Said Bey: “Zübeyir Ağabeyin, ‘Başkasını sık sık affedin; fakat kendinizi ve nefsinizi aslâ!’ (Altın Prensipler, s. 85) sözünü açıklar mısınız? Kendimizi neden affetmeyeceğiz?”
KENDİMİZİ NEDEN AFFETMEYECEYİZ?
1- Başkasını affetmek Kur’ân’ın emridir. Kur’ân, “Affetsinler ve müsamaha göstersinler. Allah’ın sizi affetmesini istemez misiniz?”1 buyuruyor.
2- Başkasını affetmek şefkattir, merhamettir, genişliktir, güzel ahlâktır, barışı ve huzuru kalıcı kılar, suçluya pişman olma, kendisini düzeltme ve tövbe etme imkânı sağlar.
3- Kendini affetmek ise rûhun tekâmülünü önler, ihlâsı zedeler, Allah rızasını arama kaygısını köreltir, güzel ahlâk kapısını kapatır, kişiyi hatasını görmemeye, riyaya ve gurura sevk eder, ucb ve şımarıklık kapısını açar. Allah ise riyâkâr ve şımarık insanları sevmez.2
4- Nefsimiz her ne kadar kendisini hatasız görmek istese de, vicdanımız bizi mahşer sorgusuna çekmekten vazgeçmiyor. Vicdanımız bizi zaten affetmiyor.
5- Allah tarafından affedilmenin yolu kendini acımasızca hesaba çekmekten ve yargılamaktan geçer. Kendini hesaba çeken kişi hatasını görür. Hatasını gören, bundan pişmanlık duyar ve hatasından dönmeye gayret eder. İşte gerçek tövbe ve istiğfar budur.
6- Bedîüzzaman’ın ifadesiyle, nefsini ittiham eden kusurunu görür. Kusurunu îtiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiâze eder, Allah’a sığınır. Allah’a sığınan şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek büyük bir noksanlıktır. İnsan kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar! Kusurunu itiraf etse affedilmeyi hak eder.3
7- Aslolan, bizim kendimizi değil, Allah’ın bizi affetmesidir.
***
HAKİKAT-I İSLÂM’IN YEDİ ESASI
Mehmet Bey: “Birinci Şuâ’da ‘...altı erkân-ı imaniye ile beraber hakikat-ı İslâmiyet olan yedi esası...’ cümlesinde geçen bu yedi esas nedir? 2. Yedinci âyet: ...998 adediyle Risalet-ün Nur’un 998 adedine tam tamına tevafukla... Cümlesinde geçen Risalet-ün Nur’un 998 adedi nedir?”
İmanın altı esası vardır: Bunlar: 1- Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak. 2- Meleklerine inanmak. 3- Kitaplarına inanmak. 4- Peygamberlerine inanmak. 5- Âhiret gününe inanmak. 6- Kadere, kazâya ve atâya inanmak. Yani hayrı da, şerri de Allah’ın takdir ettiğine inanmak.
“İslâmiyet hakikati” bu altı temel üzerine bina olmuştur ve bu altı temel esasın yedincisi hükmündedir. Nitekim Kur’ân bize “iman” ve “sâlih amel” gibi iki önemli çizgide vazife yükler:
“İman eden ve salih amel işleyenleri altlarından ırmaklar akan Cennetlerle müjdele!”4
Bunlardan iman, altı sütunlu bir temeldir. Salih amel ise bu sütunlar üzerine yükselen İslâmiyet binasıdır. İman sütunlarının altısı bir bütündür; bölünemez. Bu sütunlardan birisi eksik olursa İslâmiyet binası yara alır. İslâmiyet binasının da salih amel bakımından beş ayağı vardır. Ki bunlar: 1- Şahadet kelimesi. 2- Namaz, 3- Zekât, 4- Ramazan orucu, 5- Hactır.5 Bu amel-i salih sütunları binayı tamamladığından, imanın altı esasının yedincisi hükmündedir.
RİSALE-İ NUR’UN 998 ADEDİ
Dokuz yüz doksan sekiz rakamı, “Risaletü’n-Nûr” harflerine cifir ilmince verilen rakamsal değerlerin toplamını ifâde ediyor. Mânâsı, “Allah sözleriyle hakkı ortaya koyar.” Olan “Ve yuhikkullahü’l-hakka bikelimâtih”6 âyetinin geniş mânâsının hususî teveccühü bu zamanda Risâle-i Nûr’dur ki, bu âyetin cifir ilmine göre harflerinin rakamsal değeri de dokuz yüz doksan sekiz ederek “Risâletü’n-Nûr”un rakamsal değeri ile tam tamına örtüşüyor. Demek bu âyetin bu zamanda hakîkati Risâle-i Nûr ile meydana çıkmıştır.
Diğer yandan, Risâle-i Nûr’un “Sözler” namıyla tanınması ile bu âyette geçen “kelimat” ifadesi de örtüşmektedir. Kelimât, Arapça’da “hak ve hakîkate delil olan sözler” demektir. Bu zamanda hak ve hakikatin delili Risâle-i Nûr’dur. Bu kadar uygunluk ve örtüşme rastgele olamaz. Kur’ân’ın, Risale-i Nur’u onayladığını anladığımız âyetlerinden birisi bu âyettir!7
Dipnotlar: 1- Nûr Sûresi: 22. 2- Kasas Sûresi: 76. 3- Lem’alar, s. 91. 4- Bakara Sûresi: 25. 5- Buhârî, İman 1; Müslim, İman 22 (....); Nesâî, İman 13, (9, 107-108); Tirmizî, İman 3, (2612). 6- Yûnus Sûresi: 82. 7- Şuâlar, s. 601.