Üçüncü Fıkra: “İnşâühû lizâke... (ilâ âhir)” Meali şudur ki: O Malikü’l-Mülk-ü Zülcelâl, âlem-i ekberi, bahusus küre-i arz yüzünü öyle bir surette inşa ederek yapmıştır ki birbiri içinde hadsiz daireler olup, her bir daire bir tarla hükmünde olup, vakit be vakit, mevsim be mevsim, asır be asır eker, biçer, mahsulât alır. Mütemadiyen mülkünü çalıştırır, tasarruf eder.
En büyük daire olan zerrat âlemini bir tarla yapıp, her zaman kâinat kadar mahsulâtı, kudretiyle, hikmetiyle onda eker, biçer, kaldırır. Âlem-i şehadetten âlem-i gayba, daire-i kudretten daire-i ilme gönderir.
Sonra mutavassıt bir daire olan zemin yüzünü, aynen öyle bir mezraa yapmış ki mevsim be mevsim âlemleri, envâları, içinde eker, biçer, kaldırır. Manevî mahsulâtını dahi gaybî, uhrevî, misalî ve manevî âlemlerine gönderir.
Daha küçük bir daire olan bir bahçeyi yine yüz defa, bin defa kudretle doldurup hikmetle boşalttırıyor. Daha küçük bir daire olan bir zîhayatı, meselâ bir ağacı, bir insanı, yüz defa onun kadar ondan mahsulât alır.
Demek o Malikü’l-Mülk-ü Zülcelâl, küçük-büyük, cüz’î-küllî her şeyi birer model hükmünde inşa ederek yüzler tarzda taze taze nakışlarla münakkaş mensucat-ı sanatını onlara giydirir, cilve-i esmasını, mu’cizat-ı kudretini izhar eder. Kendi mülkünde her bir şeyi birer sahife hükmünde inşa etmiş. Her sahifede, yüzer tarzda manidar mektubatını yazar; hikmetinin âyâtını izhar eder, zîşuurlara okutturur.
Şu âlem-i ekberi, mülk şeklinde inşa etmekle beraber, şu insanı dahi öyle bir surette halk etmiştir ve ona öyle cihazat ve aletler ve havâs ve hissiyatlar ve bilhassa nefis, heva ve ihtiyaç ve iştiha ve hırs ve dava vermiştir ki o geniş mülkünde, bütün mülke muhtaç bir memlûk hükmüne getirmiştir.
İşte hiç mümkün müdür ki pek büyük olan âlem-i zerrattan tâ bir sineğe kadar bütününü mülk ve tarla yapan ve küçük insanı o büyük mülke nâzır ve müfettiş ve çiftçi ve tüccar ve dellâl ve âbid ve memlûk yaptıran ve kendine muhterem bir misafir ve sevgili bir muhatap ittihaz eden o Malikü’l-Mülk-ü Zülcelâl’den başka, o mülke tasarruf edip o memlûke seyyid olabilsin?
Mektubat, 20. Mektub, YAN-2024, s. 275
LÛGATÇE:
âbid: ibadet eden, kulluk eden.
âlem-i ekber: en büyük âlem.
âlem-i gayb: görünmeyen âlem.
âlem-i şehadet: görünen âlem.
envâ: nev’ler, türler.
halk etmek: yaratmak.
havâs: duyular, duygular.
küre-i arz: dünya.
Malikü’l-Mülk-ü Zülcelâl: bütün mülkün gerçek sahibi, sonsuz büyüklük, haşmet, izzet sahibi olan Allah.
mensucat-ı sanat: sanat dokumaları.
mutavassıt: orta halli, orta.
zerrat: zerreler, atomlar.