Abdullah Bey: “1- Anne ve babası kâfir olarak ölen bir çocuk namazda İbrahim Sûresinin kırk birinci âyetini okuyabilir mi? Bilindiği gibi Tevbe Sûresinin yüz on üçüncü âyetinde, bir Müslüman’ın kâfir olarak ölmüş insana duâ yapmasının uygun olmayacağı bildiriliyor. 2- Yeni Müslüman olan birisinin önceki günahları bağışlanır mı?”
DUÂ ÂYETLERİNİ OKUMAK SÜNNETTİR
İbrâhim Sûresinde geçen duâ şöyledir: “Rabbenağfir lî ve li valideyye ve lil mu’minine yevme yekumul hisâb.”
(Ey Rabb’imiz! Hesabın görüldüğü gün beni, anne ve babamı ve bütün mü’minleri bağışla.)1
Bu duâyı namazda selâmdan önce okumak sünnettir.
1- Namazda okunması sünnet olan bu duâ âyetini annesi ve babası kâfir birisinin okumayacağı tarzında bir yaklaşım İslâmiyet’te mevcut değildir. Çünkü orada yalnız –kâfir olduklarını düşündüğümüz- anne ve babamızın mağfireti değil; fert olarak kendi mağfiretimiz ve bütün mü’minlerin mağfireti de söz konusu. Namazdaki dua musluğunu kapamaya İslâmiyet razı olmaz.
2- Anne ve babamızın kâfir olarak öldüğüne nereden ve nasıl hükmediyoruz? Onların kalplerini yardık mı? Her ne kadar zahiren günahkâr veya fâsık da olsalar, insanları kolayca küfürle itham etmek doğru bir davranış değildir. Kaldı ki bu annemiz ve babamız ise; onların günahkâr olmaları, bizim duâ için daha fazla harekete geçmemizi gerektirir. Nitekim yukarıya aldığımız âyette; Hazret-i İbrahim’in (as), bir put ustası olan babasının iman edeceği umudu belirir belirmez hemen duâya sarıldığını görüyoruz. Bir umut ve ardından duâ! Mesele budur!
3- İslâmiyet rahmet dinidir ve insanların günahlarını yakar, bitirir, yok eder. İslâmiyet’i –tabir caizse- sıksak kahır ve azap değil, rahmet ve mağfiret damlar. İslâmiyet’in ruhu rahmet ve mağfirettir. O halde, biz de merhametli ve duâ ehli olmalıyız. İnsanların ne kadar günahkâr olduklarını bilsek de, onlara “kâfir” veya “Allah düşmanı” damgasını vurmak gibi bir yükümlülüğümüz yoktur.
İSLÂM, ÖNCEKİ GÜNAHLARI YOK EDER
Yeni Müslüman olan birisinin önceki günahları bağışlanıyor.
İbnu Şumâme el-Mehrî (ra) anlatıyor: Son nefesini vermeden hemen önce Amr ibnu’l-As’ın (ra) yanına geldik. Amr uzun süre ağladı ve yüzünü duvardan tarafa çevirdi.
Oğlu Abdullah: “Babacığım! Resûlullah (asm) seni şununla müjdelemedi mi? Resûlullah (asm) seni bununla müjdelemedi mi?” demeye başladı.
Bunun üzerine Amr ibnu’l-As yüzünü bize döndürdü ve şunları söyledi: “Ölüm için hazırladığım şeylerin en faziletlisi Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in (asm) Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdetimdir. Ben üç farklı hal içinde bulundum. Düşündüm de, bir vakitler Resûlullah’a (asm) benden kinli kimse yoktu; ona düşmandım! İşte eğer ben bu hal üzere ölmüş olsaydım, hiç Şüphesiz ateş ehlinden olacaktım. Sonra Allah İslâm’ı kalbime koyduğu zaman Hazret-i Peygamber’e (asm) geldim ve:
“Uzat elini sana bey’at edeyim!” dedim. Resûlullah (asm) hemen sağ elini uzattı. Fakat ben elimi tuttum, uzatmadım. Bana:
“Ey Amr! Neyin var?” buyurdu. Ben:
“Şartım var!” dedim.
Resûlullah Efendimiz (asm): “Şartın nedir?” buyurdu.
Ben: “Şartım mağfiret olunmak ve bağışlanmaktır.” dedim.
Resûlullah (asm): “Bilmez misin ki, İslâm kendinden önceki günahları yok eder. Hicret kendinden önceki günahları siler. Hac da kendinden önceki günahları yok eder.” buyurdu.
Bundan sonra bana Allah Resûlünden (asm) daha sevgili ve gözümde ondan daha ulu hiçbir kimse kalmadı. Öyle ki, ona karşı duyduğum saygıdan dolayı gözlerimi doyura doyura ona hiç bakamadım! Eğer bana onu anlatın dense, buna güç yetiremem! Çünkü ben doya doya ona bakamadım! Şu gözlerim ona doymadı! İşte bu hal üzere ölmüş olsaydım, Cennet ehlinden olacağımı umarım. Sonra bir takım şeylere tabi olduk, bu işlerdeki halimin ne olduğunu bilmiyorum. Ben öldüğüm zaman ağlamayın!”2
Dipnotlar:
1- İbrâhîm Sûresi, 14/41.
2- Müslim, Îmân, 54.