Büyük şehirler başta olmak üzere, ülkenin hemen her tarafı “parsel parsel” tâlân edildikten sonra, anlaşılan o ki sıra Karadeniz Yaylalarına geldi.
Ne var ki, çetin bir direniş sergileyen bölge halkı “Karadeniz geçilmez!” diyor. Dahası, “Yol yeşilken dönün!” diye haykırıyor.
O güzelim yaylaları iğdiş etme, temiz çevreyi kirletme, ekolojik dengeyi bozma, rant hesaplaşmalarına yol açma endişesini uyandırdığı için, Karadeniz halkı ayaklandı ve Türkiye’nin en uzun “yayla yolu” projesine karşı, ortaya ciddî ve keskin bir tavır koydu.
* * *
Sekiz yaylayı birleştirmeyi hedefleyen “Yeşil Yol Projesi”nden söz ettiğimizi tahmin etmişsizin.
Yaklaşık iki yıldır gündemde olan bu projeye göre, Doğu Karadeniz bölgesinde yer alan hemen bütün vilayetlerin sınırlarını dolaşacak 2.600 km’lik bir “yayla yolu” tasarlanıyor.
Söz konusu yoldan farklı ölçülerde nasibini alacak olan iller şunlar: Samsun, Ordu, Giresun, Bayburt, Trabzon, Gümüşhane, Rize, Kars, Artvin.
“Yeşil Yol” projesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Kalkınma Bakanlığı’nın katkılarıyla ve Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi (DOKAP) tarafından, tahminen 3-4 yıllık bir zamanda zarfında hayata geçirilmesi ön görülüyor.
Projesi tamamlanan ve fiiliyata geçirilmeye çalışılan, ancak şiddetli bir reaksiyonla karşılaşan bu projenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz belli değil.
Yola karşı gelinmez
Normal şartlarda yol yapımına karşı gelinmez; belki, yolsuzluğa karşı gelinir. Kendi çapımızda yaptığımız araştırmaya göre, Doğu Karadeniz Bölgesi halkı da, doğrudan yolların yapılmasına karşı geliyor falan değil.
Kaldı ki, yaylalara gitmek için, kendileri de ciddî sıkıntılar çekiyor.
Her ne kadar bazı yayla yolları mevcut ve hemen her sene yeniden bakıma muhtaç hale geliyor olsa da, bazı yaylalara vasıta ile gidebilmek neredeyse imkânsız. Yolu çamur, bataklık, yahut çetin arazi şartları itibariyle, çok büyük zahmet ve eziyetlerle ancak gidip gelinebiliyor.
Dolayısıyla, buralara yol yapılmasına bırakın karşı gelmeyi, bilâkis taraftar olmak ve bütün kuvvetiyle destek vermek icap ediyor.
Ne var ki, bölgenin tamamını içine alan iç bağlantı yolları nazara alındığında, mahiyeti halka tam izah edilmeyen bu mânâdaki bir entegre projenin beraberinde ciddî birtakım endişeleri getirmesi de gayet normaldir. Genelde şuurlu insanımızın, lokal olarak da bölge halkının bazı endişelerini aşağıdaki şekilde sıralamak mümkün.
* Çevre tahribatı endişesi: Doğu Karadeniz yaylaları, hemen her yönüyle temiz kalmış bir bölgedir. Suyu, havası, manzarası, ekolojik yapısı itibariyle adeta dünya cennetini andırır. Bu hassasiyeti dışlayarak yapılacak bir yolun, zamanla telâfisi imkânsız bir çevre tahribatına yol açacağı endişesi vardır.
* Rantiyecilik endişesi: Binlerce kilometrelik mesafeyi içine alan bu yaylaların tamamı sahiplidir. Sahipli, ama resmiyette tapulu değil. Sahiplilik, asırlardan beri örfî ve yöre geleneğine uygun şekilde süregelmiş.
İşte, buralarda yapılacak yollar ve yol üzerinde inşa edilecek tesis sahipleri ile bilinen arazi sahipleri arasında ciddî sıkıntıların yaşanacağı endişesi var. Yani, kànunlar ile geleneklerin birbiriyle çatışması kaçınılmaz hale gelecek.
* Sosyal hayatın ve demografik yapının bozulması endişesi: Karadeniz halkı, bilhassa iç kesimde ve yaylada yeri olanlar, asırlardır homojen bir toplum halinde yaşaya geldi. “Yeşil yol”un hayata geçirilmesiyle birlikte, buralarda sosyal dokunun da, demokrafik yapının da büyük çapta değişime uğraması kuvvetle muhtemeldir. Bu da, haliyle bölge halkını ciddî şekilde endişelendiriyor.
* * *
Peki, beraberinde bunca endişeyi tetikleyen bir projeye neden “Yeşil yol” ismi verildi? Karadenizli tâbirince karşılık verelim: “O da işun kandirmacasidur.”
Ne var ki, Karadenizlinin zekâsı, bu kandırmaca ismin de üstesinden gelecek gibi görünüyor.
* * *
Meselenin bir başka boyutu da şudur: On küsur senedir ülkeyi yöneten ve kafasındaki projeye uymayan halkın hiçbir talebine değer vermeyen bir hükûmet particilik anlayışı, ilk defa üstesinden kolay kolay gelemeyeceği bir direnişle karşılaştı.
Bu direniş, hem hemşehri, hem halkı yerleşik ve sabıkası olmayan bir bölgeden, hem haklılık derecesi yüksek meseleden kaynaklanıyor. Üstelik, medya dahil herkesten ve her taraftan ciddî destek alabiliyor.
Hükümet tarafı, haliyle bütün bu engelleri aşmada zorlandığı gibi, bölge halkına “çapulcu” veya “terörist” damgasını da vuramaz. Aynı şekilde “faiz lobisi, rant lobisi” gibi bumerang gibi dönüp kendisini vuracak argümanları da kullanamaz.
O halde, bu meselede daha dikkatli, daha temkinli gitmekte fayda var. Evvelâ, proje bütün açıklığı ve şeffaflığıyla halka anlatılmalı. Ardından, yukarıda sıralamış olduğumuz endişeleri giderecek bir taahhütnâme ile halka güvence verilmeli. Aksi halde, iş büsbütün sarpa saracak. Bizden hatırlatılması.
@salihoglulatif: Yol yapımına karşı gelenlerin kuvveti azalır, soluğu çabuk kesilir. Ama, yolsuzluğa karşı gelmenin, insan şeref ve haysiyetini kurtarmak anlamına geldiğini kimse hatırdan çıkarmamalı ve bu iki şeyi birbirine asla karıştırmamalı.