Yaratılıştan medeni olan insan, diğer insanlarla birlikte ortak bir hayat yaşamak durumundadır. Tek başına hayat sürmek isteyenler istisnadır.
Tarih boyunca sosyal hayatını çeşitli şekillerde sürdürerek gelen insanlık, âhirzamanda bunu daha teşkilatlı bir hale getirmiştir. Dernekler, vakıflar, sendikalar, siyasi partiler ve değişik isimlerdeki sivil toplum kuruluşları, bahsi geçen gerçeğin en belirgin örnekleridir.
Zamanımızda bir şahıs tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Deha derecesinde bir zekâ ve ilme sahip olanlar da, bir cemaatin şahs-ı manevisi karşısında mağlup düşmekten kendisini kurtaramaz.
Bu hakikate binaen, Bediüzzaman Hazretleri de bir şahs-ı manevi teşekkül ettirmiş ve telif ettiği Risale-i Nur tefsirleri ve temsil ettiği cemaatiyle birlikte, ehl-i dalâlete karşı manevi cihadını gerçekleştirmiştir. Bediüzzaman’ın sağlığında Risale-i Nur dairesine çok farklı karakter ve kabiliyetlerde olan insanlar da dâhil olmuş ve Nur Risalelerinden feyiz almışlardır. Bunlardan bir grup Yörük efelerine söylediği ikazlar gerçekten ilginçtir: “Bir şahıs daire haricinde iken kullandığı şahsi cesaretini, daire içine girdikten sonra kullanamaz. Tâ ki diğer kardeşlerini sıkıntıya sokmasın ve zarara uğratmasın.” O efeler de, Bediüzzaman’ın bu ikazını kabul etmişler.
Muhakemat adındaki eserinde “Bir cemaate dâhil olanın, o cemaatin nizamını ihlâl etmemesi gerekir.” diyen Bediüzzaman Hazretlerinin bu tespiti çok anlamlıdır.
Her hizmet mahallindeki mevcut cemaatin şahs-ı manevisini, o cemaatin seçtiği meşveret heyetleri temsil eder. O heyetler de belli aralıklarla yenilenir ve farklı kabiliyetlerin katılımıyla güç kazanır. Böylece, mevcut hizmetlerin gelişmesi ve daha yukarılara çıkması sağlanır.
Bir hizmet mahallindeki hizmetlerin inkişaf ve ihyası, o mahaldeki meşveret heyeti ve hizmet ekipleri arasındaki ahenk, fikir birliği, ihlâs, tesanüt, sebat ve metanet gibi vasıfların olmasına bağlıdır. Birbirinin hizmetini tamamlayan, bir fabrikanın çarkları gibi birbirine yardım eden ve karşılıklı güven duygusu içinde iş bölümü yapan heyetler, tahmin edilenin üzerinde hizmetler üretmeye muvaffak olurlar.
Aksi takdirde, birbirine olan güven duygusunu kaybetmiş, temel meselelerde farklı anlayışlara düşmüş olan fertler ve heyetler, hizmetin gelişmesini sağlamak değil, birbirlerine engel olmaktan kurtulamazlar. Bunun nihayeti de, belli bir safhadan sonra farklı durumlara düşmektir.
Bahsi geçen sıkıntıların kaynağı ise, Risale-i Nur’da var olan hizmet ölçülerine riayet etmemek, fert veya grup noktasında hâkimiyet kurma sevdasına kapılmak, şahs-ı manevi havuzunda erimek bahtiyarlığından kaçınmak, cemaatin sistem hâkimiyetini benimseyememek, özetle daha bağımsız çalışmayı arzulamak gibi temel prensiplerimizle örtüşmeyen duygulara takılıp kalmak gibi şeylerdir.
Fakat, kimse bunları söyleyemez ve daha takvalı olmak gibi kılıflara sarar ve kendini gizler. Geçmişten günümüze bu hep böyle geldi ve bundan sonra da böyle devam edecektir. Çünkü, burası imtihan dünyasıdır. İnsan unsurunun olduğu her yerde problemler eksik olmaz. Biri biter, diğeri başlar. Tamamen bitirmek mümkün değildir.
Evet, cemaat asrı olan zamanımızda tek başına kalmamak ve bir cemaate dâhil olmak ihtiyaçtır. Ancak önemli olan, dâhil olduğumuz cemaatin nizamını ihlâl etmemek ve zarar vermemektir. Cemaatin huzuru da, hizmetlerin gelişmesini sağlamak da ve Allah’ın rızasını kazanmak da ona bağlıdır. Başka türlü yorum ve teviller ise hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Cenab-ı Haktan, hepimizi tam ihlâs, istikamet, sadâkat ve tesanüt dairesinde bu hizmette istihdam etmesini niyaz ediyoruz.