Malumunuz olduğu gibi bu günlerde okullar tatil oldu ve şu an gençliğimiz büyük bir boşlukla karşı karşıyadır.
Gerçi okullarda da bir şey verildiği pek söylenemez ancak, en azından oyalanıyorlardı. Şimdi kim onlara sahip çıkarsa onun elinde kalabilirler. Bir Avrupalı eğitimci “çocuklarınızı yedi yaşına kadar bana verin, ondan sonra sizin olsun” diyor. Bir Müslüman olarak bundan nasıl bir ders çıkarmamız gerektiğini ve Üstadın küçük yaşta ders-i imanî almayan bir çocuğun daha sonra alacağı dini eğitimin çok zor olacağını ve yabani düşeceğini belirttiği satırları, zihninize havale edelim. (Emirdağ Lahikası, s.20)
Gençlik, hayatın en hareketli, dinamik, bereketli, bir o kadar da felaketli dönemidir. Yani hayırları çok, fenalıkları da o nispette var olan bir devredir. Kısaca stresin zirve yaptığı bir dönemdir. Eğer doğru motive edilirse bir saadet mevsimdir. O halde en acil durum gençliğimize sahip çıkmak ve onların imdadına yetişmektir. Eminim bu, bir tavuğun civcivlerine sahip çıkmasından daha önemlidir. Çünkü onlar istikametini tayin edebilir, ama bizimkiler edemez. Zira, Üstadın ifadesiyle “Hayvan bir başka alemde öğretilmiş ondan sonra dünyaya gönderilmiş, insan ise dünyaya taallümle tekemmül etmek üzere gönderilmiştir.” Evet gerçek o ki, bir hayvan yavrusu doğar doğmaz ihtiyacını karşılayabilir. Mesela annesinin memesini bulabilir, suya koysan yüzebilir fakat, insan yavrusu o kadar acizdir ki, yirmi yılda ancak zararını kârından fark edebilir.
Şayet eğitilirse de bilakis Fatih gibi çağ açıp çağ kapatır ve ebedi saadet vesilesi olur. O halde her birerlerimiz, evlatlarımız için pervane olup Mamehuran hırsızlarını tövbekâr etmeliyiz. Yani, her birimiz birer Akşemseddin olmalı ve “suffe” misali dershanelerde Akşemseddinlere o istikbalimizin teminatı olan çocuklarımızı teslim etmeliyiz.
Yukarıda ‘eğitilirse’ şartını koymuştuk, onu biraz açalım. O halde eğitim nedir denirse, cevabımız; “Davranış maksatlı bilgi vermektir.” Zira ilimden maksat ameldir. İşte Türkiye ve âlem-i İslamda, genellikle eğitim yok, öğretim var. Gençlerin yanlış yetişmelerinin sebebi de, yabancıların eğitimimizi dizayn ederek dünyevileştirmesidir. Zira küçük hedefler, düşük lezzetler demektir. Gençliğini eğlenmekle geçiren, ihtiyarlığını ağlamakla geçirirmiş denir.
Onun için merhum Ali Fuat Başgil “Gençlerle Başbaşa” kitabında, genelde irade eğitimi üzerinde durur ve zaten Cenab-ı Hakk da, “Ey akıl sahipleri ibret alın” (Haşir Suresi 2) âyet-i kerimesinde bize ibret almayı emretmektedir. Halbuki batılı eğitim neslimizi ani ve fani hazların esiri etmiştir.
Mesela: Bizim ve genelde âlem-i İslamın eğitimini 1945’lere kadar İngilizler, ondan sonra da Amerikalılar dizayn etmiştir. Elbette rüzgâr eken fırtına biçer. Onlar bize ezberci, hafızayı dumura uğratıcı ve düşmanı dost gösteren kültür cinayetlerini işlemişler, biz de eğri oktan doğru hedef bekliyoruz. Heyhat, önce bu anormalliğin giderilmesi lazım ve o giderilinceye kadar çocuklarımıza pervane olmamız şarttır.
Bediüzzaman bu meseleye “Birden ihtar edilen bir mesele-i mühimme” diye başlık açmış ve “Ahirzamanın fitnesinde en dehşetli rolü oynayan, taife-i nisaiye ve onların fitnesi olduğu hadisin rivayetlerinden anlaşılıyor” demektedir. Evet bugün, mahrem olan kıyafetlerinin, dışarda ala-mele’in nas, moda edildiği dehşetli bir ortamda yaşıyoruz. Nefsi galeyanda olan genç bu tuzağa nasıl dayansın?
—DEVAMI HAFTAYA—