Salih Bey: “Bediüzzaman neden siyasetli bir cemaat kurmamıştır? Siyasetin parlak başarısından güç alsaydı Risale-i Nurlar daha fazla neşrolmaz mıydı?”
“İhlâs” Bizi Siyasetli Cemaat Olmaktan Men Ediyor
Bediüzzaman siyasetli bir cemaat kurmamıştır ve siyasetli bir cemaatin kuvvetine dayanmamıştır. Çünkü mesele dairenin genişlemesi veya güçlenmesi değildir.
Genişleseydi bile, böyle siyasetli cereyanlarda sırr-ı ihlâs korunmazdı.
Risale-i Nur güce, kuvvete ve cereyana değil, inayet ve Tevfik-i İlâhiyeye dayanmıştır.
Risale-i Nur semavîdir, yerin ışıklarından medet almaz! Bakın Beyanat ve Tenvirler’de Bediüzzaman’a ne soruyorlar: “Neden, ne dâhilde, ne hariçte bulunan cereyanlara ve bilhassa siyasetli cemaatlere hiçbir alâka peyda etmiyorsun? Ve Risale-i Nur ve şakirdlerini mümkün olduğu kadar o cereyanlara temastan men ediyorsun? Hâlbuki eğer temas etsen ve alâkadar olsan, birden binler adam Risale-i Nur dairesine girip, parlak hakikatlerini neşredeceklerdi. Hem bu kadar sebepsiz sıkıntılara hedef olmayacaktın?”
Bediüzzaman cevap veriyor: “Mesleğimizin esası olan “ihlâs” bizi men ediyor… Hakaik-ı îmaniye ve hizmet-i Nuriye-i kudsiye, kâinatta hiçbir şeye alet olamaz. Rıza-yı İlâhîden başka bir gayesi olamaz. Hâlbuki şimdiki cereyanların tarafgirane çarpışmaları hengâmında bu sırr-ı ihlâsı muhafaza etmek, dinini dünyaya alet etmemek müşkülleşmiş. En iyi çare, cereyanların kuvveti yerine, inayet ve tevfik-i İlâhiyeye dayanmaktır.”1
Şimdiki Siyasete Karşı Ne Fikirdedir?
Bediüzzaman, talebelerinin siyasetle tarafgirane meşgul olmalarından razı değildir. Diyor ki: “Risale-i Nur’un bir talebesini tecrübe ettim. Acaba bu heyecan, şimdiki siyasete karşı ne fikirdedir, diye Boğazlar hakkında boşboğazlığı münasebetiyle bir-iki şey sordum. Baktım, alâkadarane ve bilerek cevap verdi. Kalben, yazık dedim. Bu, vazife-i Nuriyede zararı olacak. Sonra şiddetle ikaz ettim.”2
Bediüzzaman, talebesini dünyaya vermek istemiyor.
Nur Talebesinin dünya siyaseti ile tarafgirane ilgilenmesini affedemiyor. Şiddetle ikaz ediyor. Tokada medar görüyor.
Risale-i Nur İttihad-ı İslam Siyasetine Dahi Alet Edilmemeli
Evet, Risale-i Nur ittihad-ı İslâm’ı istiyor ve savunuyor. Fakat bunun için siyasî atraksiyonlara Risale-i Nur’un alet edilmesini de istemiyor.
Beyanat ve Tenvirler’de şöyle bir mizan görüyorsunuz ve parmağınızı ısırıyorsunuz: O dönemde bazı Nur nüshaları Mekke’ye götürülmek istenmiş, fakat hududdan çevrilir diye vazgeçilmişti.
Bediüzzaman bunu şöyle yorumluyor:
“Çok da isabet olmuş. Çünkü benim ve Nur şakirdlerinin namına şimdi bu mecmuaları göndermek, her halde inkişafa başlayan İslâm birlik fikri ve ittihad-ı İslâm siyaseti, Risale-i Nur’u kendine bir kuvvet, bir alet yapmaya çalışacaktı ve bizleri siyaset-i İslâmiyeye bakmaya mecbur edecekti. Hâlbuki Risale-i Nur’un mesleğindeki sırr-ı ihlâs; iman, Kur’ân hakikatlerinden başka hiçbir şeye alet, tabi olmadığı…”3
Oysa Bediüzzaman, “Bu zamanın en büyük farz vazifesi, ittihad-ı İslâm’dır.”4 diyordu ya!
Demek, ittihad-ı İslâm için erken bir siyasî harekete ihtiyaç yoktur. Eğer birileri böyle bir siyaset-i İslâmiye güderse, Risale-i Nur buna da alet olmamalıdır.
Risale-i Nur Müslümanların kalbinde iman meyvesinin olgunlaşmasına hizmet etmelidir.
Meyve eğer olgunlaşırsa, İttihad-ı İslâm bir lütf-u İlâhî olarak gelecektir.
Dâhilde siyaseti topuz gören ve reddeden Bediüzzaman, âlem-i İslâm nezdinde farz bir vazife saydığı ittihad-ı İslâm için de siyaseti topuz görüyor!
Hakikat, aynı hakikat! Net ve berraktır!
Siyaset dışarı! Nur içeri!
Dipnotlar:
1- Nursî Said, Beyanat ve Tenvirler, Yeni Asya Neşriyat., İstanbul, 2000, s. 105, 106; Emirdağ Lâhikası I, s. 37. 2- Nursî Said, Beyanat ve Tenvirler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2000, s. 108; Emirdağ Lâhikası, I/42. 3- Emirdağ Lâhikası-I, Yeni Asya Neşriyat., İstanbul, 2006, s. 442; Beyanat ve Tenvirler, s. 115 4 - Hutbe-i Şamiye, s. 94