"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yağma, sıkıyönetim, anarşi...

M. Latif SALİHOĞLU
28 Nisan 2017, Cuma
GÜNÜN TARİHİ: 28.4.1909-19-60

Yakın tarihe damgasını vuran üç önemli hadise var ki, üçü de 28 Nisan’da vuku buldu.

Birincisi: Yıldız Sarayı yağması.

İkincisi: İttihadçıların yargılanması.

Üçüncüsü: İlk anarşik hadise.

Şimdi, sırasıyla bu konuların kısaca gelişme seyrine bakalım.

Yıldız Sarayı yağmalandı

Sultan II. Abdülhamid'i tahttan indiren İttihatçı çapulcular, aynı zamanda tarihin en çirkin, en iğrenç hırsızlık olaylarından birini de irtikâp etmiş oldular.

Yıldız Sarayı'nda bulunan Sultan Abdülhamid'in şahsına, ailesine ve hatta saltanata ait değerli eşyanın hemen tamamını sandıklara doldurup ve bir kısmını da alenen gasp ve garet edip götüren yağmacılar, ayrıca kütüphanede bulunan pekçok kitap ve evrakı da ateşe vermek sûretiyle ihanete varan en büyük cinayeti işlemiş oldular.

Saraydan hırsızlanarak götürülen değerli eşyanın âkibeti hakkında da esaslı bir mâlumat yok... İşte, bu büyük tâlân ve soygun hadisesinden de anlaşılıyor ki, Selânik merkezli Hareket Ordusu’nun asıl maksadı, iddia edildiği gibi “31 Mart isyanını durdurmak, sükûneti sağlamak, meşrûtiyeti korumak” falan değildir.

Bu çapulcu sürüsünün yapıp ettiklerine bakıldığında, temelde Osmanlıya düşmanlıktan, hürriyet ve meşrûtiyete karşı duyulan hazımsızlıktan başka birşey görünmüyor. Gerisi bahanedir, lâf û güzâftır, çalınacak minareye kılıf hazırlamaktır ve tatbik edilecek şiddetli istibdat rejimine göz boyama gerekçeler hazırlamaktan ibarettir.

Evet, herşey bir yana, sadece şu Yıldız Sarayı yağması dahi, Hareket Ordusu’nun arkasına gizlenmiş olan müfsit şebekenin sûiniyet ve ihanetinin bâriz bir göstergesidir.

10 yıl sonraki Divân-ı Harb

Osmanlı'nın son döneminde kurulan Divân-ı Harb-i Örfî (Sıkıyönetim Mahkemesi’nin on yıl arayla değişen karakteristik yapısı, "etme-bulma dünyası" bakımından son derece çarpıcı bir örnektir.

27 Nisan 1909'da Sultan Abdülhamid'i deviren ve Meşrûtiyetin canına okuyarak muhaliflerini Divân-ı Harb-i Örfî'de yargılatan İttihatçılar, kaderin garip tecellisi olarak, kendileri de tam tamına 10 yıl sonra aynı Divân-ı Harb-i Örfî'ye sevk edildiler: 28 Nisan 1919'da İstanbul'da fiilen çalışmaya başlayan mahkeme, savaş suçlusu (I. Dünya) olarak addedilen asker-sivil İttihatçıları yargılamaya başladı.

O günlerde, İstanbul işgal altındaydı. Sadrâzamlık makamında ise, İngiliz yanlısı Damat Ferit vardı.

Divân-ı Harb-i Örfî'de ilk duruşmaların yapıldığı günlerde, mahkemenin başkanlığını Nâzım Paşa yapmaktaydı. Ancak, daha sonra başkan değişti. Nazım Paşa’nın yerine "Nemrut Paşa" lâkabıyla bilinen Kürt Mustafa Paşa getirildi. 

Basit gibi görünen bu görev değişikliği bile, Ferit Paşa’nın serfuru ettiği işgalci İngiliz Yüksek Komiserliği tarafından dayatılmıştı.

* * *

İşgalcilerin dayatması sonucu, tevkiflere daha evvel başlanmıştı.

Tevkif edilenler arasında eski Sadrazam Said Halim Paşa, eski Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi, Fethi (Okyar) Bey, Ziya Gökalp, Abbas Halim Paşa, Ahmed Emin (Yalman) gibi isimler de vardı. İttihatçıların ileri gelenleri (Talat, Cemal, Enver...) ise, aylar öncesinden yurdu terk ettikleri için, gıyâben tevkif edildiler.

Sadece İttihatçı diye bilinenler değil, işgale karşı olan hemen herkes tevkif edilmeye başlandı. Nisan ayı sonlarına doğru mahkemeye çıkarılmak üzere yakalananların sayısı 250'nin üzerine çıktı.

Yakalananların bir kısmı idamla yargılanıyordu ki, 15 Mayıs'ta İzmir'in Yunan kuvvetleri tarafından işgal edilmesi, mahkemenin de seyrini değiştirdi.

İdam yerine, yakalananların çoğu İngiliz idaresindeki Malta Adası’na sürgün olarak gönderilerek, doğacak tepkiler bir ölçüde hafifletilmeye çalışıldı.

İlk anarşik olay

Türkiye'de yirmi yıl sürüp gidecek ve binlerce insanımızın can ve mal kaybına yol açacak olan anarşik olaylar zincirinin ilk halkası, İstanbul Üniversitesi’nde ortaya çıktı.

Önceden yapılan illegal duyurular sebebiyle üniversitenin Beyazıt Kampüsü’nde toplanan sol tandanslı öğrenci grubu, DP iktidarını protesto eden bir gösteri yaptı. Polis, gösterilerin çığrından çıkması üzerine olaya müdahale etti. İş çatışmaya dönüştü. Çatışma Beyazıt Meydanı’na da yayıldı.

Bu kargaşa esnasında, olaylarla ilgili bulunmadığı belirtilen 19 yaşında Malatya doğumlu Turan Emeksiz isimli öğrenci meçhûl bir kurşunla vurularak öldürüldü.

Aynı gerilim ortamında, birçok öğrenci ve öğretim görevlisi de çeşitli yerlerinden yaralandı. Gerginlik, ertesi gün İzmir ve Ankara'ya sıçradı. Ardından, diğer büyük şehirlere.

Olaylar, zincirleme şekilde devam etti. 5 Mayıs'ta Ankara Kızılay Meydanında "555K" şeklinde duyurusu yapılan büyük bir gösteri yapıldı. 19 Mayıs'ta ise, yine Ankara'da bu kez Harbiyeliler yürüyerek iktidarı protesto gösterisinde bulundu.

Bütün bu gelişmeler, esasen yaklaşan, daha doğrusu önceden düşünülüp plânlanan kanlı "27 Mayıs Darbesi"ne bir meşrûiyet kılıfı hazırlamaktan ibaretti.

Bu kanlı sürecin ilk işaretini İsmet Paşa Meclis'te vermişti. Kürsü'den Demokratlar'a hitaben "Siz Atatürkçüler'i hiddete getiriyorsunuz. Öyle bir hale düşersiniz ki, sizi ben dahi kurtaramam" demişti.

Okunma Sayısı: 3520
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı