"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Divan-ı Harp’te Bediüzzaman - 1

Süleyman KÖSMENE
12 Nisan 2017, Çarşamba 00:30

Muzaffer Bey: “Bedîüzzaman, Otuz Bir Marttan sonra çıkarıldığı Dîvân-ı Harb-i Örfî’de yaptığı on bir buçuk maddelik savunmasında tam bir hürriyet, vatanperverlik ve şerîat dersi verir ve müdafaası sonucunda beraat eder. Bu müdafaada bir de yarı cinâyet vardır ve bu yarı cinâyetin hâşiyesinde, cinâyetin diğer yarısı için; ‘On beş sene sonra, yirmi sekiz senedir müellifin sebeb-i hapsi olan Sirâcunnur’un âhirindeki bahse bakınız. Tam o yarı cinâyeti bileceksiniz.’ Kaydı vardır. O bahis hangisidir?”  

ADALET GECİKMEMELİ

Yakın tarihimizde 15 Temmuz menhus hadisesi gibi perde arkası karanlık kalmış bir diğer menhus hadise de 31 Mart 1325 (1909) hadisesidir. İsyanın perde arkasında gerçekten kimlerin bulunduğu hep meçhul kalmıştır. Kurulan divan-ı harpler ve mahkemeler işin içyüzünü aydınlatmayı başaramamışlardır.  

Bununla beraber, 31 Mart hadisesinden sonra kurulan divan-ı harpler (Olağanüstü Mahkemeler) uzun tutukluluklar yapmamış; tutuklananlar en fazla bir ay gibi bir sürede yargılanarak suçlu bulunanlara cezaları verilmiş, suçlu bulunmayanlar ise bırakılmıştır. 31 Mart hadisesinden sonra Bediüzzaman da tutuklanmış; fakat 23 gün tutuklu kaldıktan sonra yargılanmış ve beraat etmiştir.  

Oysa 15 Temmuz menhus kalkışmasından sonra tutuklananlar 9 ay geçtiği halde hâlâ yargılanmamış ve birçoğunun haklarında iddianame bile hazırlanmamıştır. Şu gün itibariyle OHAL de, tutukluluklar da devam etmektedir. Yargılamaların ne zaman yapılacağı ise hâlâ meçhuldür. 

Kamuoyunu yaralayan husus işte budur! Yargılamaların bir türlü başlamamasıdır. Devlete karşı menhus bir olay mı yaşandı; şüpheli gördüklerinizi tutuklarsınız. Eyvallah. Bu sizin devlet etme hakkınız. Ama bir an önce yargılarsınız ve suçları müdellel olarak sabit olanları cezalandırırsınız. Suçları sabit olmayanları ise bırakırsınız. Adaletin gücünü kırmazsınız! Bu meselede adalet çok yara almıştır.

ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM

Karanlık 31 Mart kalkışmasında isyan ve kargaşa 15 gün kadar sürmüştür. Bu kargaşada âsî askerleri yatıştırmak ve devlete itaati sağlamak için koşturan Bedîüzzaman Saîd Nursî, isyancılarla birlikte hareket ettiği iddiasıyla tutuklanmış, Sıkıyönetim Mahkemesi’ne (Dîvân-ı Harb-i Örfî’ye) çıkarılmış ve yaptığı müdafaa sonucunda beraat etmiştir. 

Ardından Bediüzzaman mahkeme heyetine teşekkür etmemekle beraber, Divanyolundan Sultan Ahmet’e kadar binlerce insan selinin arasında “Zalimler için yaşasın Cehennem!” diye haykırarak yürümüştür.

Burada ilgi ve dikkatimizden kaçmayan, Bedîüzzaman’ın, mahkemeye tepkisinden dolayı, müdafaasında kendi yaptıklarını “cinayet” olarak nitelemesidir. 

Müdafaa maddelerini kısaca özetlemeye çalışalım:

Birinci Cinayet: Meşrûtiyetin başlangıcında Şark aşiretlerine elli-altmış telgraf çektim, onları hürriyete sahip çıkmaya çağırdım, gafil bırakmadım. Demek, neme lâzım demediğimden cinayet işledim ki, bu mahkemeye verildim!1

İkinci Cinayet: Ayasofya’da, Bayezıt’ta, Fatih’te, Süleymaniye’de umum ulema ve talebelere hitaben muhtelif nutuklarla Meşrûtiyeti şer’î deliller ile izah ettim. Demek meşrûtiyeti başka medeniyetçiler gibi taklit olarak değil; delillendirdiğim ve şeriata aykırı görmediğim cinayet sayılmış ki, bu mahkemeye verildim!2

MEŞRÛTİYETİ ALKIŞLADIM

Üçüncü Cinâyet: İstanbul’da yirmi bine yakın hemşehrilerime meşrûtiyeti telkin ettim. Bizim düşmanımızın cehâlet, zarûret ve ihtilâf olduğunu, bu üç düşmana karşı san’at, mârifet ve ittifak silâhıyla cihad edeceğimizi; husûmete vaktimizin olmadığını anlattım. Demek cinâyet sayılmış ki, bu mahkemeye verildim!3

Dördüncü Cinâyet: Şerîatın istibdada müsait olmadığını anlatmak için, meşrûtiyeti herkesten ziyâde şerîat nâmına alkışladım. Fakat korktum ki, bu defa da dinsiz bir istibdâda kapı açılmış olsun! Ayasofya’da mebuslara hitâben, hürriyetin İslâm ahlâk ve âdâbıyla kayıt ve kontrol altına alınmasını, yoksa insanların şartsız tam serbest olması halinde sefih ve itaatsiz olacaklarını ısrarla söyledim. Demek cinâyet ettim ki, bu tokadı yedim!4

Beşinci Cinâyet: Gazeteciler fâsit kıyaslarla İslâm ahlâkını sarstılar, efkâr-ı umûmiyeyi perîşan ettiler. Ben de neşrettiğim makâlelerle onları reddettim. Ediplerin edepli olmaları gerektiğini, sözlerinin milletin müşterek kalbinden yana tarafsız olması gerektiğini ve matbûât nizamnâmesinin vicdanlarındaki dîn hissince tanzim edilmesinin ehemmiyetini anlattım. Muharrirlere nasîhat etmekle, demek cinâyet işledim!5

İnşallah, yarın devam edelim. 

Dipnotlar: 1- Dîvân-ı Harb-i Örfî, s. 17. 2- Dîvân-ı Harb-i Örfî, s. 18. 3- Dîvân-ı Harb-i Örfî, s. 19. 4- Dîvân-ı Harb-i Örfî, s. 20. 5- Dîvân-ı Harb-i Örfî, s. 21.

***

Konuyla ilgili benzer içerikler:

Okumak için tıklayınız:

Bediüzzaman, 31 Mart’ta askerleri isyandan vazgeçirdi

Emekli generalden Üstad'a çirkin iftira

Millî Mücadele’de Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursî...

 

 

Okunma Sayısı: 4850
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı