Düyûn-u Umumiye: Sadece Osmanlı tarihinin değil, muhtemelen dünya ve insanlık tarihinin en uzun süreli “Dış borç yapılandırması”nın kısa adı...
Yani, 1850’lerden başlayıp, ancak 1950’lerde kapanan bu vatan ahâlisinin en ağır dış borç yükü.
Bu konunun “günün tarihi” olarak kayda geçmesinin sebebi ise, Düyûn-u Umumiye için devletler arası bir “resmî teşkilâtlanma”ya gidilmesinin 20 Aralık 1881’de gerçekleştirilmiş olmasıdır. Yakın tarih ile ilgili bütün lise ve üniversite ders kitaplarında yer alan bir konu olması itibariyle, Düyûn-u Umumiye, hemen herkesin az-çok bilmesi ve kendince bazı dersler çıkarması gereken bir konudur, aynı zamanda.
Madem öyle, o halde biz de konunun ders ve ibret alınması geren yönlerine dikkat çekerek, özet halinde de olsa o yüz yıllık tarihî sürecine temas etmeye çalışalım.
İngiliz’in çökertme siyaseti
Dünyanın en büyük sömürgeci devleti İngiltere (Büyük Britanya) olduğu gibi, kendine rakip olarak gördüğü ülkeleri çökerten, toplulukları perişan eden, elinden gelirse bütünüyle batıran siyasetlerin başını da, ne yazık ki aynı sömürgeci devlet çekiyor. Dolayısıyla, Osmanlı ve diğer Müslüman ülke veya topluluklara en ağır darbeleri vuran, onların başına içte-dışta türlü dertler ve kargaşalıklar çıkartan siyasetin patenti de yine onlara aittir. İşte, aynı “İngiliz siyaseti”nin Osmanlı’ya revâ gördüğü o meşhûr Düyûn-u Umumiye’nin iktisadî kâbusa dönüşen yüz yıllık serencâmı.
* * *
Evet, Osmanlı Devletinin ve ardından Türkiye Cumhuriyetinin tam tamına bir asır, yani 100 yıl müddetle (1854-1954) ödediği "Dış Borçlar", 20 Aralık 1881'te kurulan "Düyûn-u Umumiye İdaresi" ismi ile yeni bir teşkilâtlanmaya dönüştürüldü.
"Düyûn-u Umumiye" ismi, 1881-1928 yılları arasında kullanıldı. Ancak, devletin "genel borçlar"ı başka isimler altında olmak üzere, 1854'teki Kırım Harbi zamanında başlayıp tâ Demokrat Parti iktidarı dönemine denk gelen 1954 tarihine kadar ödenmeye devam etti.
Kırım Harbi olarak tarihe geçen 1854'teki Osmanlı-Rus savaşı günlerinde, başta İngiltere ve Fransa olmak üzere, bazı Avrupa devletleri Osmanlı'ya malî yardımda bulundu. Bu yardımlar, Osmanlı'yı ağır bir borç yükü altına soktu. Üstelik, bu borçlar çığ gibi büyümeye devam etti.
Dış borçlar, zamanla öylesine büyüdü ki, devlet hiçbir taahhüdünü-ödemesini zamanında yerine getiremez hale geldi. Bu ise, mevcut yarayı alabildiğine azdırdı ve bu yara, iktisadî açıdan adeta bir kangrene dönüştü. Avrupa devletleri ise, zerrece merhamet etmeyerek, borçlarını faiziyle birlikte istemeyi sürdürdü. Bunun için özel kànunlar çıkarttırıp özel idareler kurdurdu. Ancak, alınan hiçbir tedbir işe yaramadı ve borç yükü ağırlaşmaya devam etti. Bu borçların had safhaya çıkmasının ardından, devlet bu kez iç borçlanmaya gitti: Tefeci gibi çalışan Osmanlı Bankası ile Galata Bankerlerinden borç alınması cihetine gidildi.
* * *
1877-78'deki Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) esnasında, Osmanlı devleti yeni bir iktisadî bunalıma sürüklendi. Öyle ki, bu kez bırakın dış borçları, kendi bankalarından almış olduğu iç borçları dahi ödeyemez bir duruma geldi. Borçlarından hiçbirinin ödemesini yapamayacağını itiraf eden devlet, sonunda alacaklılarla anlaşma yolunu denemeye yöneldi. Bu yeni anlaşma biçimine göre ise, 1879'dan itibaren damga, alkollü içki, balık avı, tuz ve tütünden alınan vergi gelirlerini on yıl müddetle iç borç karşılığı olarak alacaklılara bırakılacaktı. Dış borç alacaklı Avrupa devletleri bu duruma itiraz etti. Onlar da, 1881'den itibaren damga, alkollü içki, balık avı, tuz, tütün ve ipekten alınan vergilerin bütün gelirinin iç ve dış borçlara ayrılmasını istedi. Sonunda, bu noktada mutabakata varıldı ve işte "Düyûn-u Umumiye İdaresi" bu mutabakat üzerine kurulmuş oldu.
* * *
Vergilerin toplanması ve ödemelerin zamanında yapılması işini de kontrolleri arasına alan Avrupa devletleri, Osmanlı Devletinin malî ve ekonomik açıdan adeta "sömürge" durumuna düşürmüş oldu... Bu dış borçlar, Osmanlı Devleti ömrünü tamamladıktan sonra da ödenmeye devam etti. Ancak, eski borç yükü büyük ölçüde hafifletildi. Zira, vaktiyle Osmanlı'ya bağlı olup şimdi kopmuş bulunan devletlerden alınan vergiler, Osmanlı'dan sonra kesilmiş ve mecburen borçlara mahsuben hesaplanmak durumunda kalınmıştı.
* * *
1923'teki Lozan Antlaşmasıyla, dış borçların ödenmesi yeni bir statüye bağlandı. 1928'de "Düyûn-u Umumiye İdaresi"ne son verildi. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti, "Düyûn-u Umumiye"ye ait borcunun son taksidini 1954'teki Menderes hükümeti zamanında ödedi. Bu da, özellikle genel dış borçların, tam tamına yüz yıl boyunca aralıksız şekilde ödendiğinin bir göstergesi.
@salihoglulatif:
@AkyolMustafa: Bugün Türkiye’de bir “Erdoğanist söylem” var, bir de “anti-Erdoğanist söylem.” Marifet, aklını ikisine de kaptırmayıp hakikati aramak.