"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Akıl sağlığını kaybeden Cennete giremez mi?

Süleyman KÖSMENE
19 Ağustos 2017, Cumartesi
Sena Konak: “Ben sürekli Allah’ı düşünüyorum göklerde acaba nasıl diye. Allah korusun; aklımı oynatmaktan korkuyorum. Kendi kendime diyorum, düşünme. Ama olmuyor, başıma uğultu geliyor, bunun için bir duâ var mıdır? Şu beni tedirgin ediyor: Akıl sağlığını kaybedenler Cennet’e giremez, yok olurlar; çok korkuyorum ne yapmam lâzım?”

RAHATSIZLIKLAR RAHMETTENDİR    

Bu bilgilerin tamamı yanlıştır. Siz psikolojinizi ciddî bozmuşsunuz değerli kardeşim. Doğru bilgilerle yola çıkın; maksuda ulaşırsınız. Yanlış bilgiler sadece vesvese ve evham verir, ruh sağlığınızı bozar. Size bir şey kazandırmaz. 

Dilerseniz sondan başlayalım: Akıl sağlığını kaybedenlerin Cennet’e giremeyeceği bilgisi yanlıştır. Bilâkis Cehennem’e giremez diyebilirsiniz. Şöyle ki, akıl sağlığı olmayanlar günah işlemekten muaftırlar. Dolayısıyla mahşerde sorgulanmaktan muaftırlar. Dolayısıyla onlara azap gelmez, rahmet onları kucaklar. Rahmet onlara Cennet’in kapılarını açar.

Nitekim Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuştur ki: “‘Üç kişiden kalem kaldırılmıştır: 1- Ergenlik yaşına gelinceye kadar çocuktan, 2- Uyanıncaya kadar uyuyandan ve 3- Aklî dengesi yerine gelinceye kadar deli ve benzeri kişilerden.’’1

Aklî dengesini sonradan kaybedenlerse, önceki günahlarından dolayı azaba değil, affa ve rahmete daha yakın dururlar. Çünkü bir hastalık çok günahlara kefaret olarak gelir, sabun gibi günahların kirlerini yıkar, temizler2 ve ermiş ağacın meyvelerinin silkelenince dökülmesi gibi kişinin günahlarını döker.3 Dolayısıyla aklî olsun, fizikî olsun sıkıntılar, rahatsızlıklar ve hastalıklar rahmettendirler. 

ALLAH’IN KÜNH-Ü ZATINI DÜŞÜNEMEYİZ 

Allah’ın künh-ü zatını düşünmek beşer olarak bizim harcımızın, kapasitemizin, haddimizin fevkindedir. Bunu yapamayız. Ama Allah’ın esmasını tefekkür edebiliriz, sınırsız nimetlerini düşünebiliriz. Buna izin, hatta teşvik vardır.

Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuştur ki: “Cenâb-ı Hakk’ın sınırsız nimetlerini tefekkür ediniz. Fakat Künh-ü Zatını düşünmeyiniz. Çünkü siz Ulûhiyet’in esrarını keşfedemezsiniz. Allah’ın azametini hakkıyla takdir ve ihata edemezsiniz.”4 

Dolayısıyla akıl ve havsalamızın çok üzerinde bulunan Allah’ın azametini ihata etmeye çabalamak ve ulûhiyetin esrarını keşfetmeye çalışmak yerine, akıl ve havsalamız çerçevesinde Allah’ın sınırsız nimetlerini tefekkür etmeli, isimlerinin sayısız tecellilerini müşahede etmeye gayret etmeliyiz. Bu bizim imanımızı inkişaf ettirir ve bize huzur verir.  

Allah’ın göklerde nasıl olduğu ile ilgili düşünceler künh-ü zatına ait düşüncelerdir. Bizi maksuda ulaştırmaz. Esasen Allah göklerde değildir. Yerde değildir. Sağda değildir, solda değildir. “O, cemi mekândan münezzehtir” denmiştir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle Allah’ın mahiyeti, hiçbir mahiyete benzemez.

Nitekim Kur’ân, “And olsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.”5 buyuruyor.  

BİZİM ÇITAMIZ: MÜMKÜN VARLIK OLMAKTIR       

Diğer yandan biz “mümkün” varlıklarız. Allah ise “vâcip” varlıktır. Yani bizim varlığımız O’nun bütünüyle iradesine ve kudretine bağlıdır. O’nun varlığı ise sebepsiz ve zorunludur. Çevremizde gördüğümüz varlıkların tamamı “mümkün” varlıklardır; varlığı O’na bağlıdır. Varlığı zorunlu bulunan Allah Teâlâ’nın dışında zorunlu varlık yoktur.  Bu hakikati bir ölçüde “Lâ ilâhe illallah” sözüyle de ikrar ediyoruz. Zorunlu Varlığın zâtını ise, mümkün varlıkların kavramalarına imkân yoktur. O’nu ancak şuûnâtı ile, sıfatları ile ve fiilleri ile bir nebze kavrayabiliriz. O’nu haiz bulunduğu şuûnâtı ve sıfatları ile kavramak için ise, isimlerini öğrenmemiz gerekir. 

Kul olarak, Yaradan’ımızla ilgili bilgilere ulaşmayı şüphesiz her zaman arzu ederiz. Bu sebeple Allah’ı kendi isimleri ile bilmeye ihtiyacımız vardır. Bu açıdan Kur’ân Allah’ın isimlerini sıkça tekrar ederek bize Rabbimizi tanıtıyor.  

Peygamber Efendimiz (asm) de hiç olmazsa Allah’ın doksan dokuz isminin ihsâ edilmesini, yani mütalâa edilerek, tefekkür ve tezekkür ile tâdâd edilerek hissedilmesini istemiş ve Allah’ın isimlerini tâdâd edenleri ve güzel ahlâk haline getirenleri Cennet’le müjdelemiştir.6

Dipnotlar:

1- İbn Mâce, Talak: 15. 2- Lem’alar, s. 331. 3- Buhari, Merda, 1, 2, 13; Müslim, Birr, 45. 4- Suyûtî, Câmi’üs-Sağîr, 1/132; Aclûnî, Keşf’ul-Hafâ,1/311. 5- Kaf Sûresi: 16. 6- Buhârî, 8/1165; Tirmizî, Daavât, 86.

Okunma Sayısı: 26359
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı