"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ramazan-ı Şerif’i sosyal hayatımıza taşıyamaz mıyız?

Şükrü BULUT
18 Mart 2024, Pazartesi
Demokrasi ile idare edilen ülkelerde, halkların tüm meşru yaşantıları, sosyal hayatın karelerinde görünür.

Yalnız demokratik ülkelerde mi? Milli değerlerine, bağımsızlıklarına ve tarihlerinin akışlarına müdahale edilmemiş bütün milletlerde… Muhabere teknolojisinin mucizevi inkişafıyla, hemen herkes bu hakikati, medya üzerinden takip edebilir. Hindistan’dan Batı Afrika ülkelerine kadar… Latin Amerika’dan Avustralya ve Batı Avrupa’ya… Hayatın karelerini dolduran renklerin, halkların kültürlerinden ve inanışlarından kaynaklandığını biliyoruz…

Bizde de öyle mi? Halkanın yüzde doksan beşi üzerinin Müslüman kabul edildiği Türkiye’mizde, Müslümanlar için çok önemli olan cuma namazlarına yeterince sağlanamayan kolaylığı görenler, elbette Ramazan-i Şerif’in sosyal hayatımızda görünürlüğünü, imkânsız olarak düşüneceklerdir.

Peki neden? Türkiye’miz temel hak/hürriyetlerde Hindistan’dan, Güney Amerika’dan ve Afrika’dan daha mı geri dersiniz? Değilse, soruyu nasıl cevaplandıracağız. Oralardaki Müslümanlar Ramazan’dan bir hafta önce bayram havasına bürünürlerken; bizdeki suskunluğa, renksizliğe, dindarlıklarını gizleme reflekslerine ve Ramazan iklimini olabildiğince hissettirmeme gayretlerine ne diyeceğiz? Bu ülke hür değil mi? Bu ülke Müslüman değil mi? Bu ülkenin insanları bin seneden bu yana İslâmiyet’i bir kültür/gelenek olarak yaşamamışlar mı? Görüyorsunuz ki, mantığı tersyüz eden bir yanlış yaklaşım ve telakki; ülkemize, sanki haberimiz olmadan hâkim olmuş. Ve mevcut dindar AKP hükümeti de, bu dinden uzak sosyal telakkinin bekçiliğini yapıyor…

Daha yeni bağımsızlığına kavuşan Bosna Hersek kadar da mı olamıyoruz? İlkokul talebelerinden ta üniversitelilere kadar çocuklarına ve gençlerine, milli kimlik olarak Ramazan-ı Şerif’i halkına giydiren Boşnaklardan bizi geri bıraktıran sır ne olabilir ki… Hatta Yunan’ın bayrağı altında, azınlık sıkıntılarıyla yaşayan Batı Trakya Müslümanları kadar bile, dinî kimliklerimizi hayata taşıyamıyoruz. Hem de her mekânda, seyircilerine Kur’ân okuyan bir cumhurbaşkanımızın olduğu bir zamanda…

Geçenlerde, sosyal medyada, yakın zamanda bağımsızlıklarını elde eden Türkî ülkelerdeki Ramazan kutlamalarıyla ilgili resimler ve videolar gördük. Çocuklar, kadınlar ve diğer aile fertleri bir arada, sosyal hayatlarının bir gerçeğini musikilerle süslemişlerdi. Hem de milli TV’lerinde ve milli kıyafetler içinde… Bizim TRT’de, çocuklarımızın da coşku ile karşıladıkları bir Ramazan programına şahit olamadığımıza göre, devletimizin çok gizlice ve münafıkane bir şekilde, dini okuldan, sokaktan ve aileden uzak tutma girişimlerine, hep böyle sessiz mi kalacağız?

12 Eylül 1980 darbesiyle demokrasimize son verenlerin kutsadıkları bir ideoloji vardı: Kemalizm… Halkımızı resmi komünizm ile korkutup sivil Marksizm’e teslim edenlerin getirdikleri muhafazakâr partilerden, zavallı millet hep güzel şeyler bekledi. Kaybettiklerini bu dindar geçinenlerden alabileceği hayaliyle 2000 yılına geldik. Ve sonra yeni bir hayâl dönemi başladı… Bir öncesindekinden daha dindar görüneceklerdi, fakat 12 Eylül’cülerin ellerine tutuşturdukları programdan zerrece taviz vermeyeceklerdi. Hilelerle ve desiselerle milli/dinî değerlerimiz hayatımızdan uzak tutulacaktı. Hem de Kur’ân okuyarak, başörtülü hanımlarıyla halkın önünde olabildiğince İslâmî şeairi istismar ederek, Kemalizm’in bekçiliğini yapacaklardı.

İdarecilerimizin dindarlıklarından şüphe etmiyoruz. Başkaları adına vazifeli olmasalardı, dindar seçmenlerinin haklı isteklerine kulak verirlerdi. Yani, her ne kadar bağımsızlık şovlarında bulunuyorlarsa da, hakikatte müteharrik-i bizzat değiller. Kemalizm’in müttefikleri olan küresel dinsiz cereyanların programları ve projeleri içinde yer alıyorlar. Hem ülkemizin hem de kendi siyasi iradelerinin bağımsız olmadığını, İslâmiyet’i olabildiğince sosyal hayattan kaçırmalarından açıkça görebiliyoruz. Demokrasinin bağımsızlık olduğunu, milli birlik-beraberliğin ise bağımsızlığın ön şartı olduğunu idrak edenler, bu gerçeği herkesten önce idrak ederler.

12 Eylül darbecilerinin başardıkları husus, Türkiye’mizdeki halklarının arasına attığı fitnelerdi. Cemaatleri, sivil toplumu, bazı âlimleri ve düşünürleri, kendilerine mahsus usullerle takatsiz düşürdüler. Hem dinî-milli değerlerimiz hem de demokrasimiz sahipsiz bırakıldı.

Müdahaneci, vesayeti kabullenmiş, rüşvet sistemine aşina, şeffaflıktan kaçan ve samimiyetten nefret eden günümüz siyasi gelenek ve ahlak, bunların eseriydi. Batıcı geçinirken bile Batı aleyhinde konuşan bu darbe kazıntıları; ne Batıyı bilirler, ne dinin hakikatini öğrenmişlerdir ne de tarihlerinden haberdardırlar. Magazin kültürle yollarını bulmaya çalışan ara siyasetçilerin sevmedikleri şey ise, okumaktır. Kitaptır. Mantıktır. Güzel san’atlardır. İlimdir ve insani değerlerdir.

Okunma Sayısı: 1300
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet

    18.3.2024 13:11:19

    Önce doğru teşhis, sonra tedavi. Tebrikler...

  • Hüseyin

    18.3.2024 12:39:11

    Dilinize ve kalbinize sağlık. Güzel ve gerçekçi bir tahlil olmuş. Önce kaybettiklerimizi, nerede ve nasıl yitirdiğimizi bilmemiz lazım. Toplumun ihtiyacı olan kıymetli bilgiler. Devamını bekliyoruz.

  • Oğuz Yiğiter

    18.3.2024 05:09:21

    Meselenin kaynağına inmek, işte bütün mesele bu septomlarla uğraşmak yerine, teşhisi doğru yapıp, köklü tedaviyi plânlamak. 12eylül-28şubat hattının MR ve Tomografisini iyi okuyup, Özal-RTE figürleriyle dayatılan modülü doğru okuyamazsak, toplum Abdülhahamit-MustafaKemal ekseninde yapılan danışıklı horoz döğüşü ve hacivat-katagöz tiyatrosunu izlemeye devam eder....

  • Yaşar

    18.3.2024 01:31:40

    Akılları örten ülfet perdelerini uçuran ve müslümanın farkındalığını ortaya koyan yazınızdan dolayı tebrik ediyorum. Allah razı olsun.

  • S.topuz

    18.3.2024 01:01:10

    "12 Eylül darbecilerinin başardıkları husus, Türkiye’mizdeki halklarının arasına attığı fitnelerdi. Cemaatleri, sivil toplumu, bazı âlimleri ve düşünürleri, kendilerine mahsus usullerle takatsiz düşürdüler. Hem dinî-milli değerlerimiz hem de demokrasimiz sahipsiz bırakıldı." Bu cümleler yakın tarihimiz içinde hedeflenen maksada ulaşmanın ve son NOKTA koyup, perçinleyerek devamlılığını garantileme çabaları ve gayretleri. Ne pahasına olursa olsun. Yani fasid Sistemin ilelebed devam edebilmesi için her şey mübah. Ve en pervasız ve en tehlikeli anları! Aman dikkat! "Dördüncü günü ve devresi âdileşir, bir şey yapmaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır." diye, gayet yüksek bir belâgatla ümmetine haber vermiş. Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı Şualar - 587

  • Demokrat Avrupa

    18.3.2024 00:48:37

    Münafıkane harekette birinciliği kimseye kaptırma niyetinde olmayan “Kemalizm” her türlü oyunu oyun içinde çevirerek kendini hiç bir zaman öne çıkarmadan maşalarını devreye sokarak ayakta kalmayı başara biliyor….Kemalizmin panzehrinin hürriyet, adalet ve demokrasi olduğunu anlamayanlar maalesef bu ucube sisteme destek vermeye devam ediyorlar…

  • Sefer Akgül

    18.3.2024 00:44:56

    Güzel bir kritik yazısı

  • Mustafa coban

    18.3.2024 00:34:25

    Bizim halkimiz önce devlet der,önce huzur der.din ikinci plandadir.devlet ne kadar hak verirren o alinir.eyvallah.huzur bozulmasin.hak hukuk özgürlük bekleyebilir.devletin bekasidir önemli olan.maalesef

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı