*Mesaj sahibinin kimlik bilgileri bizde mahfuzdur.
Ben (...). 15 Temmuz 2016 akşamına kadar (...) Hâkimi olarak görev yapıyordum. 15 Temmuz darbe girişimini ben de herkes gibi televizyondan öğrendim. Hem de kaldığım adliye lojmanında diğer meslektaşlarımla birlikte lojmanımızın lokalinde otururken.
15 Temmuz gecesi darbe teşebbüsü ile ilgili haberleri 16 Temmuz sabahına kadar televizyondan takip ettim. Sabah haberlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun olağanüstü toplandığı yönünde haberler verildi. Öğlene doğru ise 3.000’e yakın hâkim ve savcının görevden uzaklaştırıldığı ve haklarında darbeye teşebbüs ve silâhlı terör örgütüne üye olmak suçlarından soruşturma başlatıldığı haberleri verilmeye başlandı.
İşte o 3.000’e yakın hâkim ve savcılardan biri de benim. 16 Temmuz 2016 tarihinde lojmanlarımıza gelen polisler tarafından gözaltına alındım. (...) adliyesinde görev yapan 50’den fazla meslektaşım da aynı sebeple gözaltına alındılar.
Düşünün onlarca hâkim ve savcı çocuklarımızın ve eşlerimizin önünde “darbeye teşebbüs ve silâhlı terör örgütüne üye olmak suçundan” gözaltına alındık.
Hâkim ve Savcılar Kanunu’na göre ağır cezalık bir suçüstü hali dışında hâkim ve savcılar gözaltına alınamaz hükmüne rağmen hukuka aykırı bir şekilde gözaltına alındık.
Şimdi sizinle bir matematik hesabı yapalım isterseniz.
Türkiye genelinde 16 Temmuz’da 3000 hâkim ve savcı darbeye teşebbüs ve silâhlı terör örgütü suçlaması ile önce HSYK tarafından meslekten uzaklaştırıldı ve sonrasında gözaltına alındı. 1 hâkim ve savcı hakkında 1 dakika inceleme yapılmış olsa 1dk x 3000 kişi = 3000 dk.
3000 dk görüşme yapılmış olmalı. 3000 dk’yı 60 dk’ya böldüğümüzde 50 saat çıkıyor. Yani HSYK 16 Temmuz sabahında 3000 hâkim ve savcı ile ilgili karar alırken bir kişi ile ilgili 1dk inceleme yapsa 3000 hâkim savcı ile ilgili 50 saat görüşme yapması gerekecekti. Ama HSYK bu kararı 5 saat bile görüşmeden aldı. HSYK bu kadar kısa bir sürede 3000 hâkim ve savcının darbeye teşebbüs ettiğini ve silâhlı terör örgütü üyesi olduğunu nasıl belirledi? Cevabı çok basit şöyle ki:
2014 yılında HSYK üyelik seçimleri yapıldı. Biz hâkim ve savcılar da bu seçimlerde oy kullandık. Bu seçimde kullandığımız oylar nedeni ile bir gecede darbeci, vatan haini ve silâhlı terör örgütü üyesi olacağımızı hiç düşünmemiştim. HSYK üye seçimlerine hükümetin açıktan destek verdiği ‘Yargıda Birlik Platformu’ adaylar gösterdi. Bu adaylar için bizzat adalet bakanı ve bakanlık bürokrasisi oy istedi. Keşke sadece bu istemekle kalınsa idi. Tüm Türkiye’de Hükümetin desteklediği Yargıda Birlik Platformu üyeleri oy vermediği düşünülen herkes fişlendi. Fişleme listeleri 2014 HSYK seçimleri esnasında oluşturuldu, seçimi az bir farkla Yargıda Birlik Platformu kazandı, seçimi kazanmak hükümet için yetmedi. AKP milletvekili (...) seçim sonrası muhalif 5 bin hâkim ve savcının meslekten ihraç edileceğini söyledi. İnternetten arama yapmanız halinde bu açıklamaya ulaşabilirsiniz. İşte HSYK’nın bir gecede darbeci ve silâhlı terör örgütü üyesi olarak ilân ettiği kişiler 2014 HSYK seçimleri öncesi yapılan hâkim ve savcılardır. Onlardan birisi de benim.
16 Temmuz Cumartesi saat (...) gözaltına alındıktan sonra emniyet nezaretine götürüldük. Nezarethanede iki buçuk metreye 3 metre bir yerde beş altı kişi sürekli ışıklar açık bir şekilde gece ışıklar kapatılmadan 3 gün gözaltında kaldım. Sonrasında diğer meslektaşlarımla C. Savcısına ifade vermek için adliyeye götürüldük. Birkaç gün önce hâkim olarak girdiğim adliyeye bu kez polisler eşliğinde Adliye’de çalışan personelimizin gözü önünde darbeye teşebbüs ve silâhlı terör örgütü üyesi suçlanması ile getirildim.
C. Savcısı hakkımdaki suçlamayla ilgili bir tane dahi soru sormadı. Anket tarzı sorular sordu.
- Üniversite hazırlık sırasında Dershaneye gittiniz mi?
- Tüm eğitiminiz sırasında nerede kaldınız?
- Çocuklarınız hangi okullarda eğitim gördü?
- Çocuklarınız eğitim sırasında nerede konakladılar?
- Geçmişte cemaate ait evlerde veya yurtlarda kaldınız mı?
- Eşiniz eğitim sırasında hangi okullarda okudu?
- Geçmişte ve halen herhangi bir gazete, dergi aboneliğiniz var mı?
- Bankada paranız var mı, varsa hangi bankada?
- Meslek sınavına hazırlanırken dershaneye gittiniz mi?
- Geçmişte herhangi bir Askerî Lise’de okudunuz mu?
- Hâkimlik eğitimi sırasında Hâkim Eğitim Merkezi’nde veya Adalet Akademisi’nde sınıf temsilciliği veya albüm üyeliği yaptınız mı?
- Hangi tarihlerde, hangi yerlerde, hangi ünvanlarda görev yaptınız?
- HSYK‘dan Teftiş hal kâğıdını istediniz mi? Notlarınız nasıl? Teftişe gelen müfettişler kimlerdi?
- Fetö/pdy’ye ait yurt dernek veya evlere kurban ve bağış adı altında bir yardımda bulundunuz mu?
İfademi alan C. Savcısına bu anket sorularını sormak için bizi gözaltına aldırmanıza gerek yoktu. Bir anketör gönderseniz makam odamda çaylarımızı içerken bu sorulara cevap verebilirdim dedim. Israrla darbeye teşebbüs ve silâhlı terör örgütüne üye olma suçlarına ilişkin bir delil göstermesini en azından buna ilişkin bir soru sorulmasını istedim, ama ne yazık ki anket soruları dışında tarafıma başka bir şey sorulmadı.
C. Savcısı ifade aldıktan sonra sorgu hâkiminin önüne çıkmak için 24 saatten fazla bir süre Adliye nezaretinde soğukta bekletildik. Uykusuz ve dinlenmeden sorgu hâkimine çıkarıldık. Sorgu hâkimi her gün birlikte görev yaptığımız bir yıldır beraber çalıştığımız bir arkadaştı. Sorgu esnasında hakkımızdaki delilleri sorduğumuzda dosyada bir delil olmadığını, sadece HSYK’nın üst yazısının bulunduğunu söyledi. Sorgu esnasında sorgu hâkimimiz bizleri ve avukatların huzurunda en az 14 kez telefonda birileriyle görüştü ve sorgunun seyri ile ilgili görüş ve talimat aldı, bu durumu avukatlar sorgu zaptına da yazdırdılar.
Netice 21 Temmuz 2016 tarihinde onlarca hâkim ve savcı ile birlikte ben de tutuklandım. İşin ilginç kısmını HSYK başkanvekili (...) 28 Aralık 2016 tarihli Habertürk gazetesinde Sevilay Yükselir’in yazısına göre şöyle bir itirafta da bulundu:
“Zira henüz yargı camiasında darbeye karıştığını, bizzat içinde olduğunu ispat ettiğimiz kimse yok! Onu henüz delillendiremedik.” Bu açıklamayı HSYK başkanvekili yapıyor, ama 3000 hâkim, savcı hâlâ darbeye teşebbüsten ve silâhlı terör örgütü üyeliği suçundan tutukluyuz.
Gözaltına alındım 16 Temmuz 2016 tarihinden bu mektubu yazdığım 6 Mart 2017 tarihine kadar dosyamıza üzerimize atılı suçlamalarla ilgili bir delil konmadı. Tutukluluk halimiz devam ediyor.
Bugün itibariyle meslekten ihraç edilen sayısı 4 bini geçti. AKP milletvekili Mustafa Şentop’un 15 Temmuz öncesinde belirttiği 5000 sayısına az kaldı. Hükümet muhalif gördüğü 5000’e yakın hâkim ve savcıyı meslekten ihraç etmeyi önceden planlamıştı. Ama bunu mevcut yasalara göre yapamıyordu. 15 Temmuz darbe teşebbüsü hükümetin arayıp da bulamadığı bir fırsat oldu. Muhalif hâkimler listesi zaten hazırdı, yapılacak tek şey listenin başlığını darbeci Hâkim Savcılar olarak değiştirmekti. Bu şekilde toplumsal desteği de alacaktı ve kimse itiraz edemeyecekti.
Hele ki 15 Temmuz bahane edilerek darbeye bizzat katılmamış, darbe ile hiçbir ilgisi olmayan, bugün yüz binleri bulan meslekten ihraç, gözaltına alma ve tutuklama kararlarının alınabilmesi için (polis, öğretmen, doktor, esnaf, işçi vs) önce muhalif hâkim ve savcıların darbeci suçlaması ile meslekten ihracı ve tutuklanması gerekiyordu.
Anayasal teminatı ve dokunulmazlığı olan hâkim ve savcılar bile darbeci ilân edilip tutuklanırsa gariban vatandaş hakkını nasıl savunabilecek, derdini kime anlatabilecekti? Gerçekten de öyle oldu herkesten önce bizler 3000’e yakın hâkim ve savcı önünde tutuklandık. Darbeci hâkim ve savcılar listesinde 15 Temmuz darbe teşebbüsünden 4 ay önce vefat eden Hâkim Ahmet Biçer’in ismi dahi vardı, internetten bu ismi de sorgulayabilirsiniz.
Yapılan bu haksız, hukuka aykırı uygulamalar ile ilgili iç hukuk yollarından bir beklentimiz olmadığından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruda bulunduk. Ayrıca her gün elimizi duâ için kaldırdığımızda Yaratıcı’ya halimizi arz ediyoruz. Allah’ım, ülkemize adaleti barışı ve huzuru getir diye duâ ediyoruz.
Cezaevine girmeden önce sizi Twitter’dan takip ederdim. Cezaevinde yakın bir zamanda sizin yazılarınızı ve gazetenizi de okuma fırsatım oldu. Yayın politikamız ,yazdığınız yazılar günümüzdeki mağdur ve mazlumlara hak ve adalet namına sahip çıkmanız takdiri hak ediyor. Güzel olan işlerin takdir edilmesi lâzım diye düşünüyorum. Bu süreçte, kimsenin konuşamadığı yazamadığı bir zamanda, haktan, adaletten, masumiyet karinesinden bahsetmek gerçekten cesur ve takdir edilesi bir duruş. Kitaplarından alıntılar yaptığınız bir Allah dostunun tabiriyle “hakikî imanı elde eden insan kâinata meydan okuyabilir”. Siz ve diğer köşe yazarları bu sözü esas alarak yapılan haksızlık ve hukuksuzlukları müsbet hareket tarzı ile tüm Türkiye’ye, hatta dünyaya duyuruyorsunuz.
Cezaevlerinde bugünlerde tarih yeniden yazılıyor. Sizler cezaevlerinde neler yaşandığını belki bu şekilde yazılan mektupları öğreniyorsunuz. Bilseniz anlatacak ne kadar çok olay var. Bazen kendi aramızda bunun esprisini dahi yapıyoruz. İleride bugünleri anlatan romanlar yazılacak, tiyatrolar oynanacak, filmler çekilecek, belgeseller yapılacak. Bizler bu günleri hoş bir anı olarak hatırlayacağız, zahmeti gidecek, lezzeti kalacak.
Cezaevinde bulunmaktan dolayı ne ben, ne de diğer tutuklular hiçbir zaman üzülmedik. (...) Hiçbir suçumuz yokken cezaevine konulduğumuzu herkes biliyor. Hatta bizi gözaltına aldıran başsavcı, tutuklayan hâkim ve tutuklu kalmamızı isteyen siyasî irade dahi hâkim savcıdan silâhlı terör örgütü üyesi, hele de darbeci olmayacağını evlâtlarını bildikleri gibi biliyorlar. Öyleyse biz neden tutukluyuz?
(...)
Meslek hayatımın yarıdan fazlasını terör bölgesinde ve mahrumiyet bölgelerinde yapan bana, “Sen vatan hainisin, teröristsin, darbecisin” dediler. Ben 2 yıl (...) ilçesinde 4 yıl da (...) ilinde görev yaptım. (...) PKK/KCk terör örgütüne rağmen zor şartlarda görev yaptım. PKK /KCK sanıklarına ceza veren bir hâkimim ,yine bir gecede terörist ve darbeci ilân edildim. Bunları paylaşmak bana zül gelse de bazı şeylerin tam anlaşılması için yazmak gerekir diye düşünüyorum.
Daha fazla uzatmak için cezaevindeki birkaç farklı uygulamadan bahsetmek istiyorum:
1- Açık görüş adlî mahkûmlar için ayda bir yapılmasına rağmen bizler için iki ayda bir yapılmakta.
2- Telefon hakkı adlî mahkûmlar için her hafta uygulanırken bizler için iki haftada bir uygulanıyor.
3- Din görevlisinden yararlanma ve her türlü sınava girme ve eğitim alma, iyileştirme programına katılma bizler için yasak. Koğuşumuza din görevlisi talep ettik. “Size din görevlisi yasak” dediler.
4- Cezaevleri kapasitesinin üzerinde şu an. Örneğin bir koğuşta 5 ranza olmasına rağmen 16 kişi koğuşta kalıyor. Ranzalar iki kişilik, 6 kişi yerde yatıyor.
5- Başka bir koğuşta 38 kişi kalıyor ve koğuşta sadece bir tane tuvalet var.
6- Benimle birlikte toplam 4 kişi 15 metrekarelik bir odada kalıyoruz, tuvaletimiz banyomuz birlikte. Normalde tek kişinin kalabileceği bir yerde dört kişi kalıyoruz.
Daha yazacak çok şey var, ama şimdilik mektubuma son veriyorum, sevgi ve muhabbetle kalın.