Lemaat-ı meşverettir ki bana Meşrûtiyet hükûmetini bu kadar sevdirmiştir.
Sual: “Meşrûtiyeti pek çok i’zam ediyorsun. Eskiden rey-i vahid idi, milletten sual yok idi; şimdi meşverettir, milletten sual edilir. Millet ‘Ne için?’ der; ona ‘Ne istersin?’ denilir, işte bu kadar. Daha nedir, o kadar ilâveyi takıyorsun?”
Cevap: Zaten şu nokta bütün cevaplarımı tazammun etmiş. Zira Meşrûtiyet hükûmete düştüğü vakit, fikr-i hürriyet Meşrûtiyeti her vecihle uyandırır. Her nevide, her taifede onun sanatına ait bir nevi Meşrûtiyeti tevlid eder. Hatta ulemada, medariste, talebede bir nevi Meşrûtiyeti intâc eder. Evet, her taifeye ona mahsus bir Meşrûtiyet, bir teceddüd ilham olunuyor.
İşte şu arkasında şems-i saadeti telvih eden ve temayül ve incizab ve imtizaca yüz tutan lemaat-ı meşverettir ki bana Meşrûtiyet hükûmetini bu kadar sevdirmiştir. Bence taklidin temelini atıp, ihtilâfatı çıkarmakla Mutezile, Cebriye, Mürcie, Mücesseme gibi dalâlet fırkalarını İslâmiyet’ten intâc eden, mesâil-i diniyedeki istibdad-ı ilmîdir ve nefsü’l-emirde mukayyed olan şeyde ıtlaktır. (HAŞİYE-1) Meşrûtiyet-i ilmiye hakkıyla teessüs etse, meyl-i taharri-i hakikatin imdadıyla, fünun-u sadıkanın muavenetiyle, insafın yardımıyla, şu fırak-ı dâlle Ehl-i Sünnet ve Cemaate dâhil olacakları kaviyyen me’muldür. Şu fırkalar, eğer, çendan bir hizip olarak görünmüyor, fakat efkârda tahallül ederek münteşiredir. Herkesin dimağında onların meylettiği mesleğe meyelân bulunabilir. Hatta eğer bir dimağ büyütülse, maani tecsim edilirse, şu fırak, sinematografvârî (HAŞİYE-2) o dimağda temessül ettiği görülecektir. Şu kıssa uzundur, makamı değil; siz suallerinizi ediniz.
HÂŞİYE-1: Dikkat lâzımdır.
HÂŞİYE-2: Kürtlere medeniyetin garabetini zikrettiğim sırada sinematografı tarif etmiştim.
Eski Said Dönemi Eserleri, Münâzarât, s. 164
Lûgatçe:
fırak-ı dâlle: Dalâlet fırkaları, Ehl-i Sünnetten ayrılan gruplar.
ıtlak: Sınırlandırmama, salıverme, bırakma.
i’zam: Büyütme, abartma.
imtizaç: Kaynaşma, karışma.
incizab: Cezbedilme, çekilme.
intâc etmek: Sonuç vermek.
lemaat-ı meşveret: Meşveretin ışığı, parıltısı.
medaris: Medreseler.
mesâil-i diniye: Dinî meseleler.
meyl-i taharri-i hakikat: Hakikati arama eğilimi.
mukayyed: Bağlı, kayıtlı.
rey-i vahid: Tek görüş.
şems-i saadet: Saadet güneşi.
tazammun: İçine alma.
teceddüd: Yenilenme.
telvih etmek: Belirtmek, parlatmak; işaret yoluyla göstermek.
temayül: Yönelme, eğilme.
tevlid etmek: Doğurmak, ortaya çıkarmak.