Mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’in 49. Suresi olan ve on sekiz ayetten meydana gelen Hucurat Suresi, sosyal hayatta özellikle müminlerin dikkat etmesi gereken çok önemli konulara dikkat çekiyor ve onlardan kaçınmamızı emrediyor.
Bu surenin onuncu ayetinde Cenab-ı Hak, müminleri kardeş olarak ilan ettikten sonra, aralarında bir ihtilaf ve anlaşmazlık olduğu takdirde, “Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’ın emrine muhalefet etmekten sakının ki, merhamet olunasınız.” buyuruyor.
On birinci ayette de “Ey iman edenler! Bir kavim, diğer bir kavimle alay etmesin; olur ki alay edilenler kendilerinden daha hayırlı bulunurlar. Bir takım kadınlar da diğer kadınlarla eğlenmesin; olur ki eğlenceye alınanlar kendilerinden daha hayırlı olurlar.”
On ikinci ayette ise, “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. (Müslümanların ayıp ve kusurlarını) araştırmayın; bir kısmınız bir kısmınızı (arkasından hoşlanmayacağı sözle) çekiştirmesin. Hiç sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemek ister mi? O halde (gıybet etmekte) Allah’tan korkun. Muhakkaktır ki, Allah tövbeleri kabul eden ve çok merhamet edendir.”
Bahsi geçen ayetler, sosyal hayatın her alanı ile ilgili dikkat edilmesi gereken noktaları veciz bir şekilde ifade ediyor ve müminleri gıybetin her çeşidinden ve şeklinden yasaklıyor. Ancak, insanların büyük bir ekseriyeti yaptığı gıybeti gıybetten saymıyor veya gıybet yaptığının farkında bile değil.
Bediüzzaman Hazretleri, gıybet ile ilgili müstakil bir ders yapmış ve müminleri, özellikle talebelerini bu gıybet denilen pis silahtan uzak tutmuştur. “Gıybet, ehl-i adavet ve haset ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silahtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silaha tenezzül edip istimal etmez. Nasıl meşhur bir zat demiş: ‘Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü gıybet, zayıf ve zelil ve aşağıların silahıdır.’ Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır.” (Mektubat s.466)
Gıybetin birkaç yerde caiz olduğunu ifade eden Bediüzzaman, 1- Vazifeli ve yetkili bir zata şikâyet suretinde yapılan, 2- Bir meselede istişarenin hakkını vermek için söylenen sözler, 3- Birisini tahkir için değil, tarif için söylen ifadeler, 4- Bir de, günahı ile iftihar eden ve açıktan söyleyen günahkâr insanlar için söylenen sözler gıybetten sayılmıyor.
Bunların dışında kalan ve insanların aleyhinde söylenen bütün konuşmalar gıybettendir ve ateş nasıl odunu yer bitirirse, gıybet de insanın bütün hayırlı amellerini yiyip bitiren ve yok eden tehlikeli bir ameldir. Mahşer günü, paranın pulun geçmediği o günde, kul hakkına geçenlerin sevap bakımından iflas etmesine sebeptir.
Bediüzzaman devamla “Eğer gıybet etti veyahut isteyerek dinledi; o vakit ‘Allah’ım, bizi ve gıybet ettiğimiz kişiyi bağışla.’ demeli, sonra gıybet edilen adama ne vakit rast gelse ‘Beni helâl et.’ demeli.”
Bu izahlar açısından bakılsa, gıybetin en tehlikeli ve günahlı olanı ise, bir kişinin değil, bir grup veya bir cemaatin aleyhinde yapılan gıybetlerdir. Zira, helâllik almak için o cemaatin hangi birisini bulup helâllik alınabilir ki! O cemaatin her birinin gıybetini yapmak durumu söz konusu olduğuna göre, ya
cemaatler hakkında sadece onların iyi tarafları söylenmeli ya da onlar hakkında hiç konuşulmamalıdır. Cemaatlerden kastımız da, vazifesi sadece iman ve Kur’an’a hizmet etmeyi gaye edinen ve başka maksatlar peşinde koşmayanlardır.
Cenab-ı Hak, hepimizi gıybetin her türlüsünden, kişilerin veya cemaatleri n arkasından gıybet ile amel edenlerden uzak tutsun ve dilimize hâkim olmayı nasip etsin. “Ya hayır söyle yahut sus!” hadis-i şerifine uygun yaşamayı ihsan etsin, amin.