Yeni Meclis hızlı başladı. 7 Haziran sonrasında teşekkül eden Meclis’le kıyaslanmayacak derecede elini çabuk tuttu.
Bir ay gibi çok kısa bir süre içinde hemen her şey tamamlandı ve işler hal yoluna girdi.
Özetle: Hiç aksamasız şekilde olmak üzere, önce 1 Kasım’da seçilen milletvekilleri toplandı. Resmî açılış yapıldı. Yeminler edildi. Meclis Başkanlığı seçimi yapıldı. Yeni kabine kuruldu. Meclis’te hükûmet programı okundu. Güven oylaması yapıldı ve yeni hükümet güvenoyu alarak çalışmalarına başladı.
Bütün bu iş ve işlemler aksamasız şekilde cereyan ettiği gibi, hemen hiç gerilim de yaşanmadan tamamlanmış oldu. Ülke ve milletimiz için hayırlı uğurlu olsun.
Güzel ve net konuşmalar; buruk ve şüpheli dinlemeler
Brüksel dönüşü bir dizi açıklamalarda bulunan Başbakan Davutoğlu, hemen her durakta, her fasılda gayet güzel şeyler söyledi.
Özellikle, güvenoylaması sonrası teşekkür için çıktığı Meclis Kürsüsündeki “birlik-beraberlik” temalı konuşması, takdir ve hayranlık uyandıracak türdendi.
Cidden, çok açık konuştu ve çok da sıcak mesajlar verdi. Muhalefet liderlerini her konuda bilgilendirmeye çalışacağını söyledi. Kendilerine oy versin vermesin, bütün vatandaşlara eşit muamelede bulunmaya gayret göstereceklerini tekrarla ifade etti. Ve, buna mümasil çok alkış alan mesajlarla konuşmasını tamamladı.
Bütün bunlar, TRT’den canlı olarak yayınlandığı için, olan-biten her şey gözler önünde cereyan etti.
Bu canlı yayın esnasında, özellikle muhalefet sıralarına ve diğer partilerin liderlerinin tavrına da dikkatle bakıp halet-i ruhiyelerini okumaya çalıştık. İşte, Meclis’in genel tablosuna bakarak, görerek ve tahmin yürüterek okuduğumuz mânâlar aşağıdaki gibidir:
* 1 Kasım sonrası elini çabuk tutan Başbakan ve özellikle Cumhurbaşkanı, 7 Haziran sonrası için bilerek ve kasten farklı bir tutum takındı; adeta ipe un serdiler ve alabildiğine ayak sürümeye çalıştılar. Bir koalisyon hükümetinin kurulmaması için özel bir gayret sarf ettiler.
* 7 Haziran sonrasında yüzleri asık ve gergin durumda olan Başbakan ile Cumhurbaşkanı, 1 Kasım sonrasında pür neşe, moral ve heyecanla içinde olduğu gözlemlendi.
* Davutoğlu’nun 1 Kasım’dan sonraki her konuşması gibi, Meclis’teki son konuşması da teorik planda gayet güzel, birleştirici ve kaynaştırıcı mesajlarla yüklüydü...
Ne var ki, konuşmanın güzel olması, her şeyin güzel, her şeyin yolunda gittiği anlamını taşımıyor. Zira, beş ay içinde kendilerinin elde etmiş olduğu o yüksek başarı, aynı zamanda diğer partilerin başarısızlığı anlamına geliyor.
Bu durumda, muhalefet partileri nasıl moral bulsunlar, nasıl Davutoğlu gibi pür neşeli davranabilsinler? Mümkün değil. Bundan sonrası için de durum şüpheli. Zira, bir haksızlığa uğradıkları ve sandalyelerinin bir nevi gasb edildiği kanaatini, en azından hissiyatını taşıyorlar.
* Başbakan Davutoğlu’nun ise, bir bakıma “tuzu kuru” sayılır. Nasılsa, hedefine ulaştı, elde etmek istediğini kavuşmuş oldu.
Bundan sonrası can sağlığı. Bundan sonrası gelsin keyifler, gitsin sıcak mesajlar, rahat rahat dolaşıma girsin birlik-beraberlik mesajları...
Hülâsa: Başbakan ile Cumhurbaşkanı, nasıl 7 Haziran’ı içlerine sindiremedi ise, muhalefet partileri de 1 Kasım tablosunu içlerine sindiremiyor. Meclisin halet-i ruhiyesinden öyle anlaşılıyor ki, aralıklı da olsa “sindirim krizleri” kaçınılmaz hale gelecek. Yapacak fazla bir şey yok; bizdeki demokrasinin ulaşabildiği seviye budur.
GÜNÜN TARİHİ 2-3 Aralık 1920
Ermenistan’a çifte abluka
Ermenistan, Birinci Dünya Savaşının sonlarında, Osmanlı’nın en zayıf zamanında bağımsızlığını ilân etti. (28 Mayıs 1918) Hemen ardından Kars ve çevresini işgale başladı.
Bu tarihlerde, Azarbeycan ile eş zamanlı olarak Demokratik Cumhuriyet sistemine geçen Ermenistan, yine sınır komşusu Azarbeycan ile birlikte 1920 yılı Aralık ayı başlarında Sovyet Rusya’nın işgaline uğradı.
Bu işgaller, tam yetmiş sene (1990’a kadar) devam etti. Birbirine hasım iki komşunun kaderi bu noktada ciddî benzerlikler arz ediyor.
* * *
Hem yeni kurulan Ankara hükûmetinin, hem de İstanbul’daki Halife Sultan’ın (S. Vahdeddin) teveccühünü kazanan Kâzım Karabekir Paşa, Şark Cephesinde Ermeni çetelerine karşı verdiği mücadele zafer üstüne zafer kazanıyordu.
Kısa sürede Kars ve çevresini Ermenilerden geri alan Karabekir, çetelerin peşini bırakmayarak, onları Ermenistan şehri Gümrü’ye kadar takip etti.
Karabekir, 3 Aralık 1920’de Ankara hükûmeti adına Ermeni Taşnak hükûmeti ile “Gümrü Antlaşması”nı imzaladı.
Ne var ki, aynı zaman dilimi içinde, Bolşevik (Sovyet) Rusya’nın Kızıl Ordusu da Ermenistan’ı işgale başlamış ve başkent Erivan’ı teslim almaya çalışıyordu.
Nitekim, öyle oldu. Gümrü Antlaşmasından bir gün sonra, Ermenistan hükûmeti Sovyet Rusya’ya teslim oldu ve böylelikle ancak iki buçuk yıl kadar tadını aldığı bağımsızlığını kaybetti.