Bütün samimiyetimizle ifade edelim ki, hak ve hakikat nâmına yapılan hiçbir tenkitten rahatsız değiliz ve olmayız.
İnsan hali, bizim de işlememiz muhtemel olan hata ve yanlışları gösteren, bunları düzeltmek maksadıyla ikaz ve ihtarda bulunanlara da minnettarız. Onlara her defasında teşekkürlerimizi sunuyor, “Allah razı olsun” diye de duâlar ediyoruz.
Bizi ve insan sıfatına sahip herkesi rahatsız eden tepkiler ise, tenkitle uzaktan yakından alâkası bulunmayan küfür, hakaret, tenzil, hatta yer yer tekfir edici garazkârâne salvolardır. Yani, kişinin bize karşı başka türlü bir garazı var, kendince bahane arıyor ve hemen ilk fırsatta saldırıya geçiyor.
Şimdi diyebilirsiniz ki: Canım, böyle aşağılık mahlûkların muzahrafatından ve çirkefçe sataşmalarından rahatsız olmaya hiç gerek yok. Üzülmeye değmez. Haklısınız. Lâkin, iş bununla sınırlı kalmıyor. Bizim dost bildiğimiz, kendilerine itibar gösterdiğimiz bazı kimseler, ne yazık ki, tutup o muzahrafâtı kendi hesaplarından beğenerek, duyurarak, paylaşarak, bunların bir cihette reklâmını ve taşıyıcılığını yapıyor.
İşte, bizi asıl üzen nokta budur. Yoksa, çirkefe taş atmaya ve pisliği üzerine sıçratmaya hiç gerek olmadığını gayet iyi biliyoruz.
* * *
Bu fevkalâde üzücü durum, tetikleme sonucu da olsa, esasında şunu gösteriyor: O dost bildiğimiz kimselerde de, bize karşı başka türlü garazlar var. Veya tarafgirlik damarıyla hareket ediyorlar. Peşin hükümlüdürler. “Teşeffi-i bilgayz” ile mukabelede bulunuyorlar.
Kendileri, zaman zaman insaflı tenkitlerde bulunmakla beraber, tarafgirlik saikasıyla olacak, insafsızların saldırısına kuvvet ve destek vermekte de bir beis görmüyorlar. Hatta, hoş görüyor olmalılar ki, bunlara çanak tutmaktan hiç imtina etmiyorlar.
* * *
Şimdi “çukur adamlar”ın bilumum şenaetlerini kendilerine aynen iade ederek, onların salvolarına zaman zaman çanakçılık yapan bazı dostların tenkit ve itirazlarına bakalım.
Bir kısmının âdeta tapınırcasına merbut hale geldiği siyasî iktidarı tenkit mahiyetinde bir-iki tane yazı yazıyoruz; bunlar hemen harekete geçerek lâflar saydırmaya, teessüf yağdırmaya başlıyor:
“Vay size yazıklar olsun!”
Tutup gündemi işgal eden bir-iki haber yayınlıyorsunuz; yine aynı hırçınlıkla mukabele ediyorlar:
“Yazıklar olsun size! Paralelcilere destek veriyorsunuz. Terör örgütüyle aynı dili kullanıyorsunuz.” Vesâire...
Bu türden itham ve isnatlar, aslında pek de yabancı gelmiyor. Özellikle 12 Eylül Darbesi sonrasında, ne anarşistliğimiz kalmıştı, ne komünistliğimiz, ne vatan hainliğimiz...
Çok şükür ki, zaman bu insafsızları yüzde yüz kat’iyyetinde tekzip etti de, zımnen de olsa tükürdüklerini yalamaya mecbur oldular.
Şimdi dönüp “Vaktiyle alkışladığınız o darbecilerin yüzüne tükürür müsünüz?” diye sorsan, “Tükürmeye bile gerek yok” diyecek.
Tükürmeye gerek yok belki, ama, kalbini kırıp döktüğünüz binlerce insanın hakkı, hukuku orta yerde aynen duruyor. Her ne ise...
* * *
Şimdi de, mecburiyet tahtında, henüz insafı kurumamış tarafgir dostlara açık çek vererek bazı soruları yöneltmek istiyoruz.
BİR: Yeni Asya’da yazı, haber veya yorum olarak çıktığı için sizin hiddetli tenkitlerinize hedef olan hangi konu var ki, sadece alkışlamayı bildiğiniz o siyasî iktidarın yine aynı konuda hem de “çifte sabıka”sı olmasın?
Yani, aynı konuda hem kimseyi dinlemeksizin “burnunun dikine” gidilmiş, sonra da tam 180 derecelik bir manevra ile U dönüşü yapılmış konular.
Meselâ: Barzani ile olan münasebet. İlk seçildiğinde “Bir aşiret lideriyle asla görüşmem” diye başlayıp, zamanla tam tersi istikamette yapılan bir U dönüşü.
Kezâ, Ergenekon Dâvâsında, Gülen Hoca ve grubuyla olan münasebetlerde, “Kardeşim Esad” meselesinde, hücresini konforlu hale getirmekle övündüğünüz “İmralı” ile olan temas ve kişisel yaklaşımlarda, zalim İsrail ile olan ilişkilerde, PKK ile ilgili politikalarda, müflis “Çözüm Süreci”ne dair muammalı dönüşlerde ve sâire...
Yüreğiniz yetiyorsa ve de aklınız eriyorsa, haydi hayatî önemi hâiz bunlardan bir tek konuyu gösterin de, susturun bizi...
Gösteremediğiniz takdirde, asıl size yazıklar olsun ki, dün ak dediğinize bugün kara diyecek hallere düştünüz.
İKİ: Bu nasıl bir ruh haletidir ki, siyaset sarayınızdan kimin için “dost” fermânı çıkıyorsa, herkesin dost olmasını ve kime “düşman” damgası vuruluyorsa, yine herkesin bir anda düşman olmasını dayatabiliyorsunuz?
Kaldı ki, o fâsid kafa, dün dost dediğine bugün düşman, dün düşman ilân ettiğine de bugün hiç utanıp sıkılmadan kanki olabiliyor.
Doğrusu bu bir fırıldaklık maharetidir ki, çok şükür bizde yok. Olmadığı için de, asıl utanması gereken ve “Yazıklar olsun” itabına mâsadak olan da biz değiliz.
Ayrıca, bu 180 derecelik dönüşlerin kitleleri etkilemesi ve yönlendirmesinin bir tür “sürü psikolojisi” olduğunu da hatırlatmış olalım. Yine çok şükür ki, hiçbir zaman kendimizi sürü yerine koymadık ve bu mantığın mengenesine girmedik, sıkışmadık.
ÜÇ: Bugün ülkeyi sancılandıran ve milleti huzursuz eden bilumum pürüz ve parazitler, ya aynı fâsid siyasetin eseri, ya da ortalıkta ne varsa hepsini halının altına süpürüp atmanın bir neticesi değil midir?
Yahu, on beş yıla yaklaşan, üstelik ezici çoğunluklu tek başına iktidar sorumluluğu kabak gibi orta yerde dururken, siz tutup hangi akılla, hangi vicdanla başkasını habire suçlayıp duruyorsunuz? Allah aşkına, şöyle bir defacık olsun, iğneyi iktidara batırmayı düşünmüyor musunuz? Haydi siz yapamıyorsunuz; peki, yapanlara karşı gösterdiğiniz bu tahammülsüzlük, bu saldırganca tavır neden?
Allah size önce akıl-muhakeme, sonra da insaf-iz’an versin.
DÖRT: Devletin adliye ünitesini aynı siyasî iktidar vaktiyle teröristlerin ayağına kadar götürmedi mi? Bu yönde sayısız denilecek kadar şirinlik arz eden beyanatlar verilmedi mi?
Bütün bunları tahattur edince, acaba kime “Yazıklar olsun!” demeli?
* * *
Ümit ederiz ki, her dönemde “Teröre lânet” okuyan ve her vesileyle “Terör örgütüne asla güven olmaz” diyerek idarecilere ciddî uyarılarda bulunan Yeni Asya’yı insaflı dostlarımız hiç olmazsa doğru şekilde anlamaya çalışırlar.
Şuna da inanıyoruz ki, “sürü psikozu”nun esiri olmamış dostlarımız, bize hiç de hak etmediğimiz itham ve isnatlarda bulunmazlar.
Ayrıca, şunu da temenni ederiz ki: Bizi dikkatle takip edenler, inşaallah “hiss-i zâhirî”nin de esiri olmazlar, haber ile yorumların mânâ, makam ve mahiyetlerini birbirinden tefrik ederler.
(NOT: Gazeteler, yorum ve bakış açısından değil de, sırf yaptığı bir haberden dolayı muaheze edilirse, dünyada sağlam, suçsuz, sabıkasız bir tek gazete kalmaz. Aynı şekilde, gazetenin haberini görüp aynı gün aynı haberle ilgili neşredilen yazı/yorum kısmına bakılmazsa, buna da hakperestlik denilmez.)
* * *
Her şeye rağmen, biz yine de müsbet ve yapıcı mânadaki tenkitlere devam etmekle beraber, terörün her türlüsüne karşı, tam bir inanç ve kararlılık içinde devletin ve milletin yanında olduğumuzu âyân şekilde bir kez daha beyân ediyoruz.