Âdem Bey: “Geçtiğimiz hafta camilerde okunan hutbede Peygamber Efendimiz’in (asm) ‘Mehdi’den haber vermediği, kıyameti bilmediği gibi iddialar yer aldı. Bu konuda neler söylersiniz?”
Asıl Problem Doğru Yorumlamaktır
Ahirzamanla ilgili birçok kaynağımızda birçok hadis rivayeti vardır. Bunları inkâr etmek mümkün değildir. Bunların içinde zayıf olanlar bulunduğu gibi, sahih olanlar da bulunuyor.
Fakat asıl problem, zayıf da olsa, sahih de olsa, bu rivayetleri doğru yorumlamaktır. Bir sahih hadis, yanlış yorumlamalarınızla tam bir ucubeye dönüşebiliyor. Ardından hadis inkârcılarına da gün doğuyor. Diyanet hutbesinde aslında ucubeye döndürülmüş bir meseleye tepki verilmiş. Fakat maksadı aşan ifadeler kullanılmış. İfrattan tefrite kaçılmış. Hutbe makamında böyle yanlışlar yapılmamalıydı.
Yanlış Başka Yanlışla Düzeltilir mi?
Hutbede Hazret-i Ömer’in (ra) bir rivayeti olan Cibril (as) hadisi ele alınıyor. Bu rivayet üzerinden din-i mübin-i İslâm’ı doğru anlamak işleniyor. Bu hadiste Cebrail (as) soruyor, Hazret-i Peygamber (asm) cevap veriyor. Cebrail’in (as) sonuncu sorusu şöyledir:
“Kıyamet saati ne zamandır?”
Peygamber Efendimiz (asm) bu soruya:
“Bu konuda kendisine soru sorulan kimse, soruyu sorandan daha bilgili değildir.”1 buyurarak cevap veriyor.
Buraya kadar bir sıkıntı yok. Rivayetler ve yorumlar problemsiz. Fakat buradan sonra sıkıntılı yorumlara giriliyor.
Başkaları insanların kafalarını karıştırabilir. Şarlatan çoktur. Buna inanan olur, inanmayan olur. Herkes kendinden sorumludur. Diyanetin Cuma hutbelerinde her şarlatana cevap yetiştirmek gibi bir görevi var mıdır? Diyanetin, yanlış bilgileri düzeltmek için hutbe makamını değil, basın veya başka iletişim kanallarını kullanması zannederim daha şık olur. Diğer bir husus da, yanlış bilgileri düzeltmek için başka yanlışlara düşülmemesidir.
Maksadı Aşan İfadeler
Meselâ yukarıdaki rivayeti zikrettikten sonra, hutbede, ahir zaman ve kıyametle ilgili maksadı aşan yorumlara cevap vermek için, maksadı aşan ifadeler kullanılıyor. Evet, birilerinin mehdilik meselesinden kendisine bir elbise dikmeye çalıştığı ve insanları nifaka sürüklediği malûm. Ve bu elbette sıkıntılı ve akıllara ziyan bir durum!
Fakat bu akıllara ziyan duruma dikkat çekmek ve uyarmak için, bu meseleyi toptan inkâr etmek de bir o kadar sıkıntılı değil midir? O nifak yaklaşımı ifratsa, bu senin yaklaşımın da tefrit olmuyor mu? Şu cümleyi nereye koyacağız: “Kurtarıcı beklentileri içerisinde, kıyamet alâmetleri üzerinden bir din ihdas etmek asla kabul edilemez!”
Bu cümle maksadı ifade etmiyor. Bazı şarlatanlara cevap vermek için mehdiyet, deccaliyet ve kıyamet alâmetleri gibi rivayetlerimizde gelmiş meseleleri inkâr etmemiz gerekmiyor.
İlim ve Dirayet İsteyen Meseleler
Hutbede kıyamet saati ile ilgili Peygamber Efendimiz’in (asm) ne söylediği doğru olarak zikredildikten sonra, deniyor ki: “Gayb âlemine dair, Peygamberimizin (asm) bile ‘ben bilmiyorum’ dediği bilgilerle akılları karıştırmak, zihinleri bulandırmak beyhudedir.”
Bu cümle de maksadı aşmıştır. Bir üstte doğru veriyorsunuz, hemen aşağısında Hazret-i Peygamber’e (asm) “ben bilmiyorum” dedirtiyorsunuz. Oysa Peygamber Efendimiz (asm) “ben bilmiyorum” dememiş. “Sorulan sorandan daha iyi bilmiyor” demiş. Böyle söylemekle Peygamber Efendimiz (asm) “Gaybı ancak Allah’ın bildiği” meselesine kemal-i edeple vurgu yapmıştır. Cibril-i Emin’e (as) karşı da nezaketini muhafaza etmiştir.
Oysa birçok rivayette vardır ki, Peygamber Efendimiz (asm) Allah’ın bildirmesi ile Mehdi, Mesih, deccal, ahir zaman ve kıyamet gibi pek çok vak’ayı perdeyi kaldırmadan, müteşabih bir surette, kapalı bir üslûp içinde bildirmiştir. Fakat bu müteşabih üslûbu yorumlamak da gerçekten ilim ve dirayet gerektiriyor.
Yarın inşallah devam edelim.
GÜNÜN DUÂSI
Ey kâmil kudret sahibi! Ey kâmil hikmet Sahibi! Ey kâmil rahmet Sahibi olan Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma! Bize tarafından bir rahmet lütfeyle! Şüphesiz Sen, lütfu bol olansın!” Âmin.
Dipnotlar:
1- Buhâri, İman, 37.