"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siyasî partiden önce demokrasi gelir

Şükrü BULUT
22 Mart 2019, Cuma 00:22
Yaklaşan mahalli seçimler, havayı iyice kızdırmışa benziyor.

Siyasî nutuklar, bu çerçevedeki edebî retorikler, bazen hakarete bulaşmış tarafgirane konuşmalar, çoğu kez işi Cennet ve Cehenneme kadar götüren tehdit ve teşvikler ve nihayet kardeş kavgaları… Çok ilginçtir ki, arenada koşuşturanların “oyunun kurallarına” çok yabancı oldukları seyircinin dikkatini hiç çekmiyor. Belki onlar da; ‘bizden öncekiler de böyle oynadılar’, diyerek bu kuralsızlık ve prensipsizliği kendilerince normal karşılıyorlardır. Tartışanlar, meselenin siyasî tarafgirlikle ilgili olmadığını iddia ediyorlar. Fakat bu tartışmaları hangi ölçülere göre yaptıkları da henüz belli değil. Burada; şeriat mı, demokrasi mi veya töre mi esas olacak sorusuna, genellikle ‘hiçbirisi’ diyesim geliyor... Belki kaos veya fikir anarşisi diyebiliriz.

Ahaliyi saçma sapan düşüncelerine angaje etmeye çalışan partilere sorarsanız, mutlaka demokrasi diyeceklerdir. Demokrasiyi sorsanız, size sandığa göstereceklerdir. Demokrasiyi sandığa indirgemiş politikayı meslek edinmişlere göre demokrasi sandıkta “galip gelmek” ise, kimsenin Saddam Hüseyin, Hafız Esad, Kaddafi’nin intihabat sandıklarına ve Sovyetler Birliği’ndeki seçimlere itiraz etmemesi gerekiyor. Tıpkı Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 1923’lerden ta 1950’ye kadar Türkiye’ye reva gördükleri seçim sistemleri gibi...

Önce Demokrasi…

Her şeyden önce demokrasiyi öğrenmemiz lâzım. Türkiye’mizde kanun hâkimiyeti olmadığı gibi, siyasî ve sosyal meselelerde de, bilimin kabul ettiği tanım ve prensiplerimiz de yok. Demokrasinin tarifini mektep kitaplarından öğrenen Hukuk ve Mülkiye mezunları, şu “arenaya” indiklerinde, bildiklerini adeta kafalarından siliyorlar: Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, adaletli seçim kanunu, milletin efkâr-ı ammesini yansıtacak millî meclisler ve her şeyden önce; milletin kahir ekseriyetinin teveccühüne mazhar bir anayasa… Önce bunların varlığı ve doğruluğa araştırılmalı. Avrupa’dan gelen fen ilimlerindeki ölçüleri ve genel çerçeveleri kabul edenlerin; devlet yönetimi, siyasî partiler ve yargıda ‘Ankara Kriterleri’ne kaçmaları, tamamıyla bir maskaralık ve keyfilik değil mi? Yani bizde henüz demokrasi yok. Azıcık demokrasimiz vardı, geçmişte onu da münafık ve zehirli 12 Eylül ihtilâli sildi, süpürdü. 

1980 ile başlayan ve otuz beşe seneyi aşkındır devam eden demokrasiyi modernce yok etme sürecine inanmayanlarla, şu siyasî konularda tartışmanın, haram olduğu kanaatindeyim.

Nurculara gelince önce

Önce şu tesbitimi müsamahanızla arz edeyim. Bazı Nurcuların 12 Eylül’den sonra siyaseten ‘Siyasal İslâm’ kulvarında yürümeye çalıştıklarına şahit oluyorum. Meselenin acı tarafı, bu mahalleye gecikmeli gelen bir kısım Nurcular, ‘Siyasal İslâm’ın kaynaklarından yeterince beslenemediklerinden, çokça çiğ, ham ve radikal kaçıyor sözleri. Kraldan ziyade kralcı geçinme zilletleri… Said Nursî‘nin 1950’den sonra, Demokratlara yazdıklarını, şu ihtilâl ürünü siyasî mevsime tatbik ediyorlar. 12 Eylül’ün devleti nasıl tahrip ettiğini, ANAP’ın neoliberal icraatını ve geride kalan yönetim unsurlarının da AKP’lilerce nasıl yerle bir edildiğini zinhar hatırlarına getirmek istemiyorlar. Türkiye’nin bu günkü durumunu; demokrasi ve kurumları varmışçasına değerlendiriyorlar.

- Hem de, yazılı basının % 95’inin hükümetin emrinin altında olduğu,

- Devletin temellerinin demokrasi yerine Mustafa Kemal ve ilkelerine sıkı sıkıya bağlanmaya çalışıldığı, -Hazreti Mesih’in barış projesi olarak gördüğümüz AB ile savaşmayı bir cihad telâkki edenlerin vazifedar oldukları,

- Mevcut partinin Neoliberal ve Konservatif ittifakınca kurulduğu sevenlerince itiraf edildiği bir zamanda,

- Dünyanın en gayr-ı medeni anayasalarından olan “cuntacıların” yasalarıyla ülkenin idare edilmeye çalışıldığı bir zamanda, kalkıyor bazı sivri akıllılarımız, Üstadın Demokratlar mukayesesinin unsurlarını birileri için sıralıyorlar.

Önce; demokrasi yolunda dağları ve sahraları kendisine mektep yapmış bir Üstadın “demokrasi/meşrûtiyet” görüşlerini dikkatlice okuyup şu musîbetzede ahaliye anlatması gerekenler, çok çirkin “siyasî tartışmaların” labirentleri arasında ahir ömürlerini doldurmayı terk edip, yeniden kartallar gibi uçuşa geçmeleri gerekiyor. Affınıza sığınarak şu husus da arz edeyim. AKP’yi ısrarla Üstadımızın zamanındaki DP ile mukayese eden eski kahramanlar ya hipnoz olmuşlar veya garaz ve tarafgirliğin çukurlarına düşmüş, çıkamıyorlar. Toplumun, imandan sonra, içtimaî meselelerde Said Nursî’nin “hürriyet, şeriat ve meşrûtiyet“ derslerine şiddetle muhtaç olduğu bir zamanda, Nurcuların “hakikî vazifelerine” dönmeleri gerekiyor.

Önce demokrasiyi kurum ve kurallarıyla ortaya çıkması istikametinde demokratik mücadelede el ele verelim. Dünya demokrasisi ile entegre olma iradesini ispatlayalım. İslâmiyet ile istibdadın bir birine düşman olduklarını Avrupa’ya kabul ettirelim. Demokrasilerde “millî birlik ve beraberliğin”, olmazsa olmaz şartı olduğunu unutmadan, sevgi ve müsamaha ile yine “siyasî mülâhazalarımızda” bulunabiliriz… Başka teklifi olanlar, ”muhabbetli üslûplar içinde” yorumlarını gönderebilirler…

Okunma Sayısı: 2407
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-4

    22.3.2019 15:13:27

    Eylem ve söylem bazında bu kadar zıtlık ve tenakuzların yaşandığı bir ülkede toplum elbette yolunu ve yönünü şaşıracaktır. AB hedefi, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi vaat ve iddialarla ile yola çıkan ve toplumun her kesiminden destek gören politik İslamcı kadrolar, hedefledikleri iktidar gücüne kavuşunca AB için ne dediler: Sen yoluna ben yoluma! Zaten başta da AB için benzer şeyler diyorlardı: "Batı ya da Hıristiyan Kulüp" veya "Onlar ortak biz pazar" dememişler miydi? Avrupa ve AB'ye bakışları baştan sorunlu olan siyasal hareketin ne yapmasını beklerdik? ÖNCE DEMOKRASİ diyorsak ve diyeceksek, evvela bireyler olarak demokrasi bilinci ve kültürü ile donanımlı olmamız şarttır. Ki bizi algı operasyonu ve hipnozla, demokrasi görünümlü diktacı sistemlerle uyutmasınlar. Ondan sonra da demokratik siyaset yapacak, ülkeyi demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerine göre yönetecek gerçek demokrat kadroları işbaşına getirmemiz gerekiyor.

  • Gündüz Alp-3

    22.3.2019 14:57:32

    Ülkeyi tek tabanca 17 sene yöneten kadrolar başta demokratik, sivil ve özgürlükçü bir Anayasa yapma iradesi ve becerisi gösterememiş olması bile, bu kadroların gerçek demokrat olmadığının tek başına kanıtıdır. Dün, Millet Partisi ile başlayan demokratları bölme oyunlarının en son versiyonu, "dindar iktidar, dindar parti, dindar siyasetçi" söylemlerinde ifadesini bulan argümandır. Nurcuların bir kısmı da bu koroya katılmış, onlar da şimdi demokratı değil "dindar" olanı yönetim için kafi ve vafi şart görüyorlar. Üstad Hz.nin ortaya koyduğu ilke ve prensipleri zorlama tevillerle mevcut partiye adapte edip, "işte bu, odur" deme garabetine şahit oluyoruz. Son referandumda da temel argümanları "dindarlık" idi. Oysa Üstad'ın beyanı net ve açıktı:"Riyaset-i şahsiyenin katiyen aleyhindeyim." Bediüzzaman'ın ikiye ayırdığı Avrupa konusunda bile, Nurcuların yine bir kısmı politik İslamcıların Avrupayı toptan kötü gösteren tarafında yer aldılar.

  • Gündüz Alp-2

    22.3.2019 14:47:03

    Demokrasi konusunda dediğiniz gibi "Hukuk ve Mülkiye mezunları" bile yarım iken acaba avamdan olan insanlar nasıl olacaktır. Demokrasi; demokrasiye inanmış, demokrasi bilinci oluşmuş ve demokrasi kültürü gelişmiş toplumlarda hak ettiği yeri alır ve korunur. Bizim gibi her bakımdan "gelişmekte olan ülkeler" liginden yakasını bir türlü kurtaramamış ülkelerde ise, siyasal ideologların yalan-yanlış propagandası ile demokrasi ve hukuk kolayca feda edilebilmektedir. Edildi de. Demek eğitim şart! Toplumsal demokrasi bilinci ve kültürü olmadan ve olgunlaşmadan, demokratik siyaseti de demokrat siyasetçiyi de iş başına getirmek hayli zaman alacak gibi görünüyor. Zira demokrasi ve hukukun üstünlüğü gökten zembille inecek değildir. Demokrasiye ihtiyaç, talep, istek ve irade olacak ki gelsin. "Adavet ile muhabbetin" yerini şaşırmış, kolayca kandırılmış, demokrasiye ideolojinin daracık penceresinden bakan fertlerden oluşan toplumda da demokrasi gelir. Ama ne zaman?

  • Gündüz Alp-2

    22.3.2019 14:36:50

    Demokrasi konusunda dedeiğiniz gibi

  • Gündüz Alp

    22.3.2019 14:36:21

    Sayın Bulut, öncelikle tespitlerinize katıldığımı ifade etmek istiyorum. İkinci olarak, bugün dünden daha çok bu tür uyarıcı ve uyandırıcı yazılara ihtiyaç vardır. Zira topluca algı operasyonu ve siyasal narkoza maruz kalmış toplum kesimlerinin uyanması hayli vakit alacağından, bu geç uyanmanın faturası daha ağır olacaktır. Yeni Asya'nın değerli kalemleri bu minval üzere yazılar yazmaya devam ettiklerinden size ve onlara ayrıca teşekkür ediyorum. İlk faturayı 16 Nisan halk oylamasında demokrasiyi tekelci tek adamlık rejimine feda ederek ödedik. "Güçlü Meclis"..gibi "güçlü" olmak üzerine kurguladıkları argümanlarla halkı manipüle ve provoke edenler şimdi de kendi iktidar, güç ve saltanatlarını "ibka" etmek için, işbaşına geldikleri 2002 yılında hiç sözünü etmedikleri "beka" sorununu dillerine dolamış durumdalar. Fakat bu "beka" meselesinin hiç bir yerinde demokrasi ve hukuktan (sorgulayan olmayınca) söz eden yok. Yerel seçim ve beka. Ne alaka?

  • Said ramazan

    22.3.2019 13:13:26

    Nurcuların ilk vazifelerinden birisi demokrasi

  • halil

    22.3.2019 12:27:53

    "Ne zaman ki, tahribat ve istibdat haddini aştı, ....herhangi bir hükumet zulmü ve istibdadı arttırdı, mazlum milletler istiklâlini kazanıyor."(Barla Lahikası Sayfa 360-3629 Evet, bu bir sosyal gerçeklik. Siyasi açılım ve müsbet gelişmeler, buhranlı dönemler sonrasında gerçekleşiyor, yoksa hipnozların tesirini kırmak çok zor. Bizim ise bu şartlarda, zulme uğrayan ve bir şekilde günahlarına tevbe edip, hakikate varan kim olursa olsun, hırıstiyan bile olsa, birlikte olmamamız demokratlığımızın gereğidir, armudun sapı üzümün çöpü demeden elbirliği edip, büyük şerri def etmemiz gerekmekte...!!!

  • Hüseyin

    22.3.2019 10:15:17

    İstibdatın başına demokrasi külahını takmaları sadece devekuşu tabiatlıları aldatabilir. Bir kibritlik hakikat kıvılcımı her zaman bir harman yalanı yakmaya muktedirdir. Sadakat ve istikamet üzere olanlar inşaallah hakikatlere sahip çıkmaya devam edeceklerdir. Bu günün tasvirini hakikatler ölçüsünde tahlil eden yazınız için sizi tebrik eder, istikametinizin daim olmasını niyaz ederim.

  • Fatma

    22.3.2019 09:48:31

    Ne yazikki demokrasiyi kendi fikirleri dogrultusunda dikta ediyorlar insalh tez zamanda gercek demokrasinin gelmesi temennisiyle rabbim kaleminize kuvvet versin

  • Aykan

    22.3.2019 07:43:37

    Elinize sağlık.

  • Said

    22.3.2019 07:31:26

    Demokrasiyi öğrenmeden siyaset arenasına inenler,insan hayatına kasteden sahte dokturlara ne kadar da benziyorlar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı