Bu tür gezilerin pek çok istifhamı giderdiğini, muhabbeti geliştirdiğini, ittihadı temin ettiğini, güzel niyetlerle Allah’ın rızasını celbettiğini düşünüyorum. Yeni gezi programlarında ve yeni yeni dostluk haberleriyle buluşmak üzere.
Dizi: Gemilerin yakıldığı ülke İspanya - 6
Sebahattin Yaşar - [email protected]
Madrid
Otobüsle Madrid yolculuğumuz boyunca tarlaları, dağları zeytin ağaçları ile dolu görünce şaşırmadık değil. Bizim dağlara zamanında çam ağaçlarının tohumlarını atmışlar, ama buralardaki dağlar zeytin ağaçlarıyla dolu. Saatlerce yolculuk yapıyorsunuz her yeri zeytinlikler olarak görüyorsunuz. Sonra badem bahçeleri başlıyor. Sonra bağlar. Avrupa kıtasının meyve ve sebzelerinin temin edildiği bu topraklar, teknolojik tarımın da mekanı haline gelmiş. Gözün görebildiği her yer zeytinlikler, badem bahçeleri ve üzüm bağları. Burada görülen şu ki, Avrupa’nın her ülkesi her konuda öncü olmaya çalışmamış. Mesela burada teknolojik yatırımlar pek gözükmüyor. Ama burası da turizm ve tarımda kendini göstermiş bulunuyor. Yani her konuya el atmamışlar. Adeta ihtisaslaşmışlar. Tabi bir o kadar da çalışkan, üretken insanlar. Kasabalarda, köylerde küçük tarımla ilgili işletmeler yaygın hale gelmiş.
Madrid yolculuğumuz boyunca dikkatimizi çeken bir başka şey de, bazı şehir girişlerinde dağlara yerleştirilmiş olan boğa figürleri idi. Bu şu demekmiş, bu beldede boğa besiciliği yapılmaktadır. Devlet böyle özel konumda olan yerlere daha bir özen gösteriyor de onları ödüllendiriyormuş. Boğa besiciliği, İspanya’da belli bölgelerde özellikle önem kazanmakta ve ülke ekonomisini ciddi katkı sağlamaktadır.
Madrid meydanında üzüm yiyen ayının heykeli buluşma noktamızdı.
Madrid, İspanya gezimizin son durağıydı. Buradaki Faslıların yaptırmış oldukları cami günümüzde Müslümanların buluşma yeri. Burada tanıştığımız Mağripli Müslüman kardeşlerimizle sohbet ettik. Türkiye, Müslüman dünyasında ayrı, özel bir yere sahip. Türkiye’den olduğumuzu öğrendiklerinde hemen yüzlerinde bir sevgi ifadesi görülüyor. Türkiye’nin başarılı olmasını bütün Müslümanların başarılı olması gibi değerlendiriyorlar.
Buradaki camiler birer kültür merkezi hükmünde. Kur’an eğitimi, vakit namazları, sorular ve cevaplar gibi çok yönlü hizmet veriliyor. Camilerde kütüphaneler ayrı bir öneme sahip ve hepsi de hareketli ortamlar. Madrid, İspanya’nın başkenti ve en kalabalık şehridir. Şehrin yaklaşık 3,4 milyon nüfusu ve yaklaşık 6,7 milyon metropoliten alan nüfusu vardır.[3] Avrupa Birliği’nin (AB) en büyük ikinci şehridir ve tek merkezli metropoliten alanı AB’nin en büyük ikinci alanıdır.[4] Madrid, İber Yarımadası’nın orta kesiminde Manzanares Nehri üzerinde yer almaktadır. Hem İspanya’nın (1561’den beri neredeyse kesintisiz olarak) hem de çevresindeki Madrid Özerk Topluluğu’nun (1983’ten beri) başkenti olan şehir, aynı zamanda ülkenin siyasi, ekonomik ve kültürel merkezidir. Şehir, en yakın deniz kıyısından yaklaşık 300 km (190 mil) uzaklıkta yüksek bir düzlükte yer almaktadır. Madrid’in ikliminde yazlar sıcak, kışlar ise serin geçer.
Madrid modern bir altyapıya sahip olmakla birlikte, tarihi mahallelerinin ve sokaklarının çoğunun görünümünü ve hissini korumuştur. Madrid’in simge yapıları arasında Madrid Kraliyet Sarayı, 1850 Opera Binası, Retiro Parkı, Ulusal Kütüphane ve Paseo del Prado boyunca yer alan ve üç sanat müzesinden oluşan Altın Sanat Üçgeni bulunmaktadır; Prado Müzesi, Reina Sofía Müzesi ve Thyssen-Bornemisza Müzesi. Cibeles Sarayı ve Çeşmesi şehrin anıt sembollerinden biri haline gelmiştir.[11] Manzanares Nehri’ne bakan kayalık bir çıkıntı üzerinde kurulu Alhazar’ın çevresinde gelişen şehirden 932 tarihli kayıtlarda Arapça “su kanalı” anlamına gelen Macerit adıyla bahsedilir. 1083 yılında şehir Müslümanlar’dan Kastilya Krallığı’na geçti. Alhazar’ın 1466’daki depremde yıkılmasından sonra inşa edilen Orta Çağ kraliyet sarayı, şehrin gelişmesine yeni bir hız kazandırdı. 1561’de Kral Hristiyan II. Felipe İspanya’nın merkezinde olduğu için şehri başkent yapmayı uygun buldu. 1759-1788 arasındaki III. Carlos döneminde geniş cadde ve meydanların açılmasıyla planlı bir gelişme başladı. Napolyon Savaşları (1800-1815) sırasında Fransız işgali altına giren Madrid, Joseph Bonaparte’in tahta geçmesinden sonra başlayan millî ayaklanmada öncü bir rol oynadı. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında şehre modern bir görünüm kazandıran planlı bir yapılaşma başladı. İspanya İç Savaşı (1936-1939) sırasında ağır bombardımanlara maruz kalan Madrid büyük bir yıkıma uğradı. Ancak bundan sonra geniş çaplı bir onarım dönemi başladı. Şehrin gelişmesi zamanla çevredeki banliyöleri de içine aldı. 1960’lardaki değişimlerde tarihi mirasa ağır darbeler indirilmekle beraber, sonraki yıllarda tarihi yapıları koruma tedbirleri alındı.
Boğa Güreşleri
1929’da kurulan İspanya’daki en büyük plaza de torosa (boğa güreşi arenası) Las Ventas Madrid’dedir. Las Ventas birçok kişi tarafından boğa güreşinde dünya merkezi kabul edilir ve yaklaşık 25.000 kişilik oturma kapasitesi vardır. Madrid’in boğa güreşi sezonu mart’ta başlayıp ekim’de biter. Mayıs ortasından haziran başına kadar her gün, her pazar, resmi tatil günleri ve sezonun geri kalanında hep boğa güreşleri yapılır. Meydan, Neo-Mudéjar tarzıdır. Las Ventas’ta boğa güreşi sezonunun dışında konserler ve diğer etkinlikler de yapılır. Madrid’de boğa güreşi konusunda büyük tartışmalar yaşanmaktadır.[36] Nitekim günümüzde bu boğa güresi tartışmaları hayvanseverlerin oluşturduğu kamuoyu tepkisi nedeniyle sembolik hale gelmiş bulunuyor. Ama zamanında gördüğü ciddi ilgi nedeniyle şehir merkezlerinde büyük arenalar yapılmış ve bugün bu yapılar büyük oranda işlevsiz hale gelmiş gibi duruyor.
İspanya şehirlerinde bu boğa figürürnü gördüyseniz, boğa yetiştiriciliğinin önemsendiği bir bölgedesiniz demektir.
***
Madrid gezimizde, Madrid gösteri meydanına vardık. Burası şehrin adeta arenası gibi. Sivil toplum organizasyonları, gösteriler, kutlamalar bu meydanda yer buluyor. İki günümüzü geçirdiğimiz bu şehirde Madrid meydanı civarında alış veriş yapmak isteyenler için imkanlar sunuldu. Dünyaca meşhur markaların da bulunduğu caddelerde insanlar alış veriş yaptılar ve memlekete dönerken yanlarına hediyelik eşyalar aldılar.
Madrid’i gezerken, Kraliyet sarayından Madrid meydanına kadar yürüyerek geldik. Alış veriş için kurulan Pazar yerleri, gösteri meydanları görülmeye değer yerlerdi.
Madrid’de Filistin’e destek ve İsrail’e protesto yürüyüşlerine grubumuz da katıldı
Madrid’teki günlerimiz içinde binlerce kişinin katıldığı Filistin’e destek yürüyüşüne gurubumuzdan arkadaşlar da katıldı. Kendi Müslüman ülkemizde o günlere kadar çok göremediğimiz ciddi katılımlı gösteri yürüyüşünde İspanyalılar çocuk, genç, yaşlı, bayan yoğun bir heyecan içerisinde gösteri yapıyorlardı.
Düşünün ki kadın çocuk arabasında bebeğini taşırken bebek arabasının kenarına Filistin bayrağı takmış ve sevinçle yürüyüşe katılıyor. Bu yürüyüşteki insanların büyük çoğunluğu Müslüman değil, ama bu desteklerini insanlık adına veriyorlar.
**
Kaptanımız grubumuzu sevdi, biz de ona okuduğumuz Risale-i Nur kitaplarından verdik
İspanya gezimiz boyunca bizimle olan otobüs kaptanımız Alfonso, grubumuzu çok sevdi. “Ben o kadar turlara katıldım, toplulukla tanıştım bu grup kadar içimin ısındığı bir gurup olmadı” dedi. Bu da olsa olsa otobüs içinde oluşan muhabbet ortamı, kılınan namazlar, arkasından yapılan Risale-i Nur dersleri ve onların oluşturduğu ortamın ruhu olsa gerek. Alfonso, yolculuk esnasında rehberin tavsiye ettiği kitaplardan ertesi gün hemen temin ettiğini gördük. Yani okumaya, ele alınan konulara ne kadar ilgili olduğu anlaşılıyordu.
Zaten Türkiye’den giderken arkadaşlarımız yüzlerce İspanyolca ve İngilizce dilinde yazılmış küçük kitaplardan almışlar ve onlar hem namaz kıldığımız camilerde ve hem de karşılaştığımız İspanyollara verildi. Özellikle Cuma namazı kıldığımız elhamra sarayının karşı yamacındaki küçük camide oradaki müslüman kardeşlerimize, izin de alınarak onlarca Risale-i Nur eserleri dağıtıldı.
**
Beş günlük bir İspanya aile programının sonuna gelmiştik. Doğrusu farklı mesleklerden ve nurun farklı meşreplerinden nur talebeleri ile bir aile programı yapmak oldukça güzel neticeler verdi. Konuşmanın, birlikte gezmenin, belli konularda sohbetler etmenin bizde güzel neticeler bıraktığını halen yaşadık. Pek çok arkadaşlarımızın telefonlarını aldık. Birbirimizi daha yakından tanıma imkanı bulduk. Mü’min kardeşliğinin ne derin bağlar taşıdığını müşahede ettik. Konuşmayınca, görüşmeyince zanlar oluşuyor. Oysa oturup konuşulduğunda onun size karşı sizin ona karşı oluşan sorularınız bir bir cevap buluyor. Anlıyorsunuz ki, mü’minlerin müfritane görüşmelere ihtiyacı var. İttihat-ı İslam görüşmeden, konuşmadan, nelerde anlaşıyoruz, nelerde anlaşamıyoruz bilmeden nasıl gelişecek? Bir de memleketinizde aynı şehirlerde yaşıyor olsanız bile, başka bir ülkede başka şehirde görüşünce konuşulan gündemler, gündemlere bakış açıları daha değişik oluyor.
Bu tür gezilerin pek çok istifhamı giderdiğini, muhabbeti geliştirdiğini, ittihadı temin ettiğini, güzel niyetlerle Allah’ın rızasını celbettiğini düşünüyorum. Yeni gezi programlarında ve yeni yeni dostluk haberleriyle buluşmak üzere.
—SON—