Muzaffer Bey: “Bediüzzaman, Dîvân-ı Harb-i Örfî’de yaptığı savunmanın haşiyesinde; ‘On beş sene sonra, yirmi sekiz senedir müellifin sebeb-i hapsi olan Sirâcunnur’un âhirindeki bahse bakınız. Tam o yarı cinâyeti bileceksiniz.’ Kaydı vardır. O bahis hangisidir?”
ASAYİŞİ MUHAFAZA ETMELİ
Bediüzzaman’ın 31 Mart için kurulan mahkemede verdiği savunmayı özetlemeye dün kaldığımız yerden devam edelim:
Altıncı Cinayet: Kaç defa büyük toplantılarda büyük heyecanlar hissettim. Korktum ki, halk âsâyişi ihlâl etsin! Bayezıt’ta talebeler toplandığında heyecanlarını yatıştırdım. Ayasofya mevlidinde konuştum. Ferah Tiyatrosunda kopan fırtınaları teskin ettim. Medenîlerin entrikalarına karışmakla, demek cinayet ettim!1
Yedinci Cinayet: İşittim; İttihad-ı Muhammedî (asm) namıyla bir cemiyet kurulmuş. Sonsuz derece korktum ki, bu mübarek ismin altında bazılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin. Dedim ki: “Bu isim umûmun malıdır. Tahsis ve tehdit kabul etmez! Bu cemiyetin müntesipleri, Kâlû Belâ’dan dâhil olan umûm mü’minlerdir. Üye isim defteri, Levh-i Mahfûzdur.” Ben, bu cemiyeti tefrikaya sebep olmaması için uyardım. Geçen büyük musîbete sebebiyet veren fırkalara da engel olmak istedim. Böyle meclis-i mebusan vekillerinin en mühim vazîfelerini düşündürecek bir emri uhdeme aldım; demek cinâyet ettim!2
Sekizinci Cinâyet: İşittim ki, askerler bazı cemiyetlere intisap ediyorlar. Yeniçerilerin müthiş hâdiseleri hatırıma geldi; gâyet telâş ettim. Bir gazetede yazdım ki, en mukaddes cemiyet ehl-i îmân askerlerin cemiyetidir. Askerler merkezdir; millet ve cemiyet, onlara intisap etmek lâzımdır. Ben ki âdî bir talebeyim. Böyle büyük ulemânın vazifelerini gasp ettim. Demek cinâyet ettim.3
Dokuzuncu Cinâyet: Martın otuz birinci günündeki dehşetli isyan hareketini birkaç dakika uzaktan temâşâ ettim. Muhtelif istekleri işittim. Fakat yedi renk sür’atle çevrilirse yalnız beyaz göründüğü gibi; ayrı ayrı istekler binden bire iniyor, ortada yalnız “şerîat” lâfzı kalıyordu! Anladım ki, iş fenâ, itaat bozuk ve nasîhat tesirsizdir! Umum gazetelerde askere hitâben, ululemirleri olan zabitlerine itaat etmelerinin farz olduğunu, Osmanlıların bu zamanda haysiyet ve saadetlerinin askerin itaatine bağlı bulunduğunu yazdım. İsyanı bir derece bastırdım. Neme lâzım demediğimden, demek cinâyet işledim.4
Onuncu Cinâyet: Harbiye Nezaretindeki askerlerden sekiz taburunu gâyet tesirli nutuklarımla itaate getirdim. Onlara itaatsizlikle üç yüz milyon Müslüman’a zarar verdiklerini; asker ocağının büyük bir fabrikaya benzediğini; bir çark itaatsizlik ederse bütün fabrikanın karmakarışık olacağını; askerin siyâsete karışmaması gerektiğini; “şeriat” istedikleri halde, itaatsizlikle şeriate muhalefet ve lekedar ettiklerini anlattım. Demek ki ben, bu kadar âlim varken böyle mühim vazifeleri deruhte ettiğimden, cinâyet ettim.5
On Birinci Cinâyet: Şark vilâyetlerinde aşiretlerin perişan hallerini görüyordum. Anladım ki, dünyevî saadetimiz, yeni medenî fenlerle olacak! O fenlerin bir kaynağı ulema, bir kaynağı da medreseler olmalıydı. Dîn âlimleri, fenlerle ünsiyet peyda etmeliydi. O niyetle Dersaadete gittim. Padişahın zabtiye nazırı ile bana verdiği maaşı kabul etmedim, şahsî menfaatimi terk ettim. İlim ile dünya malını isteyenlerin yanlışlarını göstermek istedim. Demek bu hareketimle büyük bir cinâyet işledim ki, bu mahkemeye girdim.6
Yarı Cinâyet: Abdülhamid Han Hazretleri’ne gazete lisânıyla dedim ki: “Sönmüş Yıldız Sarayını Üniversite yap! Tâ Süreyyâ kadar yükselsin! Oraya seyyahlar ve zebânîler yerine, hakîkat ehli ve rahmet melekleri yerleştir; tâ Cennet gibi olsun! Milletin sana hediye ettiği servetini, milletin baş hastalığı olan cehâletini tedâvi için sarf etmek sûretiyle millete iâde et!”
Şimdi muvâzene edelim: Yıldız eğlence yeri mi olmalı, yoksa Üniversite mi olmalı? Ben ki bir gedâyım. Büyük bir padişaha nasihat ettim; demek yarı cinâyet ettim.7
Diğer Yarı Cinâyet: Bedîüzzaman Hazretleri’nin, ‘On beş sene sonra, yirmi sekiz senedir müellifin sebeb-i hapsi olan Sirâcunnur’un âhirindeki bahse bakınız. Tam o yarı cinâyeti bileceksiniz.’ dediği ders Beşinci Şuâ’dır.8