İmlâya devam düşüncemiz, gelen mesajlarla güçlendi. Sırada “anlatım bozuklukları” da var, bilesiniz.
Şapka (düzeltme) işâreti:
*Mânâ karışıklığını önlemek için sesdeşi olan kelimeleri ayırd etmekte kullanılır: adem (yokluk), âdem (insan); adet (sayı), âdet (gelenek, alışkanlık); alem (bayrak), âlem(dünya, kâinat); aşık (eklem kemiği), âşık (meftun, tutkun); hal (sebze, meyve vb. satılan yer), hâl (durum,vaziyet); hala (babanın kız kardeşi), hâlâ (henüz); rahim (döl yatağı), rahîm (çok merhametli); şura (şu yer), şûrâ (görüşme toplantısı), yar (uçurum), yâr (sevgili) vb.
*
İnce söylenen g,k’den sonraki a ve u üzerine konur: dergâh, gâvur, karargâh, tezgâh, yâdigâr, Nigâr; dükkân, hikâye, kâfir, kâğıt, Hakkâri, Kâzım; gülgûn, merzengûş(bir çiçek); mahkûm, mezkûr…
*
Kişi ve yer adlarında ince l ünsüzünden sonra gelen a ve u seslileri üzerinde kullanılır: Halûk, Lâle; Balâ, Elâzığ, İslâhiye, Lâdik, Selânik…
*Nisbet ifade eden î’ler için kullanılır: askerî, dinî, ilmî, resmî…
Üstâdın adını düzgün yazmayan Nur talebelerine bu hususta ne kadar tahşîdat yapılsa azdır.
Mısır devrik başkanını “Mursi” yazsak göze batmaz. Lâkin şapkayla Mursî yazılması daha doğru. İsmindeki î, nisbet bildirmiyor, yâni “Murs” diye bir mahal var da orada doğduğundan Mursî değil. Fakat Üstâdımız Nurslu; Said Nursî.
Şapkayı başına hiç koymadı diye mi ismine koymamakta direniyor bâzı talebeleri. Üstâdın soyadındaki, nisbet î’sidir; kullanmalısınız.“Şapka küfür alâmetidir. Şapkayı şakayla dahi olsa başına koyan kâfir olur.” fetvâlarının şumûlüne girmez; korkmayın! Anadolulu mânâsına Rûmî, Konyalı olduğunu beyan için Konevî, Zemahşer doğumlu mânâsına Zemahşerî diyoruz ya. Neymiş? Said Nursî!
Îcab ettiğinde düzeltme işâretini kullanacağız fakat kullanıldığında diksiyon hatâsının zuhûr edeceği hâller de var ki şapka kullanamazsınız: k,g ünsüzlerinden sonra sapka konursa bunlar ince okunur. İkámet yerine ikâmet, diksiyon hatâsı doğurur. Kezâ “mahlûkât” yazılması kaf’ı, kef okutur.
Hem öldüreni, hem cinâyet zanlısını ifâde için “katil” yazsak olur mu? İkisini de aynı yazarsak, bu aynı yazım, zamanla aynı telaffuzu da doğuruyor ki neticede ilk hecenin uzatıldığı “Kaatil zanlısı yakalandı” gibi diksiyon fâcialarını işitiyoruz.
“Adem” ile “âdem” arasındaki farkı şapkayla çözüyoruz; fakat katledenle, şüphelisini ayırd etmede şapka kullanamayız. Cinayet fâili için “kâtil” yazarsak daha feci bir diksiyon hatâsı zuhûr eder. Teklifimiz, ilk hecenin kalın fakat uzun okunması için “kátil/ kātil”dir.
* * *
Kâbil’e gitmek, şu şartlarda kābil olmayabilir. Şuraya gitmek, -zarar yoksa- mubah; şûrâya gitmek ibâdettir. Kırk yıllık Yani (Rum adı), olur mu Kâni? Değil mi yâni? Varis için çorap lüzumludur da vâris için düş kırıklığı! Millî şârimizi milli-humuslu yapmayın, incitmeyin! (Sen şehîd oğlusun, incitme; yazıktır atanı!)
* * *
Şapka kullanmakta pek cimri davranılan kelimelerden biri de “hâl”dir. “Hâl dediğimiz şey yarından sonra mâzî olacaktır.” demiş Yahya Kemal.
Kelime şapkasız (hal) yazılırsa bühtâna sebep olabilir: “Güzelim hal, demek mâzî olacak; tarihî değeri göz ardı edilerek AKP belediyesince yıkılıp gene bir rant devşirilecek.” diye düşündüyseniz, tövbe edin; Yahya Kemal vefat edeli 66 yıl oldu. Belediyenin suçu yok. Vebal şapkanın!
“Perîşan hâlin oldum, sormadın hâl-i perîşânım.” mısrâının, şapkasız yazıldığını görseydi, Fuzûlî’nin hâli daha bir perîşan olmaz mıydı?
Bâtınındaki necâset namazı bozmaz fakat batındaki necâset namazı ifsâd eder.
Dedik ya, şapka deyip geçmeyin!