İslâmda memnû’ (men’edilmiş) olan heykelciliğe İslâm tarihinde olduğu gibi, eski Osmanlı Türkiye’sinde de itibar yoktu.
İlk heykelcilik furyası, 1923’ten sonraki “Yeni Türkiye”de görüldü.
Bu sahadaki ikinci furya ise, 1980 Darbesinin hemen ardından gösterdi kendini... Öyle ki, yerel (belediye) ve merkezî idarede iş başına gelen muhafazakâr siyasiler bile, kendilerini bu ufûnetli rüzgâra kaptırdılar.
Meselâ, Sultan Fatih ve yakınındaki ulemâ-umerâ ekibinin heykeli, ismini verdiği Fatih semtinin tam orta yerine dikildi. Bu işi, 1984’te ANAP’tan belediye başkanı seçilen Yetkin Gündüz Bey’den bizzat dinledim. Üstelik, iftiharla anlatıyordu, bu yaptıklarını...
* * *
Dev heykelcilik merakı, 2000’li yılların ilk yarısında da zaman zaman depreşti: Adalara dev Semazen heykeli; Kadıköy açıklarında Sultan Fatih Heykeli; vesâire...
Şimdilerde, aynı heykelcilik sıtmasının bazı siyasilere sirayet ettiğini gördüğümüzden, bundan tâ 90 küsûr sene evvel bu hususta yaşananları bir kez daha hatırlatmak istedik.
İşte, Ankara merkezli yeni Türkiye’nin heykelcilik serencâmı.
Lozan’dan hemen sonra...
Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından hemen sonra (1924) Hilâfet makamı ilga edilmiş, medreseler kapatılmış, Şer'iye Vekâleti’ne son verilmişti.
Bundan bir sene sonra ise, kılık–kıyafet inkılâbı adı altında sarık yasaklanmış, cebrî bir kànunla şapka giyilmesi mecburi kılınmıştı. (Bu arada, şapkaya muhalefet edenlere idama varan ağır cezalar verilmeye devam ediyordu.)
"Avrupalılara benzeme" furyasının had safhaya vardığı o günlerde şapka giyilmesi "medeni olmanın göstergesi" şeklinde lanse ediliyordu.
Müslüman Türkiye'yi ve Türkiye halkını Avrupalılara benzetmek için, sırada bekleyen daha başka adımlar ve düzenlemeler vardı. Şapkadan bir sene sonraki (1926) adım, heykel meselesinde atıldı.
* * *
İstanbul Sarayburnu'ndaki M. Kemal'in heykeli, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görünür yere dikilen ilk heykeldir. Avusturyalı heykeltraş Heinrich Krippel'e yaptırılan bu heykelin açılışı için, tek parti hükümeti tarafından 3 Ekim 1926'da resmî bir tören düzenlendi.
Heykelin masrafları, İstanbul Belediyesi tarafından karşılandı. Bu tarihteki belediye başkanı Muhittin Üstündağ'dı. Açılış merasimini organize eden de oydu.
Sarayburnu'ndaki heykel, aynı zamanda yeni rejimin "Avrupailik ideolojisi"ni sembolize ediyordu.
Sarayburnu mevkii ise, İstanbul'un en gözde, en stratejik noktalarının birini teşkil ediyor.
Bu tercihin sebebi şudur: Dünyadan, bilhassa Avrupa'dan denizyolu veya demiryolu ile gelecek diplomat ve turistlerin en rahat şekilde bu heykeli görmeleri sağlanırken, bir taraftan da Türkiye'den dünyaya, hasseten Batı'ya şu mesaj verilmek isteniyordu: "Bakın, biz değiştik. Artık eskisi gibi değiliz. Dinde reform yaptık. İslâmdan uzaklaşarak size benzemeye başladık. Haberiniz olsun. İşte bakın, gözünüzle görün."
1926'dan beri devam edegelen heykelcilik faaliyeti, Türkiye'yi büyük ihtimalle dünya birincisi olma noktasına getirmiştir.
Said Nursî ile heykel tartışması
Heykelcilik tartışması, Türkiye'de henüz daha Cumhuriyet kurulmadan başladı. Bizim tesbitlerimize göre, ilk büyük tartışma 1923 yılı başlarında Mustafa Kemal ile Said Nursî arasında yaşandı.
Son Şahitler’den Vanlı Tevfik Demiroğlu, ilk Meclis'te Siverek mebusu Abdülgani Ensari, Av. Hulusi Bitlisî Aktürk ve 1940’lı yıllarda Afyon'da askerliğini yapan Şarköylü Hasan Ergen, bu noktaya müştereken parmak basıyorlar. Onların görüp anlattıkları birbirini tam teyid ediyor.
Bu şahısların, gerek bizzat müşahade ederek ve gerekse Said Nursî'nin kendisinden dinleyerek aktardıklarına göre, 1923 yılı başlarında Ankara'da bulunan Bediüzzaman Said Nursî ile Meclis Başkanı Mustafa Kemal arasında dört konuda çok sert tartışmalar ve münakaşalar yaşandı. O tarihte münakaşa ettikleri konular sırasıyla şöyledir: 1) Said Nursî'nin mebuslara hitap ederken öncelikle imandan söz etmesi ve namazın ehemmiyetini nazara vermesi. 2) M. Kemal'in içkiye dair fetva talebi. 3) Aynı şekilde, kadınların açık gezebilmelerine dair fetva istenmesi. 4) Heykellerin dikilebileceğine dair fetva istenmesi.
Son üç madde ile ilgili fetvânın istendiği tarih, tam da II. Lozan görüşmelerinin Türkiye ve Avrupa gündemini işgal ettiği günlerdir.
Belli ki, gizli Lozan görüşmeleri esnasında, Türkiye'de bir "dinî reform" hareketinin başlatılması ve bazı örneklerinin âcilen sergilenmesi istenmiştir.
* * *
Son zamanlarda, özellikle dindar ve muhafazakâr siyasilerin heykel konusundaki tâvizkâr ve toleranslı tutumuna dair söylenecek çok şey var. Ona da inşallah başka bir yazıda bakalım.
***
@salihoglulatif:
Memnû’ heykel, sûretler, Ya zulm-ü mütehaccir,
Ya mütecessid riyâ,
Yâ müncemid hevestir.
Ya tılsımdır, celbeder
O habis ervâhları.
(BSN; Lemaât)