Büyük Selçuklu Devletinin kurucusu, Sultan Alparslan’ın da amcası olan Tuğrul Bey’dir. (993-1063) Şânlı Osmanlı Devletinin kurucusu ise, Osman Gazi’dir. (1258-1326)
Ne garip bir tecellidir ki, bu her iki şahsiyetin vefât tarihleri de yılın aynı gününe tevâfuk ediyor: 1 Ağustos.
Bazı kaynaklarda farklı günler yer almakla beraber, bizim tesbit ve hesaplamalarımıza göre, vefat tarihleri arasında böylesi bir tevâfuk söz konusu, her ne ise...
* * *
Dedelerinin adına Selçuklu Devletinin esas kurucuları olan Tuğrul ve Çağrı Bey kardeşler, cidden imrenilecek, gıpta edilecek bir uyum ve beraberlik içinde hareket ettiler: Sultan Alparslan’ın babası olan Çağrı Bey, devletin askerî sahadaki vazifesini ifâ ederken, Tuğrul Bey de siyasî yönetimi deruhte ediyordu.
Esasında, her biri ehil, kabiliyetli ve selâhiyetli olduğu sahadaki vazifeyi üstlenmiş durumdaydı. Aralarında herhangi bir kıskançlık, çekememezlik gibi fenâ hasletler yoktu.
Kaderin bir cilvesi de şudur ki: Sultan Tuğrul Beyin oğlu olmadığı için, kendisinden sonra saltanata gelen kişi, büyük kardeşinin oğlu, yani kısa müddet sonra Malazgirt Kahramanı olarak tarihlere geçecek olan Sultan Alparslan oldu.
Bir başka tevâfuk: Aralarında üç yaş fark bulunan Çağrı ve Tuğrul kardeşlerin her ikisi de 70 yaşlarında iken vefat ettiler.
* * *
Tuğrul Bey, Selçuklu Devletini idare ederken, Abbasî Halifesinden de büyük teveccüh gördü.
Hilâfet merkezi olan Bağdat, bazı eşkıya-terörist grupların tesiri altına girince, Tuğrul Beyden yardım-desten istendi.
İran’da oturan Tuğrul Bey, hazırlıkları tamamladıktan sonra Bağdat seferine çıktı. Ordusunu Bağdat’ın dışında tutarak, orada terör estiren gruplara haber gönderdi: Kan dökülmesini istemiyorum. Bu sebeple, şehri derhal terk edip başka yerlere gidin. Aksi halde, günah benden gider.”
Çoğu Şii olarak bilinen gruplar, kısa süre içinde Bağdat’ı terk edip Fâtımîler’in hakimiyeti altında bulunan Mısır taraflarına doğru gittiler.
Hilâfet merkezi olan Bağdat’ı kansız-savaşsız şekilde sulh ve sükûna erdirmeye muvaffak olan Tuğrul Bey, aylar sonra tekrar devlet merkezi olan İran-Hemedan taraflarına geri geldi.
Başkente geldiğinde bir de görür ki, ona pek ihtişamlı bir saray inşa edilmiş. O da sarayın yanında mâbed yapılıp yapılmadığını sorar. “Henüz yapılmadı” cevabı alınca, o ihtişamlı sarayda oturmayı kabul etmeyerek, şunu söyler: “Bana bir saray yapılıp da, onun yanında ondan daha ihtişamlı bir mâbet inşâ ettirmezsem, huzur-i İlâhiye gitmekten utanırım.”
Tarihe geçen sözler
İlk Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey gibi, ilk Osmanlı Sultanı Osman Gazinin de tarihe geçen ibret yüklü sözleri, nasihatleri var.
68 yaşında iken Söğüt'te vefât eden Osman Gazinin yerine, oğlu Orhan Gazi geçti.
Şeyh Edebali Hazretlernin damadı da olan Osman Gazi, kayınpederi tarafından şu harikulâde nasihata muhatap olmuş bir devlet adamıdır: “Ey oğul! Sabretmesini bil. Azminden dönme. Çıktığın yolu, taşıyacağın yükü iyi bil. Şunu da unutma: insanı yaşat ki, devlet yaşasın.”
Osman Gazi'nin, ölüm döşeğinde iken oğlu Orhan Gazi'ye yaptığı nasihat da, şüphesiz pek meşhûr ve manidardır.
Osman Gazinin oğluna, dolayısıyla kendi neslinden gelecek diğer idarecilere şu veciz nasihati yaptığı rivayet edilir:
* "Ey oğul! Din yolunda gazâya devam et. Dostlarını, komutanlarını gözet. Âlimleri kayır ve gözet. Adâlet yolundan ayrılma...
* “Asla kibirlenme, büyüklenme.
* “Oğul Orhan! Şu Bursa’yı da aç, gülzâr eyle...
* “Ey oğul! Bu devleti sana, seni de Hûdâ'ya emânet ediyorum."