"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yıldızlar da, zerreler de aynı mührü taşıyor

Risale-i Nur'dan
30 Eylül 2024, Pazartesi
(Dünden devam)

Yedinci Fıkra: [...] Meali şudur ki: Sâni-i Zülcelâl, âlem-i ekberin heyet-i mecmuasında bir sikke-i kübrası olduğu gibi, bütün eczasında ve envâında dahi birer sikke-i vahdet koymuştur. Âlem-i asgar olan insanın cisminde ve yüzünde birer hatem-i vahdaniyet bastığı gibi, her bir âzâsında dahi birer mühr-ü vahdeti vardır.

Evet, o Kadîr-i Zülcelâl, her şeyde, külliyatta ve cüz’iyatta, yıldızlarda ve zerrelerde birer sikke-i vahdet koymuştur ki Ona şehadet eder; ve birer mühr-ü vahdaniyet basmıştır ki Ona delâlet eder. Şu hakikat-i uzma, Yirmi İkinci Söz’de ve Otuz İkinci Söz’de ve Otuz Üçüncü Mektub’un otuz üç adet Penceresinde gayet parlak ve kat’î bir surette izah ve ispat edildiğinden, onlara havale edip sözü keser, burada hatime veririz.

BEŞİNCİ KELİME

“Lehü’l-hamd.” Yani bütün mevcudatta sebeb-i medih ve sena olan kemâlât onundur. Öyle ise hamd dahi Ona aittir. Ezelden ebede kadar her kimden her kime karşı gelen ve gelecek medh ü sena Ona aittir. Çünkü sebeb-i medih olan nimet ve ihsan ve kemâl ve cemal ve medar-ı hamd olan her şey Onundur, Ona aittir. Evet, âyât-ı Kur’âniyenin işârâtıyla, bütün mevcudattan daimî bir surette dergâh-ı İlâhiyeye giden bir ubudiyettir, bir tesbihtir, bir secdedir, bir duadır ve bir hamd ü senadır ki daimî o dergâha gidiyor.

Şu hakikat-i tevhidi ispat eden bir bürhan-ı a’zama şöyle işaret ederiz ki:

Şu kâinata baktığımız vakit, bağistan şeklinde, sakfı ulvî yıldızlarla yaldızlanmış, zemini ziynetli mevcudatla şenlenmiş surette görünüyor. İşte şu bağistandaki muntazam nurânî ecram-ı ulviye ve hikmetli ve ziynetli mevcudat-ı süfliye, umumen her biri lisan-ı mahsusuyla derler ki: “Biz bir Kadîr-i Zülcelâl’in mu’cizat-ı kudretiyiz; bir Hâlık-ı Hakîm ve bir Sâni-i Kadîr’in vahdetine şehadet ederiz.”

Mektubat, 20. Mektub, 2. Makam, YAN-2024, s. 279

LÛ­GAT­ÇE:

âlem-i asgar: en küçük âlem.

bağistan: bağ, bahçe.

cüz’iyat: bir bütünün yapı taşları; küçük parçalar.

delâlet etmek: delil olmak, göstermek.

ecza: cüzler, parçalar, kısımlar.

envâ’: nev’ler, türler.

hatem-i vahdaniyet: Cenab-ı Allah’ın birlik ve benzersizlik mührü.

Kadîr-i Zülcelâl: sonsuz büyüklük, haşmet, izzet ve kudret sahibi, Allah.

külliyat: bir şeyin bütünü, hepsi.

mühr-ü vahdaniyet: Cenab-ı Hakkın birliğini ve benzersizliğini gösteren mühür.

sakf: tavan, çatı, dam.

sikke-i kübra: en büyük sikke, damga.

sikke-i vahdet: Allah’ın birliğini gösteren sikke, damga.

ubudiyet: kulluk, ibadet.

Okunma Sayısı: 1105
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Cenk Çalık

    30.9.2024 23:03:19

    "Evet, âyât-ı Kur’âniyenin işârâtıyla, bütün mevcudattan daimî bir surette dergâh-ı İlâhiyeye giden bir ubudiyettir, bir tesbihtir, bir secdedir, bir duadır ve bir hamd ü senadır ki daimî o dergâha gidiyor." O dergahta daim olmayı cümlemize Rabbim ihsan eylesin. Âmin!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı