Hüseyin Kurt: “Eşimle bazen tartıştığımız durumlar olur; ben de kavga büyümesin diye evden çıkarım öfkemi atmaya. Bu yüzden bana sen kibirlisin der. Benim bu durumum kibir midir?”
ÖFKE ŞEYTANDANDIR
Sizin bu durumunuz kibir değildir. Tartışma anında eğer iki tarafın da ateşi yüksekse, sesi yüksekse, öfkesi yüksekse, bir tarafın sesini kısması, ateşini söndürmesi, öfkesini dindirmesi gerekir. Bunun için karşı taraf ne söylerse söylesin, susması gerekir. Esasen susmak fazilettir ve meleklerle beraber olmaktır. Öfkesini sürdürmekse haklılık falan değildir. Sadece şeytana mürid olmaktır, şeytanın sözünü dinlemektir.
Haklı adam, eğer akıllı olursa öfkeye ihtiyacı yoktur.
Adamın birisi Hazret-i Ebu Bekir’e (ra) yüksek sesle bağırıp hakaret etmeye başlamıştı. Belli ki, yanında şeytan vardı. Hazret-i Ebu Bekir (ra) bütün hakaretleri sineye çekti. Çünkü yanında melek vardı ve melek bağırıp hakaret eden adama gereken cevabı veriyordu.
Bir an oldu ki, adamın söyledikleri Hazret-i Ebu Bekir’in kanına dokundu, izzetine ağır geldi. O an Hazret-i Ebu Bekir de (ra) bağırıp söylenmeye başladı.
İşte o an, Peygamber Efendimiz (asm) kalkıp yürüdü, meclisi terk etti.
Hazret-i Ebu Bekir (ra) “eyvah!” dedi ve dizine vurarak adamı bırakıp Peygamber Efendimiz’in (asm) peşi sıra yürüdü, Peygamber Efendimiz’e (asm) yetişti.
“Bağışlayın ya Resulallah!” dedi. “Adamı gördünüz…” demeye kalmadan, Peygamber Efendimiz (asm):
“Sen bağırmaya başlayınca senin yanındaki melek gitti, şeytan geldi. Ben şeytanın bulunduğu yerde bulunmam!” buyurdu.
SUSMAK KİBİR DEĞİLDİR
Şeytan kuralı: Kim öfkelenirse şeytan onun yanına sokulur. Kim bağırarak konuşursa şeytan onun dilinden ve elinden tutar. Kim öfkesini ve bağırmasını sürdürürse, şeytan onun öfkesini kullanarak aklını başından alır. Çıldırtıncaya kadar işi uzatır.
Gerisini siz düşünün.
Tartışmalarımızda böyle şeytanın kapsama alanına girmemeliyiz. Yoksa işimiz haraptır! İki öfkeli taraftan birisi behemehâl şeytan gelmeden öfkesini yatıştırmasını bilmeli. Öfkesini yatıştıramıyorsa, susmasını bilmeli. Susamıyorsa, orayı terk etmesini bilmelidir.
Öfkeyi yatıştırmak, susmak ve orayı terk etmek ilgisizlik ve muhatabını takmamak gibi anlaşılır ve kibirden zannedilirse de, kibir değildir.
Fakat bu uzun sürmemeli, barışmış olarak geri dönüp kırdığın bardaklar varsa tamir etmesini, devirdiğin çamlar varsa düzeltmesini, incittiğin gönül varsa gönül almasını bilmelisin. Yoksa ‘evi kızgın terk ettim, kızgınlığım sürüp gitmeli, ben haklıyım’ gibi bir tavır şeytandandır.
İşte bu devam eden öfkeli tavır ve tafra doğrudan kibir olmasa da, kibrin komşusudur. Yani insan öfkesini yenemeyince, şeytan onu, fark ettirmeden kibre sürüklüyor. Kibir kendiliğinden kapınızı çalmış oluyor.
Öfkeyle kalkıp kibirle işi uzatmak ise aile barışını bozuyor.
EŞLER BİRBİRİNİN NAZINI ÇEKMELİDİRLER
Halife Ömer’in (ra) sert mizacıyla herkesi titrettiği günlerden biriydi… Eşiyle tartışıp öfkesini yenemeyen bir adam, kalkıp Halife Ömer’e (ra) eşini şikâyet etmeye gitti. Hazret-i Ömer (ra) odasındaydı; ama içeriden kadın sesi yükseliyordu. Adam kapı aralığından anladı ki, Hazret-i Ömer’in (ra) hanımı, Hazret-i Ömer’e (ra) kızıp bağırıyor. Ve o dünyayı titreten Ömer’in (ra) hiç sesi çıkmıyor.
Adamın ayakları geri geri gitmeye başladı. Ama Hazret-i Ömer (ra) adamın gelişini fark etmişti artık: “Kim o?” diye seslendi.
Adam dışarıdan, “Benim ya Ömer! Rahatsız ettim, özür dilerim.” dedi.
Hz. Ömer (ra): “Gel anlat.” dedi. Adam:
“Anlatacaktım da, senin benden farkın olmadığını gördüm. Eşimi sana şikâyet edecektim. Eşinin sana söylediklerini duyunca, vazgeçtim.” dedi.
Hazret-i Ömer (ra):
“Haklıdır. Yemeğimi yapar. Beni haramdan korur. Ben de onun nazını çekerim!” dedi.
Demek ölçü bu.
Bu ölçüyü kadın olarak da, erkek olarak da alabilmeliyiz. Eşimiz bizim yemeğimizi yapıyor veya evin geçimini sağlıyor ve bizi haramdan koruyorsa, bizim de eşimizin nazını çekmemiz gerekiyor. Öyle her sesini yükselttiğinde ona cevap yetiştirmek, demek marifet olmuyor. Marifet o sesini yükseltirse senin susman, sen sesini yükseltirsen onun susması oluyor.