Hatice Hanım: “13. Söz’ün İkinci Makamında Bediüzzaman kabre üç tarz ile girildiğini ifade ettikten sonra, ‘Bu iki şık bedihîdir, delil istemiyor, göz ile görünür” diyor. Bu meseleyi açıklar mısınız?”
Kabir Var; İnkâr Edilemez!
Bediüzzaman, “Âhiretimizi ne suretle kurtaracağız?” diyen gençlere diyor ki: “Kabir var; hiç kimse inkâr edemez. Herkes, ister istemez oraya girecek. Ve oraya girmek için de, üç tarzda, üç yoldan başka yol yok.”
Bediüzzaman, bu üç farklı yolu şöyle açıklıyor:
1- Ehl-i İmanın yolu: Ehl-i imana göre kabir bu dünyadan daha güzel bir âlemin kapısıdır.
2- Âhireti tasdik eden, fakat günahta aşırı gidenlerin yolu: Günahta aşırı gidenlere göre kabir bir haps-i ebedî ve bütün dostlarından bir tecrid içinde bir haps-i münferit, yalnız başına bir hapis kapısıdır.
Öyle gördüğü için ve inancını yaşamadığı için, öyle muamele görecek.
3- Âhirete inanmayanların yolu:
Âhirete inanmayanlara göre kabir bir idam-ı ebedî kapısı, yani hem kendisini, hem bütün sevdiklerini idam edecek bir darağacıdır.
Öyle bildiği için, cezası olarak aynını görecek.1
Son İki Şık Gayet Açıktır
Bediüzzaman, son iki şık için diyor ki: “Bu iki şık bedihîdir, delil istemiyor, göz ile görünür.”
Bu üç şıktan açık olanı, yani göz ile görüneni son ikisidir.
Yani ölüm zahir nazarda, yani dış görünüşe göre, ya haps-i ebedîdir, ya da idam-ı ebedidir. Ölümü ve kabri bu iki dış görünüşün vahşetinden kurtarmak imanla mümkündür.
İman taklidi ise bu asırda insan kendini kurtaramıyor. Yani iki dış görünüşe teslim olabiliyor.
İmanın tahkiki olması ise bir gayret, bir çaba istiyor; delille ve burhanla oluyor.
Risale-i Nur bu burhanı bu asrın eline veriyor.
İmanla kabre girmek için bu burhana ulaşmak önemlidir.
İnandığı Gibi Muamele Görmek Bir Cezadır
Günahta aşırı gidenler ahirete inanıyorlar; fakat inandıklarını yaşamıyorlar. Ahireti düşünmeden günahlara ve sefahete dalmışlar. Bu sebeple de kabri yalnız başına bir hapis kapısı görmeye başlamışlar. Bunlar gördükleri gibi kabirde cezaya uğrayacaklar, yani ceza olarak kabirde yalnız başına kalacaklar.
Âhirete inanmayanlara gelince, bunlar kabri sırf yokluk kapısı görüyorlar.
Bunlara göre kabirde hayat yok; ahiret diye de bir şey yok!
Artık sırf yokluk söz konusu. Zaten önceden de sırf yokluk vardı.
Böyle inanan birisine ceza olarak kabirde sırf yokluk cezası gelmesi, ‘ceza amel cinsinden gelir’ kuralına uygundur. Öyle ki, mademki sen ahirete inanmadın, kabri sırf yokluk gördün, öyleyse ölünce sırf yokmuşsun gibi olacaksın!
Unuttun; unutulacaksın!
Aslında sırf yokluk esasen yoktur. Fakat sana gelen sırf yokluk cezası bir kabir azabıdır.
Yoksa sen de diriliş gününde dirileceksin ve mahşer mahkemesinde bunların hesabı sana sorulacak. Bu ayrı mesele!
Fakat sen mutlak yokluğa inandın! Mutlak yokluk cezasını kabirde görmeyi hak ettin. Başka bir ifadeyle, “sen unuttuğun için, unutulmaya mahkûm oldun!”
Keza Kur’ân buyuruyor ki:
*“Onlara şöyle denir: ‘Bugün sizi unutacağız! Nasıl ki siz bu gününüze kavuşacağınızı unutmuştunuz. Sizin yurdunuz ateştir ve sizin yardımcılarınız da yoktur.’2
*“Onlar bu günlerine kavuşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkâr edip durdularsa, biz de onları bugün öyle unuturuz.”3
Bu âyetlerde geçen “unutulma” cezası mahşer ötesi için Cehennemde bırakılma ve rahmetten istifade noksanlığı olarak tecelli eder; mahşer öncesi kabir hayatında ise “idam-ı ebedi” olarak, yani sırf yokluk olarak tecelli eder.
Yoksa bu kavram, bu inançsızların dirilmeyecekleri manasına gelmez.
GÜNÜN DUÂSI
Ey hayatın Hâlık’ı! Ey ölümün Hâlık’ı! Ey öldükten sonra dirilmenin Hâlık’ı olan Allah’ım! İmanımıza, ihlâsımıza sebat ver! Ahlâkımıza, amelimize istikamet ver! Ba’su bade’l-mevt gününe kadar ayağımızı kaydırma! Âmin.
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 131. 2- Casiye Sûresi: 34. 3- Araf Sûresi: 51.