Ömer Bey: “Deniyor ki, kişi kabre girince hesaba çekiliyor, gideceği yer gösteriliyor, amel defterinin sağdan mı, soldan mı verileceği; cennete mi, cehenneme mi gideceği gösteriliyor. Bu bilgiler doğru ise, bu kişi mahşerde neden tekrar hesaba çekiliyor?”
BURADA İMAN, ORADA YÜZ YÜZE GERÇEKLER
1- Kul, kendi akıbetini dünyada ümitle, berzahta ise gerçeğe yakın şekilde görür. Gideceği yer konusunda kendisine bilgi verilebilir. Fakat gideceği yeri görmek veya bilmek ayrı; hak sahibine hakkının verilmesi ve adaletin, merhametin, affın ve mağfiretin gerçek manada tecellisi için duruşmalara katılmak ayrıdır.
2- Âhirette hiçbir şey bu dünyadaki gibi cereyan etmez. Dünya teklif yurdu, âhiret ücret yurdudur. Orada zaman farklıdır. Orası ezeliyet, ebediyet ve sonsuzluk ülkesidir. Sonsuzluk, Bedîüzzaman Hazretlerinin ifâdesiyle maziyi, hâli ve istikbali iç içe ve birden tutar.1 Orası kesret dairesi değil, çokluklar ülkesi değil, vahdet dairesidir.2 Orada hakikatlere bakışımız farklıdır. Burada iman konusu olan ahiretle ilgili hemen her haber, orada müşahedemiz altında olacaktır. Kabir suâli, kabir azabı, mahşer, sırat, Cennet, Cehennem...vs. uhrevî hâdiseler buradaki gibi haberden ve îmân konusu olmaktan çıkacak, yaşanılan birer gerçek olarak bizi içine alacaktır. İmtihan yoktur artık. Her şey dünyada attığımız tohumların meyvesi ve fidanı olarak karşımıza çıkacaktır.
3- Hâkimin şefkati ve merhameti ayrı; mağfireti, affı ve bağışlaması ayrı; kahrı, gazabı, celâli ve gâlibiyeti ayrı; hikmeti, hükmü, kararı ve adâleti ayrıdır. Hâkim, suçluyu îdamla yargılar, sonra döner şefkatinden ve merhametinden kalemini kırar. Kânunlar gereği suçlusunun bazı davranışlarını affa konu yapar.
Hâkim-i Ezelî olan Cenâb-ı Hakk’ın, ölümle huzuruna gelen ve Kendi Zât-ı Ulûhiyetine sığınmayı ihmal etmemiş kuluna, her ne kadar hesabı görülecek işleri de olsa, Cennetinden ve rahmetinden bir esinti hissettirerek istirahatını temin etmesi şefkatinden ve merhametindendir. Hesap ve yargılama ayrı, şefkat ve merhamet ayrı tecellilerdir. Zaten Peygamber Efendimizin (asm) ifadesiyle Cennet de, Cehennem de bize uzak yerlerde değildir; bize ayakkabımızın bağından daha yakındır.3
Kabir Suali Ve Mükâfatı Haktır
4- Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuştur ki: “Müslüman, kabrinde Rabb’inden ve Peygamberinden sorulduğunda Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed’in (asm) Allah’ın elçisi olduğuna şahâdet eder. Bu şahâdet, Allah’ın, “Allah îmân edenlere dünya hayatında da, âhiret hayatında da sabit sözlerinde dâimâ sebat ihsan eder.”4 Meâlindeki yüksek âyetinin gerçekleşmesidir.”5
Bu hadiste dünyada iman üzere sebat eden bir kulun kabir suali sırasında da iman üzere bulunacağı müjdelenmiştir. Cenâb-ı Hak dilerse bu kuluna Cennetini gösterir.
Kabir Suali, Mahşer Suali İle Çelişmiyor!
Kabirde bir hesap görme ve yargılama yoktur. Burada vazifeli melekler kulun imanda sebat üzere olduğunu tesbit ediyorlar ve kendilerine verilen yetki çerçevesinde kulu imandaki sebatı dolayısıyla Cennet ile müjdeliyorlar. Bu kul mahşer yargılamasından kurtulmuş değildir.
Fakat bu kulun affedilmeye ve bağışlanmaya liyakati vardır. Cenâb-ı Allah’ın bu liyakat üzerine kulunu bağışlaması umulur. Muhtemelen mahşerde o da olacaktır. Çünkü O, kulu ile kulunun zannı çerçevesinde muamele yapıyor.6 Yani bağışlandığını düşünen ve bunu Allah’tan uman kulunu bağışlıyor. Bunu melekler biliyorlar.
5- Esas olan Allah’ın haksızlık yapmayacağını ve zulmetmeyeceğini bilmek ve buna iman etmektir. Dünyada verilen haberlerle yetinmek, âhireti müşahede etmeyi âhirete bırakmaktır. Dünyada gayba imanı en yüksek kemal saymak; gaybın ayrıntısını görmeyi âhirete bırakmaktır.
6- Nihâyet berzah âlemi de, mahşer ve sırat da âlem-i gaybtandır. Nihaî olarak gideceğin yerin berzahta iken gösterilmesi, mahşerdeki büyük muhakeme ile çelişmez.
Dipnotlar:
1 - Sözler, s. 430.
2- Mektûbât, s. 223.
3- Riyâzu’s-Sâlihîn, 444.
4 -İbrâhîm Sûresi: 27.
5 -Riyâzu’s-Sâlihîn, 426.
6- Buhârî, Tevhid, 15; Tirmizî, Tevbe, 1; Bu hadisin yorumu için bakınız: Sözler, s. 39.