, taşına, suyuna hasret!
İşte bir fırsat daha:
Allah’ın kullarının kalplerine sayısız defa nazar eylediği müstesna ayların eşiğinde, Rahmetin kapısındayız.
FEYİZ VE BEREKET AYLARI
Kapıyı çalarsak, içeriye kabul edileceğiz.
Dönüp gidersek, kulaklarımızda bir süre daha çağrı sesleri, tebliğ çağrıları yankılanıp duracak.
O bizi bırakmayacak. Çünkü O bizim Cehennem ateşine düşmemizi istemiyor.
Çünkü O bizim için Cennet istiyor.
Çünkü O bizim için ebediyet istiyor.
Çünkü O bize kavuşmak istiyor.
Recep, Şaban ve Ramazan aylarından müteşekkil Üç Aylar, maddî- mânevî feyiz ve bereket aylarıdır. Bilhassa maneviyatta Üç Ayların açtığı feyiz, bereket ve rahmet çeşmesinden doya doya istifade edebilmeliyiz.
Resûlullah Efendimiz (asm) buyurmuştur ki:
“Recep Ay’ı Allah’ın, Şaban Ay’ı benim, Ramazan Ay’ı ümmetimin ayıdır.”1
CENNETE LİYAKAT AYLARI
Recep Ay’ında Allah’ın gazabından ve Cehennem azabından Allah’ın rahmet ve mağfiretine sığınmalı ve her vesileyi Allah’ın rızasını kazanmak için bir fırsat bilmeliyiz.
Şaban ayında nafile ibadetleri arttırılmalı, feyiz ve sevap hanemiz rahmet bulutlarının bereket sağanağına tutulmalı.
Ramazan Ay’ında Cennet’e liyakat kazanabilecek derecede tezkiye-i nefs etmeli, nefsi kötülüklerden ve kalbi günah kirlerinden arındırmalı, farz oruç ve namazla Allah’ın her emrine, “Lebbeyk!” diyerek, kalbe rikkat, incelik ve duyarlılık kazandırmalıdır.
Ve artık bu duyarlılığı ömrün diğer günlerine ve aylarına yaymalıdır.
Yani Üç Aylar bittikten sonra da arınmış ve nurlanmış bir ruh ile, koca bir hayat acı-tatlı göğüslenebilmelidir.
BEDİÜZZAMAN’IN MEKTUBU
Bedîüzzaman Hazretleri (ra), hapishanede bir üç aylar mevsimini (şuhûr-u selâseyi) mukabele ederken, yine aynı hapishanedeki talebelerine bir mektup yazıyor ve üç aylarını tebrik ediyor. Mektubunda üç aylarla ilgili önemli sırları da ifşa ediyor.
Diyor ki:
“Azîz, sıddîk kardeşlerim,
“Her hasenenin sevâbı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şâban-ı Muazzamda üç yüzden ziyâde ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar. Ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadîrde otuz bine çıkar. Bu pek çok uhrevî faideleri kazandıran ticâret-i uhreviyenin bir kudsî pazarı ve ehl-i hakîkat ve ibâdet için mümtaz bir meşheri ve üç ayda seksen sene bir ömrü ehl-i îmâna temin eden şuhûr-u selâseyi böyle bire on kâr veren Medrese-i Yûsufiye’de geçirmek, elbette büyük bir kârdır. Ne kadar zahmet çekilse, ayn-ı rahmettir. İbadet cihetinde böyle olduğu gibi; Nur hizmeti dahi nisbeten, kemiyet değilse de, keyfiyet itibariyle, bire beştir. Çünkü bu misâfirhânede mütemâdiyen giren ve çıkanlar, Nurun derslerinin intişarına bir vasıtadır. Bazen bir adamın ihlâsı, yirmi adam kadar fâide verir. Hem Nurun, sırr-ı ihlâsı siyâsetkârâne kahramanlık damarını taşıyan, Nurun tesellilerine pek muhtaç bulunan mahpus bîçâreler içinde intişarı için bir parça zahmet ve sıkıntı olsa da, ehemmiyeti yok.”2
BİR MÂNEVÎ TİCARET MEVSİMİ
Şuhûr-u Selâseyi (üç ayları), kabre doğru hızla akıp giden ömrümüz için bir manevî ticaret mevsiminin, bir büyük âhiret pazarının ve bir yüksek vicdanî muhasebenin vesilesi yapmamız büyük ehemmiyet taşımaktadır.
Yarın gece inşallah Regaip gecesi. Ertesi gün de dâhil olmak üzere iki gün, yahut hiç olmazsa yarın olmak üzere bir gün oruç tutulabilirse, Recep ayının önemli bir feyzine inşallah el uzatılmış olur.
Allah kabul etsin. Âmin.
Şuhûr-u Selâsenizi tebrik ederim.
Dipnotlar:
1- Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 1/423.
2- Şuâlar, 424.