Basına uygulanan akreditasyon yani ayrımcılık her dönemde olmuştur. Ama hiçbir zaman bu dönemdeki kadar yaşanmamıştı.
Başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere bakanlar bile bu ayrımcılığı yapıyorlar. Akredite olmayan gazeteciler ya da gazeteler programlara davet edilmiyor, programlara alınmıyor.
Sivil toplum kuruluşları yaptıkları toplantı afişinin altına “akredite olmayanlar toplantıya giremeyecektir” diye not yazma gereği duyuyorlar. Geldiğimiz nokta maalesef bu. Bu durumda da hâlâ basın hürriyetinden bahsedilmesinin bir anlamı kalmıyor.
Başta şunu söyleyelim. Bu ayrımcılığı kim yaparsa yapsın bir ayıptır. Şu anda yapılan da katmerli ayıptır.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ne başbakanlığı döneminde ne de cumhurbaşkanlığı döneminde uçağına binmek bir yana birçok basın kuruluşu gibi hiçbir programına dâvet edilmedik. Hep hukuksuz akreditasyon (ayrımcılık) uygulandı. 46 yıllık bir gazetenin cumhurbaşkanının ve başbakanın programlarına dâvet edilmemesi basın özgürlüğü adına bir ayıptır.
***
Geçtiğimiz günlerde Zaman gazetesinin Ankara bürosundan Tuğba Mezararkalı aradı. Gazetelerin Ankara temsilcilerine “Cumhurbaşkanı uçağına binmiş olsaydınız ne sorardınız?” şeklinde bir çalışma yaptıklarını söyledi. Bizden de soru istedi. Biz de 10 soru hazırlayıp gönderdik. Gazetede geçtiğimiz Pazar günü (8.3.2015) “O uçakta sorulamayan 25 soru” başlığıyla tam sayfa bir haber yayınladı. Haberde, Cumhuriyet, Bugün, Millî Gazete, Taraf, Yeniçağ, Zaman, Samanyolu ve Bugün televizyonlarının ve Yeni Asya temsilcileri uçakta olsalardı neler soracakları aktardılar. Habere http://www.zaman.com.tr/pazar_o-ucakta-sorulamayan-sorular_2281954.html adresinden ulaşabilirsiniz.
Haberde sayfayı sığmadığı için 10 sorumuzdan ancak dördü yer almıştı.
Burada geri kalan 6 soruyu yazalım:
- Tarafsız (siyasî anlamda) bir cumhurbaşkanı mısınız? Bu çerçevede Cumhurbaşkanı yemin metnini nasıl değerlendiriyoruz?
- Şu an cumhurbaşkanlık olarak kullandığınız saray ilk başta Başbakanlık olarak düşünülmüştü. Eğer Cumhurbaşkanı olmayıp da Başbakan olarak kalsaydınız, sizin yerinize Cumhurbaşkanı olacak kişiye o sarayı bırakır mıydınız?
- Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi için 400 milletvekili istiyorsunuz. Bu 400 milletvekilini hangi parti için istiyorsunuz?
- Başkanlık sistemini dile getirirken Meksika modelini gündeme getirdiniz. Meksika modelinde partili başkan, 3 yılda bir yapılan seçimlerde adayları belirleyebiliyor. Kendisinden sonra istediği kişiyi aday gösterme hakkı var. Siz de böyle bir hak mı istiyorsunuz?
- AKP adaylarının belirlenmesinde etkiniz ne kadar olacak? Olacaksa, olması normal mi? Olmayacaksa bu söylentilere ne dersiniz?
- Çözüm sürecinde hükümet ve HDP’nin ortak açıklama yapacağından haberiniz oldu mu? Sonrasında AKP ve HDP yetkililerinin arasındaki atışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz. Kim samimî, kim değil?
***
Bizi şaşırtan bu soruların birilerini rahatsız etmesi oldu... Neden rahatsız oldular onu da anlamış değilim! Çünkü sorularda rahatsız edecek bir durum olmadığını düşünüyoruz.
Biz Cumhurbaşkanına sorduk, akredite olan ve uçaktan inmeyenlerden ses geldi. Buradan (Bari soruları da siz cevaplayın da, cumhurbaşkanını zahmetten kurtarın’ diyesimiz var.)
Rahatsız olanlardan birisi Yeni Akit Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Hasan Karakaya olmuş. Başta yazarın bu konuda yazdığı çirkin yazıyı ayıplıyor, kınıyorum. Burada cevap vermeye bile gerek duymuyorum. Kendisine yakışanı yazmış. Üslûbu zaten sorunlu olan Karakaya’dan da bu beklenirdi zaten. Özür bekliyorum. Biz üslûbumuzu muhafaza ediyoruz.
Bu konuyu köşesine taşıyan bir yazar da Milat Gazetesi Genel yayın Yönetmeni Ali Adakoğlu. Yazısının başlığını burada yazmaktan imtina ediyorum. Kendisi de sorular çıkartmış ve bu soruların Fethullah Gülen’e sorulması durumunda 25 soruyu Cumhurbaşkanının uçağına bindiğinde hepsini sorma sözü vermiş.
Yazısında isim olarak sadece bizden bahsetmiş ve demiş ki: “KISKANDIĞIM SORU! İtiraf edeyim, Zaman’da sıralanan 25 soru içerisinden en çok Yeni Asya Gazetesi Ankara Temsilcisi Mehmet Kara meslektaşımın sorusunu beğendim. Beğenmekle kalmayıp bu soruyu sormak neden aklıma gelmedi diye de kendime kızdım. Ekrem Bey, Mehmet Kara meslektaşımızın, ‘Söylemlerinizden Fethullah Gülen’e karşı çok şiddetli derecede bir öfke ve kırgınlığınız olduğu anlaşılıyor. Şu anda karşınızda olsa ona nasıl hitap ederdiniz? Barışmayı ve tekrar eski günlere dönmeyi ister miydiniz?’ sorusunu hiçbir koşul ve şart koşmaksızın Sayın Erdoğan’a soracağıma yönelik şimdiden söz veriyorum. Hadi bir adım da sen at!”
Adakoğlu meslektaşımla Ankara’da kahve içmişliğimiz de var. Malûm bir fincan kahvenin 40 yıllık hatırı vardır. İlk fırsatta sorumuzu sorup cevabını yazarsa memnun olacağız. (Bizim sorumuz olduğunu söyler mi onu da merak ediyoruz.)
***
Sayın Erdoğan bu soruları yazılı soru kabul edip, cevaplar mı? Pek tahmin etmiyoruz. Cevaplarsa da buradan size duyururuz…
Bu vesile ile şu akreditasyon ayıbı bir keza daha gündeme gelmiş oldu. Kabak tadı veren ve büyük bir ayıp haline gelen bu ayrımcılık biran önce bitmeli… Bu ayıbı sona erdirilsin ki, basın hürriyetinden bahsedilebilsin…