Bir milletin milli ve dinî sembolleri, temsil ettikleri değerler itibariyle her yerde saygı görür. “Şeair” de denilen o değerlere hürmet etmenin, o milletin üzerinde bir vecibe olduğunu da biliyoruz.
Bunlar bayrak, bağımsızlık, cumhuriyet-demokrasi olduğu gibi, oradaki halkların inançlarını temsil eden işaretler, alemler ve ritüeller de şeaire dâhil olurlar.
Ramazan-ı Şerif’in, İslâmiyet’in bir sembolü veya şeairi olduğunda herkes ittifak eder. Yani Ramazan ayı başladıktan sonra; Müslüman toplumların sosyal hayatlarında ve hayat tarzlarında, her gözün görebileceği bazı değişiklikler olur.
Gün boyunca sokaklardaki insanların yeme-içme gibi fiillerden uzak kalmalarından; bu aydaki insanların direkt Kur’ân ile iç içe yaşama gayretleri, iftar davetleri, sadakalar ve zekatlar, her akşam evlerde yaşanan bayram havaları ve daha nice işlere kadar…
Bir ay boyunca devam eden bu değişim, bu manevi bayram havası, bu sekinet, bu yardımlaşma dünyası ve bu muhabbet iklimi, zaman olarak Ramazan-ı Şerif’i, sair zamanlardan o kadar farklılaştırır ki, bu farkı görememek imkânsız hale gelir. Ramazan’ın hem hayatı, hem cemiyeti hem de o milleti farklılaştırmasından dolayıdır ki, bu aya ŞEAİR nazarıyla bakıyoruz.
Yukarda arzettiğimiz hususun hem ilmî, hem sosyolojik, hem yaşanılan bir gerçek olduğunu bildikleri hâlde, Kur’ân’a veya İslâmiyet’e olan itirazlarından dolayı, Ramazan-ı Şerif’e hürmetsizlik sayılacak hareketlerin içine kasıtlı girenlerin, milletimizce hoş karşılanmadıklarını da biliyoruz.
Bu hayatı protesto manasına gelen davranışlarda bulunan insanlar, merdane bir şekilde Kur’ân’a ve İslamiyet’e itirazlarını ifade etseler, belki toplum daha memnun kalacaktır.
Bir kişinin, kendi evinde, mahallesinde veya beldesinde; kendisi gibi düşünenlerle hareketine millet olarak itiraz edilmez. Fakat İslamiyet’e inanmış göründükleri hâlde, dinin şeairi olan Ramazan-ı Şerif’e hürmetsizliği toplumumuz genellikle reddediyor.
Zaman zaman siyasetin dinsizliğe de alet edildiği Türkiye’mizdeki idareciler bu şeair düşmanlarına taraftar olmuşlar ise de, Türk milleti bin seneden fazladır bu hokkabazlıkları reddetmiş ve hürmetsiz maskaralıklara da müsamaha göstermemiştir.
Nefislerinin ve hevalarının peşinde koşarlarken milletimizin mukaddesatına hürmetsizlik edenlerin; mantık ve insaniyet dışı davranışlarıyla cemiyet barışını zedeledikleri de ilmî bir gerçek. Toplumun sağlıklı, birbirine saygılı ve sevgiye dayalı hayatına çalışanlar, elbette bu önemli noktaya dikkat edeceklerdir.
Yani bayrağa, vatana, namusa, milli birliğe veya diğer değerlere saygısızlık edenleri ikaz edecek ilgililerimiz bu hususlarda ne kadar hassas davranıyorlarsa, şu mübarek mevsime toplumumuzda hürmetsizlik edenleri aynı hassasiyetle ikaz etmeleri milli bir vecibedir.
Aksi hâlde milletimiz bu idarecileri; samimiyetsizlikten, dinde laubalilikten veya zındıkadan çekindiğinden, korkaklık ile ittiham edecektir.
Liberal geçinen bazı din karşıtlarının “Hangi zamanda yaşıyorsunuz?” tarzındaki itirazlarına, globalleştikçe küçülen dünyamızda, bilhassa demokrasinin ileride olduğu ülkelerdeki halkların, millet meclislerinin idarecilerinin ve ilim adamlarının oradaki Müslümanlardan dolayı Ramazan-ı Şerif’e gösterdikleri alâkayı ve saygıyı medya üzerinden isbat edebilirsiniz.
Türkiye Müslümanları mevcut hükümetten, bu mübarek oruç mevsimine sadece saygısızlık edilmemesini bekliyorlar. Artık bu güzel mevsimin sosyal hayattaki geleneksel farklı görünürlüğünden de vazgeçiyoruz. Arap ve Hint dünyalarındaki Ramazan-ı Şerif geleneklerini bir tarafa bırakalım, Hristiyan ABD ve Birleşik Krallık’taki Müslümanların yaşadıkları Ramazan-ı Şerif manzaralarıyla ülkemizdeki Ramazanları mukayese ettiğimizde, yurdumuz Ramazan-i şeriflerinin uğradıkları itibarsızlıklar karşısında kahroluyorsunuz.
Başka dinlere mensup demokrat idarecilerin, şu mevsimlerde hem beyanatlarıyla, hem davetleri ve toplantılarıyla Ramazan-ı Şerif’i tebrik edenleri göremeyecek kadar sağır veya aptalca görüntülere bürünenleri millet olarak takbih edeceğimiz bir gerçektir.
Mevcut hükümetimizin, oruca saygısızlık edenlere karşı, geçen seneler içindeki çekingenliğinin, ülkemizdeki demokrasi ve millet karşıtlarını cesaretlendirdiğini de bu vesile ile belirtelim. Bir taraftan İslâm ülkelerine pişdarlık iddiası, diğer tarafta ise Ramazan-i Şerif’in sokaklarına, mabetlerine ve sosyal hayatlarına uğrayamadığı görüntüsünün, dindarlık iddiasındaki idarecileri utandıracak seviyelerde olduğunu, kendileri de görüyorlardır. Bu ise, Türkiyemizi diğer kardeş ülkeler nezdinde mahçup hâllere düşürüyor.
Bu mevzuya inşaallah devam edelim…