İktidar mevkii yakınma yeri olmadığı gibi, farklı düşünenlere nârâ atıp bağırma yeri de değildir.
Sanki ülkeyi on dört yıldır başkası yönetiyormuş, kendileri de gökten zembille henüz yeni inmiş kurtarıcılar gibi, çözüm bekleyen hayatî sorunlar karşısında ona buna bağırıp duruyorlar.
Tam bir “yavuz hırsız” misâli.
Eminim, hırsız olsa utanır, bunca yapıp ettiklerinden.
Sen tut, hata üstüne hata yap. İştahla pazarladığın konularda bile 180 derecelik dönüşler yap. Baş döndürecek kadar U dönüşlerde bulun. En azılı düşman dediklerin ile en yakın dost gördüklerinin habire yerlerini değiştir. Ciddiyetten uzak terör politikalarında zigzaglar çiz. Sonra da dönüp senin gibi düşünmeyenlere, senin dümen suyunda gitmeyenlere bağırıp çağır.
Sahi, hiç mi utanma, arlanma yok sizde? Yüzünüz hiç mi kızarmıyor, sergilediğiniz bunca tutarsızlıktan, bunca altüst oluşlardan?
Sanki, yüzünüze kalın köseleden bir maske takmış gibi, hiç utanıp sıkılmadan on dört yıl sonra bile çıkıyor ve hâlâ başkasını suçlayıp duruyorsunuz?
Yahu, 2002’den beri bu ülkenin yönetim kademesinde olan siz değil misiniz? Türkiye’yi bunca zamandır başkası mı idare ediyor?
Kusura bakmayın ama, bunca zaman sonra siz hâlâ iktidar olgunluğu, sorumluluğu ve ağırbaşlılığıyla değil, adeta hırçın ve şirret bir muhalefet ağzıyla konuşuyorsunuz?
Farklı fikirde olan, farklı tekliflerde bulunan, yahut artık kılavuz istemez hatalarınızı azıcık da olsa eleştiride bulunanlara karşı hemen horozlanmaya kalkışıyorsunuz.
Azıcık farklı bakış açısına sahip olanlara bile vatan hainliği, terör yandaşlığı, ecnebi mandacılığı yaftasını hemen ardından yapıştırıyorsunuz: “Sizi gidi hainler. Sizi gidi terör destekçileri. Sizi gidi mandacılar.” Vesâire.
Dahası, bu milleti habire gerilime sürükleyen, toplumda kutuplaştırmanın daniskasını yapan yine sizsiniz: “Ya bizden yanasınız, ya da vatan-millet düşmanlarından yana” diyerek, tam bir ticaret kurnazlığıyla siyaset yapmaktasınız.
Yıllardır iktidar mevkiinde olduğunuz halde, bitip tükenmek bilmeyen bu yakınmanız; keza, kendi hatanızın kurbanı olduğunuz halde, sürekli şekilde başkasını suçlar mahiyetteki bağırıp çağırma tripleriniz, cidden artık gına getirdi, kabak tadı vermeye başladı.
Sahi, siz ne zaman bu tür yakınmalardan vazgeçip iktidar olmanın ciddiyeti ve sorumluluğuyla harekete edeceksiniz?
Sahi, siz ne zamana kadar elinden oyuncağı alınmış çocuklar gibi nazlanıp sızlanmaya devam edeceksiniz?
Sahi, siz ne zaman ülkenin kahredici sorunlarının büyümesinde kendi hata payınızı görüp başkasını suçlama basitliğinden, kolaycılığından vazgeçeceksiniz?
Bu iş, ilânihaye hep böyle mi sürüp gidecek? Artık hükümet olduğunuzu, sorumluluk mevkiinde bulunduğunuzu hiç hatırlamayacak, hiç idrak etmeyecek misiniz?
Her dönemde ayrı bir düşman icat edip bütün suçu-kabahati ona yükleme adetini terk etmeye hiç niyetiniz yok mu?
İçerdeki durumun özeti böyle iken... Dış meselelerde, özellikle komşu, kardeş ve sair İslâm ülkelerindeki kötü gidişatın da sizin iktidar döneminizle başladığını da bir türlü görüp idrak edemiyorsunuz.
Evet, Müslüman toplulukların en elim, en acıklı perişaniyeti, maalesef sizin iktidarınızla başladı ve onunla da devam ediyor. Müslümanlar, böyle dayanılmaz ıztıraplar içinde sancılanırken, Yahudi İsrail ise, günden güne güçlenmeye ve palazlanmaya devam ediyor.
Ama, ne yazık ki, siz bunu da bir türlü görmüyor, yahut görmek istemiyorsunuz.
Vâ esefâ! Bir de gördük ki, din kardeşlerimizin dökmüş olduğu bunca kan ve gözyaşından sonra, siz tutup İsrail ile tuhaf, garabetli bir yakınlaşmanın içine girdiniz.
Bütün bu zigzag ve yalpalamalarınızı elbette ki toplumun büyük bir kesimi görmüyor, göremiyor. Bu yüzden de size ciddî ikazlar, güçlü eleştiriler gelmiyor, gelemiyor.
Vahim gelişmelerin farkında olup sizi hak nâmına ikaz edenler ise, muhtemelen sizin hemen her gün salonlardan, saraylardan meydanlardan, ekranlardan ve sâir medya kanallarından habire pompalayıp durduğunuz hamasî nutuklardan, siyasî propaganlardan aklen etkilenmeyen, fikren narkozlanmayan, hissen hipnotize olmayan aklı başındaki bir kısım yürekli vatandaşlar olsa gerek.
Yoksa, sizin her yaptığınızı, hatta en fâhiş hatanızı bile alkışlayıp duran kimseler, karşınıza çıkıp “Mağrurlanma padişahım! Senden büyük Allah var!” edâsıyla/nidâsıyla konuşamazlar, yahut “Arkadaş, siz ne hakla ve hangi yüzle başkasına bağırıp çağırıyorsunuz?” diye ciddî ikazlarda bulunamazlar.
Şükürler olsun, biz üzerimize düşeni yapmanın, vazifemizi îfâ etmenin vicdanî rahatı, huzuru içindeyiz.
İşte, bu vicdanî huzur ve itikadî cesaret sayesinde hiç çekinmeden uyarı vazifemizi yaparak diyoruz ki: Ey idareciler! On dört yıldır tek başına iktidardasınız. Hem kesintisiz, hem de şeriksiz, ortaksız şekilde. Artık, hayatî sorunların üzerine ciddiyetle gitmek ve bunları tek tek halletmek durumundasınız. Yakınma, mazeret üretme, onu bunu suçlayıp durma mevkiinde değilsiniz. Hele hele, farklı fikirde olanlara bağırıp çağırmaya hiç hakkınız yok.
Hem, öyle bağırmakla, sesini fazla yükseltmekle, daha fazla haklı olmuş olmuyorsunuz; bunu da asla hatırdan çıkarmayın.
Son olarak, bir kez daha söyleme gereğini duymaktayız: Böyle başkasını suçlamaya devam eder, en basit bir eleştiriye dahi öfke ile tepki verip tahammülsüzlük gösterirseniz, hiç şüpheniz olmasın ki, bu durum sizin acziyetinizi gösterir ve sizi adım adım “tükenmişlik sendromu”na doğru sürükleyip götürür. Bizden hatırlatması.
***
@salihoglulatif: Teröre ve destekçilerine karşı attığımız onca manşeti görmeyip, Diyarbakır’daki hamile bir öğretmenin sırf vâkıaya mutabık olarak söylediği “Gençler ölüyor, analar ağlıyor; lütfen daha duyarlı olun” mânasındaki feryâdını manşete taşıdık diye yaygara koparanlar, hiç şüphe yok ki ya fanatik-bağnaz, ya da artniyetli kimselerdir.