“DERİN SOL” KİTABININ YAZARI HAKKI ÖZNUR: Cuntalar tasfiye edilemedi...
Özellikle 27 Mayıs’tan sonra sol ile ordu içindeki cuntalar arasındaki ilişki nasıl koordine edildi?
Sosyalizm şarkısını söyleyen devrimci gençler Kemalist cuntaların peşine düşerek zinde güçlere selam gönderen eylemler yaptılar.
Mihri Belli “sosyalizm” adına, 27 Mayısçı MBK Üyesi Kadri Kaplan ise “Atatürkçülük” adına devrimci gençleri sokağa çıkmaya çağırdı.
TİP ise sosyalist gençlerin cuntaların peşine takılmasını önlemeye çalıştı. Sol gelenekten gelen yazar, Kemal Tahir, “Hem Kemalist hem Marksist hem askeri cuntacı hem devrimci olmak mümkün değildir” demiş, devrimci gençleri sol cuntalara karşı uyarmış, ancak o süreçte Türk solu Kemal Tahir’i dışlamış.
Yön-Devrim çizgisi parlamento dışı muhalefeti savunan, demokrasiyi “Filipin demokrasisi”, “cici demokrasi” olarak alaya alan darbeci, radikal ve reformcu bir çizgidir. Çok partili parlamenter sisteme ve çoğulcu demokrasiye kökten karşıydılar. Doğan Avcıoğlu, TSK’yi darbe yapacak bir güç olarak görüyordu.
Avcıoğlu, TSK içinde kime güveniyordu bu kadar?
“Yüz işçi kandıracağıma bir albay kandırırım” diyen sol Kemalist ideolojinin teorisyeni Doğan Avcıoğlu’nun 1968-1969’da best-seller olan “Türkiye’nin Düzeni” adlı kitabı cuntanın adeta başucu kitabıydı.
9 Martçı sol cuntanın mensuplarından sosyalist Amiral Vedii Bilget “kitap ve silah ilk kez birbirlerine böylesine kenetleniyor” diyor. Avcıoğlu’ndan etkilenenlerden biri de 12 Mart döneminde Kara Kuvvetleri Komutanı olan Faruk Gürler’di.
Gürler, Avcıoğlu’nun kitabını okumayan subayların askerlik görevini eksik sayacağını bile söylemiş. Avcıoğlu, Gürler’e “şişman” lakabını takmış, 9 Mart başarılı olamayınca “şişman düğmeye basamadı” demişti.
CHP MİLLETVEKİLİNDEN ANITKABİR’İN BOMBALANMASI TEKLİFİ
Devrimci gençler ve sol bir bakıma cuntanın “zinde güçleri” olarak konumlandırılmış sanki.
Mahir Çayan, Deniz Gezmiş gibi birçok devrimci gençlik liderleri, Dev-Genç mensubu gençler, Devrim Dergisini ziyaret edip Doğan Avcıoğlu ile görüşüyorlardı.
Darbe tahrikçisi Devrim Gazetesi, banka soygunları yapan, sabotaj girişimlerinde bulunan provokatif eylemlerle kaosu derinleştiren THKO, THKP-C gibi devrimci örgütlerin de hamisiydi.
Derin sol cunta mensupları, Lenin’in Ekim Devrimi’ne giden süreçteki ajitasyon ve provokasyon derslerini de iyi ezberlemişlerdi. Kaos nasıl derinleştirilir, ihtilal nasıl yapılır iyi biliyorlardı. Önce genç devrimcilere bomba patlattırdılar, sağı solu tarattırdılar.
Ardından, bazı Atatürk anıtlarının önüne de dinamit attırdılar. Dev-Genç yöneticisine, orduyu tahrik etmek için, “Anıtkabir’in bombalanmasını” bile teklif etmişler. Teklifi yapan kişi asker-sivil karışımı sol cuntalarla bağlantılı bir CHP milletvekili.
Kim bu CHP milletvekili?
THKP-C kurucularından, bir dönem Dev-Genç Genel Başkanlığı yapan Yusuf Küpeli, 11 Eylül 2004 tarihli “Flörtü bozmak” başlıklı yazısında Anıtkabir’in bombalanması teklifini getiren kişiyi, “İlk teklifi yapan, daha sonra tertemiz bir demokrat rolünde CHP’den, Atatürk’ün partisinden Meclis’e girdi ve çok önemli görevler üstlendi” diye tarif ediyor. Yusuf Küpeli, “Para teklifleri ile birlikte Ankara ve İstanbul’u toptan ateşe vermeyi önerenler de çıktı” diyor.
BAASÇI DARBE PLANI
Gelelim 9 Mart 1971’e...
Asker-sivil karışımı cuntanın tepedeki destekçileri Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’du.
Marksist cunta, darbenin tarihini 9 Mart olarak tespit etmişti. 9 Mart 1971’de ülke idaresine el konulacak, Suriye tarzı Baascı bir yönetim gerçekleştirilecekti. Muhsin Batur’un karargâhında gerçekleşen 9 Mart toplantısı “kremalı pasta” toplantısı değil, bir darbe toplantısıydı.
Radikal subaylar, toplantıya devrim dosyalarını hazırlayarak gelmişlerdi. Partinin ismi, “Devrim Partisi”, Devrim Konseyi de 33 kişiden oluşuyordu. Özel Devrim Mahkemeleri’ni bile hazırlamışlardı.
Eğer 9 Mart başarıya ulaşsaydı, 67 vilayette Ziver Bey Köşkleri, işkencehaneler kurulacaktı. Faruk Gürler o toplantıda darbenin “kızıl” rengini gördü, darbeden sonra harcanmaktan ve “General Necip” olmaktan korktu.
9 Mart’ta sol gençlik örgütleri nasıl konumlanmıştı?
Aynı gün THKP-C, THKO ve Dev-Genç kadroları Ankara ve İstanbul’daki örgüt evlerinde kendilerine gelecek olan işareti bekliyorlardı.
9 Mart 1971 Salı gecesi THKP-C kadroları 5’er kişilik gruplara ayrılmış olarak Sıhhıye’de karargâh olarak kullandıkları evlerde, havacı subaylardan radyodan mesaj almayı bekledi.
11 fakülteden 55 kişilik Dev-Genç’li gruplar, cunta içindeki solcu subaylardan temin ettikleri elbiselerle Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne el koyacaklardı. İstihbarat kaynaklarından bilgi alan Ankara Emniyeti o gece binayi terk etti.
Darbe olsaydı, örgüt militanları boş binayı teslim alacaklardı. İstanbul’da Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir ve onlarla birlikte hareket eden ordu içindeki solcu subaylar da sabaha kadar telsiz ve radyonun başında Çayan’ın kayınbiraderi Havacı Yüzbaşı Orhan Savaşçı’dan gelecek talimatı beklediler.
ORDU İÇİNDEKİ SOL ÖRGÜTLER
Sol mu cuntaların içine sızdı, cunta mı solun içine sızdı?
Marksist sol hareketler, ordu içinde genç subaylar arasında ciddi bir taraftar kazanmıştı. 1969 yılında “69 subay” olayından ön plana çıkan Deniz Teğmen Sarp Kuray ve ekiplerinin katılımıyla, yine THKP-C lideri Mahir Çayan’ın eşi Gülten Çayan’ın ağabeyi Yüzbaşı Orhan Savaşçı’nın öncülüğünde Hava Kuvvetleri’nde devrimci sol subayların iştirakiyle “Hava Kuvvetleri Proleter Devrimci Örgütü” kuruldu. Bu örgütü Kara-Deniz-Jandarma kuvvetlerinde oluşan darbeci, cuntacı illegal sol örgütler takip etti.
GÜRLER VE BATUR’UN İSİMLERİ İFADELERDEN ÇIKARILDI
9 Mart olmadı ama 12 Mart oldu.
Başta DİSK, TÖS, Dev-Genç, TMGT ve benzeri çeşitli sol örgütler meslek odaları muhtıraya destek verdi. Çünkü, muhtıranın altında güvendikleri komutanların isimleri Faruk Güler ve Muhsin Batur’un imzaları vardı.
“Balyoz indi Demirel bitti” diye sevinç çığlıkları atmışlardı. 18 Mayıs 1971’de sola yönelik “balyoz operasyonu” başlayınca balyozun kendi kafalarına indiğini anladıklarında iş işten geçmişti.
12 Mart ile 9 Martçılara karşı darbe yapıldı ama Faruk Gürler ve Muhsin Batur gibi üst düzey komutanlar neden yargılanmadılar?
Çünkü, sağ ve sol Kemalist generaller anlaştılar. 12 Mart muhtırasından sonra yargılanan birçok askeri ve sivil cuntacılar mahkemelerde “başımızda Gürler ve Batur vardı” demişlerdi. Kimse o tarihte kuvvet komutanlıklarında bulunan Batur’a ve Gürler’e uzanma ve hesap sorma gücünü kendisinde görememişti.
Gürler, Memduh Tağmaç’ın engelleme çabalarına rağmen 1972 Ağustos’tan sonra Genelkurmay Başkanı oldu. İstanbul 1. Ordu Komutanı olan Faik Türün’den tutuklu cuntacıların ifadelerinden Batur ve Gürler’le ilgili kısımların çıkartılması istenmişti. Batur ve Gürler ile ilgili kısımlar çıkartılıyor, diğer bölümler savcı tarafından kullanılıyordu.
Sol cuntaların darbecilik oyunlarının sonunda THKO lideri Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Arslan 6 Mayıs 1972 günü idam edildi. THKP-C lideri Mahir Çayan ve arkadaşları 30 Mart 1972’de Kızıldere’de, yine THKO mensuplarından Sinan Cemgil ve arkadaşları Nurhak Dağları’nda öldürüldü.
Yüzlerce devrimci genç cezaevlerini boyladı ama Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler önce Genelkurmay Başkanı ardından da istifa ederek 1973 Mart’ında cumhurbaşkanı adayı oldu.
9 Mart darbe toplantısına ev sahipliği yapan Muhsin Batur ise 1974 yılında CHP’de senatör oldu, ardından 1980 yılında CHP’nin cumhurbaşkanı adayı gösterildi, az kalsın seçiliyordu. Sol cuntaların 1 numarası 27 Mayısçı Orhan Kabibay Erim Hükümetleri’nin kabinesini yaptı.
AYDEMİR İLE ÇEVİK BİR’İN ZİHNİYET AYNI
Aslında 9 Martçılar hiç tasfiye edilemedi, cunta geleneği bugüne dek bir şekilde sürdürüldü, öyle mi?
27 Mayıs öncesi darbe planları yapan Albay Talat Aydemir’in zihniyetiyle 28 Şubat’ın aktörlerinden Güven Erkaya, Erol Özkasnak, Doğu Aktulga, Doğu Silahçıoğlu’nun zihniyeti aynıdır.
1965-1970 arasında TSK içinde kurulan “Silahlı Kuvvetler Devrimci Gücü”, “Devrimci Ordu Gücü” adlı MDD’ci Sol Kemalist cuntalarla 28 Şubat sürecinde Genelkurmay karargâhında Org. Çevik Bir ve Erol Özkasnak’ın kurduğu darbeci yapılanma zihniyet olarak birbirinden farklı değildir.
Aralık 1977’de “Güneş Motel”de, “Mebus Pazarlıkları” ile AP-MSP-MHP hükümetini yıkıp Ecevit’in başbakanlığında CHP’yi iktidar yapanlarla 28 Şubat sürecinde bakanları, milletvekillerini tehdit eden, istifa ettirip Refah-Yol’u düşürenler aynıdır.
Kim bunlar?
Mafya-sermaye, medya ve onların işbirliği yaptığı ordu içindeki darbeci generallerdir. 9 Mart 1971 günü, Hava Kuvvetleri karargâhında “devrim” toplantıları yapan, devrim kabinesini hazırlayan, demokrasiye “balyoz” vurmak isteyen, anti-parlamentarist MDD’ci radikal subaylarla, 2003 Mart’ında İstanbul 1. Ordu’da yine Balyoz planları ve seminerlerini hazırlayanlar arasında zihniyet farkı yoktur.
9 Mart 1971 günü darbe yapmak için toplanan generallerin en radikallerinden Kara Kuvvetleri Plan ve Prensipler Daire
başkanı Tümgeneral Celil Gürkan’ın aynadaki yansıması 2002-2003 sürecince 1. Ordu’da darbe planları yapan emekli Org. Çetin Doğan.
Yani bir gelenek.
Tabii, 12 Mart öncesi, darbe şartlarını olgunlaştırmak için, “Anıtkabir’in bombalanmasını” bile planlayan MDD’ci cuntalarla, kaos için Fatih ve Beyazıd camilerine bombalı saldırı planlarını hazırlayanlar aynı militarist yapılanmalardır.
ÇALIŞMA GRUPLARI’NIN HİKÂYESİ AYNI
28 Şubat aslında 9 Mart’ın rövanşı mı?
28 Şubat’ı iyi anlamak için, 9 Mart’a iyi bakmak lazım. 9 Mart 1971’de askeri darbeyi gerçekleştiremeyen, 12 Mart muhtırasıyla ordudan tasfiye olan MDD’ci zihniyet, 28 Şubat sürecinde TSK içinde cuntalar kurarak 9 Mart’ın rövanşını almaya çalıştı. 9 Mart Cuntası, 28 Şubat’ta, Balyoz’da, Ayışığı ve Sarıkız’da hortlamıştır.
Ulusalcı-militarist darbeci zihniyet. 12 Mart öncesi Hava, Kara ve Deniz Kuvvetleri’nde kurulan “Devrimci Çalışma Meclisi” yani Batur Çalışma Grubu ile Temmuz 1978’de, Genelkurmay karargâhında kurulan “Saltık Çalışma Grubu” ve 28 Şubat sürecinde TSK içinde kurulan “Batı Çalışma Grubu” ve devamında 1. Ordu’da kurulan “Doğu Çalışma Grubu” arasında hiçbir fark yoktur.
Dördü de hukuk dışı, askeri bir müdahale için kurulmuş, demokrasi ve milli irade düşmanı, faşist, militarist darbe çalışma gruplarıdır.
Konuşan: Seda Şimşek
Bugün, 14.5.2012