Referandum kampanyaları, başta Hollanda olmak üzere Almanya ve bazı Avrupa ülkeleri ile yaşanan krizler dolayısıyla ülkenin “gerçek sorunları”nı tartışamıyoruz.
Ülkenin gündemine dayatılan bu gündemler dolayısıyla, askerlerimiz Suriye’deki mücadelesi, işsizlikteki büyük artış, bir bir kapanan işyerleri, insanların alım gücünün düşmesi gibi meselelerin yanında, çocuklarımızı tehdit eden uyuşturucu belâsı, ahlâkî çöküntü, internet ve televizyonlardaki zararlı yayınlar gibi meseleler konuşulamıyor. Konuşulup tartışılamadığı için de tedbirler alınamıyor. Tedbir alınamadığı için de çocuklarımız ve gençlerimiz için bu tehlikeler her geçen gün daha da büyüyor.
Başbakan yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü olduğu dönemde ülkemizde alkol ve uyuşturucuya başlama yaşının küçüldüğüne dikkat çeken Bülent Arınç, “Bu bir alarm değil midir, kötü bir iş değil midir? Maddî anlamda ülkemize çok büyük hizmetler verdik. Ama aynı gelişmeyi, manevî alanda yaşayıp yaşamadığımızı gözden geçirmemiz lâzım” demişti. Arınç’ın bu tehlikeye dikkat çekmesinin üzerinden üç seneye yakın geçti.
Yine Arınç o tarihte, (5.5.2914) “Sigara içme yaşı küçüldü, alkol içme yaşı küçüldü. Uyuşturucuya başlama yaşı küçüldü. Bunun liselere kadar geldiğini her seviyede görebilirsiniz bu bir alarm değil midir bu bir kötü bir iş değil midir? Anayasa’da devlete verilen görevler var. Ailenin korunmasıyla ilgili gençliğin korunmasıyla ilgili hükümler var. Dolayısıyla gençliği uyuşturucu, alkol bağımlılığı gibi zararlı kötü alışkanlıklardan koruyacak tedbirleri hükümetlerimizin alması lâzım” sözleri arşivlerde dururken, devlet bugüne kadar yeteri kadar tedbir alabildi mi, devlet olma görevini yapabildi mi? Tehlikenin her geçen gün büyüdüğü görüldüğü için yapamadığı ortaya çıkıyor.
***
ÂİLE CİDDÎ ANLAMDA TAHRİP EDİLİYOR
O tarihten bu yana bu büyük meselenin düzelmesi bir yana daha da arttığı yapılan çalışmalarda ortaya çıkıyor.
Saadet Partisi Sosyal İşler Başkanlığı’nın hazırladığı “Aile ve Ahlâkî Yozlaşma Raporu” da bunu gösteriyor. Bir kitapçık şeklinde hazırlanan bize de gönderilen raporda can sıkıcı, can yakıcı ve acilen tedbir alınması gereken birçok tehlikenin varlığı ortaya çıkıyor. Raporun sunumuna bakıldığında, “Temel yapı taşı olan aile, yanlış politikalar ve uygulamalar sebebiyle ciddî anlamda tahrip edilmektedir” deniliyor.
Ahlâkî bozulmanın aile üzerindeki etkilerinin araştırılan araştırmada ve sonrasında çıkan raporda, gelecek ve modernite çatışması, ekonomik ve sosyal yapının bozulması, medya üzerinden yapılan algı ifsadı, göç ve çarpık şehirleşme, çalışma hayatının zorlukları, kanunî düzenlemelerin eksikliklerinin, aile yapısının bozulmasına sebep olduğa dikkat çekilmiş.
Raporda şu çarpıcı istatistiğe yer verilmiş: “2015 yılında 602 bin evlenme olurken, 200 bir boşanma başvurusu yapılmış ve 131 bin boşanma gerçekleşmiş…”
Aile yapısındaki bu olumsuz değişmelerin topluma da olumsuz olarak yansıdığı, ahlâkî değerlerin öğretimindeki eksikliğinde sigara ve alkol kullanımını, cinsel suçlara karışma, hırsızlık ve cinayet gibi pek çok olumsuz davranışın belirli bir süre sonra şahsî nitelikli ahlâkî problem olmaktan çıkıp, toplumsal nitelikli sorunlara dönüştüğü raporda altı çiziliyor.
Raporun “Öneriler ve çözüm yolları” bölümünde de önemli tesbitlere yer verilmiş.
Çocuğu, Aileyi Koruma Yüksek Kurulu’nun kurulması, ahlâkî tehditlere karşı devletin bazı kurumlar oluşturması gibi çözüm yolları sunulurken, “Ailelerin sağlıklı olabilmesi için, aileyi merkeze alan bir zihniyete büründürülmesi gerekmektedir. Aile, bütün sıkıntılara yaşanan güçlü yozlaşmalara rağmen hâlâ yegâne sığınacak yer ve insanlığı kurtaracak ön önemli kaledir” ifadelerinin altının çizilmesi gerekiyor.
***
Bütün bu verilere bakıldığında, ahlâkî yozlaşma ve ailenin korunması için gerekli tedbirlerin en kısa zamanda alınmasının zaruretinin çok büyük önem arz ettiği ortaya çıkıyor.
Gençlerin zararlı alışkanlıklardan korunmasında ailelere görev düşerken en önemli görev de devlete düşüyor. Bu görev şu andaki sun’î ve dayatılan gündemden çok daha önemlidir.