Tek parti döneminin sonlarına doğru, dört milletvekilinin ortak imzasıyla tarihî öneme sahip bir Takrîr/Önerge hazırlanarak Parti (CHP) Grubuna sunuldu.
Bu “Dörtlü Takrîr”, 12 Haziran 1945’te “tek parti grubu”nda enine-boyuna görüşülüp konuşdu.
Tam yedi saat boyunca saldırıya kadar varan hakaretli tartışmalardan sonra, nihayet oy çokluğuyla bu önerge reddedildi.
Bayar, Menderes, Köprülü ve Koraltan tarafından verilen bu önergeyle, mevcut kànunlarda ve parti tüzüğünde yer alan antidemokratik hükümlerin çıkartılması, seçimlerin serbestçe, namusluca yapılması ve Meclis’in hükûmeti denetlemesi gibi hususlarda yenilikler yapılması talep ediliyordu.
Esasen, şimdilerde de bu mânada bir Takrîr’e ihtiyaç var. Zira, içinde bulunduğumuz çok partili sistem, bir sû-i tâlih eseri olsa gerek, adım adım “tek adam sistemi”ne doğru kayma eğilimine girmiş durumda. Tek parti gibi, tek adamcılığın da vatana ve millete hayır getirmeyeceği fikrindeyiz.
Şimdi, günümüz için de ders alınması gereken 72 sene evvelki o tarihî hadisesin seyrine bakalım.
Mecburî istikamet
İkinci Dünya Savaşının sona ermesiyle birlikte, özellikle Avrupa kıtası yeni bir arayış süreci içine girdi.
Diktatörlükler sona ermeye ve üllkeler hızla demokratikleşmeye başladı. Sonuç olarak, endi içinde demokrasiyi uygulamayan hiçbir ülke, Avrupa'daki kuruluşlara üye, yahut ortak olamazdı.
Aynı kriter, haliyle Türkiye için de geçerliydi. Türkiye, şayet çok partili sisteme geçmeyecekse, Avrupa tarafından gitgide dışlanacak ve zamanla büsbütün kopma noktasına gelecekti. Bu arada Komünist Rus (SSCB) tehlikesi de bariz şekilde görünüyordu. Bu durumda, Türkiye'nin Batı’dan gelecek kuvvetli bir desteğe acil ihtiyacı vardı. Dolayısıyla, Avrupa'nın taleplerine—istemeyerek de olsa—karşılık vermek durumundaydı.
* * *
Çok partili sisteme geçiş ihtiyacı, dışardan olduğu kadar içerden de şiddetli şekilde hissediliyordu.
Fakat, halk o derece korkutulmuş ve sindirilmişti ki, bu istek açık bir şekilde seslendirilemiyordu.
Nihayet, oyle bir gün geldi ki artık bu isteğin önüne geçilemez oldu. Halk, tek parti diktatoryasından iyice sıkıldı, daraldı, bunalma, hatta patlama noktasına geldi. İşte, Meclis'teki dört parlamenter, kendilerini adeta feda edercesine ortaya çıktılar ve halkın bu şiddetli hissiyatına tercüman olmaya çalıştılar.
* * *
7 Haziran 1945’te, Türkiye'de hürriyet ve demokrasi sahasında ciddî adımlar atılması gayesine yönelik olarak, adına "Dörtlü Takrir" denilen dört imzalı bir önerge hazırlandı. CHP grubuna verilmek üzere hazırlanan bu önergenin altında İzmir milletvekili Celal Bayar, İçel milletvekili Refik Koraltan, Kars milletvekili Fuat Köprülü ve Aydın milletvekili Adnan Menderes'in imzası bulunuyordu.
Bu dörtlü takrir, 12 Haziran 1945’te parti grubunda görüşmeye açıldı. Konu üzerinde uzun konuşmalar yapıldı. Konuşmalar çoğu zaman seyir ve makas değiştiriyordu. Öyle ki, takrir sahiplerine hakaret edercesine şiddetli hücumlar yapıldı. Hatta, imza sahiplerinin üzerine yürüyenler oldu.
Bütün bu sert ve de bed muameleye rağmen, takrir sahipleri gevşemedi ve isteklerinden vazgeçmedi. Grup adına yapılan açıklamada “Biz verdiğimiz takriri geri alacak insanlar değiliz” denildi.
Cesur davranan “Dörtlü Takrir” sahipleri, kısa sürede hür basının ve halk ekseriyetinin adeta gözdesi oldu. Her gittikleri yerde büyük itibar gördüler. Hatta, Halk Partisinden ayrılarak yeni bir parti kurmaları halinde, halktan fevkalâde bir destek görecekleri noktasında tatmin, hatta ikna oldular. Zaten, genel gidişat da bu istikametteydi.
Bu arada, Ulus ve Cumhuriyet gazetesinden farklı bir politika izlemeye başlayan Milliyet ile Vatan gazetesi, dörtlü takrir sahiplerine sempatiyle yaklaşmaya, fikir ve görüşlerine sayfalarında yer vermeye başladı. Milliyet Bayar'a, Vatan ise Menderes'e yakınlık gösteriyordu.
* * *
CHP Genel Başkanlık Divanı, Menderes'in Vatan gazetesinde "Dörtlü Takrir" istikametindeki neşriyatı ve Meclisteki konuşması üzerine 21 Eylül 1945 Cuma günü Şükrü Saraçoğlu’nun başkanlığında toplandı ve Adnan Menderes ile Fuat Köprülü’nün oybirliği ile partiden ihraç edilmesine karar verildi.
Bunun üzerine, Celal Bayar da partiden ihraç edilen iki arkadaşıyla beraber olduğunu söyleyerek 26 Eylül günü CHP'den ayrıldı.
Bu tarihten sonra, yine Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Adnan Menderes'in başında bulunduğu yeni bir parti kurma çalışmalarına hız verildi. Çalışmalar, nihayet 7 Ocak 1946'da tamamlanarak, yeni parti kurulmuş oldu. Halkın büyük teveccühle karşılamış olduğu bu yeni siyasî hareket "Demokrat Parti" ismiyle ilân edildi.
Bu yeni hareket, ülkeye ve millete çok büyük hayırlar getirdi, faydalar sağladı. Haliyle, bu büyük nimetin ve hayırlı hizmetlerin çok ağır bedelleri de oldu.