"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Türk Ocakları ve Barbaros heykeli

M. Latif SALİHOĞLU
25 Mart 2018, Pazar
GÜNÜN TARİHİ 25 Mart 1912-1944

Yıllar sonra “aksülamel”, yani reaksiyoner bir hareket olarak ortaya çıkacak “Kürtçülük cereyanı”nı tetikleyen ve ona kaynaklık eden meşhûr Türk Ocakları, 25 Mart 1912’de resmen kuruldu.

Celâdet Bedirhan gibi Kürt-Teali Cemiyeti kurucularının da itirafıyla, siyasî ve ideolojik Kürtlük hareketine zemin ve malzeme hazırlayan Türk Ocakları, aslında tâ 1909’lardan itibaren kendini ciddî manada hissettirmeye başlamıştı. Hareket Ordusu içinde bulunan ve darbeden sonra kilit noktalara yerleşen Yahudiler, Dönmeler, Masonlar ve ırkçı Turancılar, yaklaşık dört yıl müddetle bu “Frengî illeti”ni kitlelere bulaştırmaya çalıştı.

1912'de resmî teşekkülü tamamlanan Türk Ocakları'nın kurucular listesinde yer alan şahısların isimlerini şu şekilde sıralayabiliriz: Kırım kökenli Yusuf (Yafes-Josef) Akçura, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Ziya Gökalp, M. Emin Yurdakul, Halide Edip, Adnan Adıvar, Ahmet Ferit Tek, Fuat Köprülü, Ahmet Ağaoğlu.

İşte, o  tarihten yaklaşık altı yıl sonra (1918), bu cereyanın tam zıddı olarak Kürtçülük hareketi canlandırıldı. İşgal altındaki İstanbul merkezinde Kürt-Teali Cemiyeti teşkil edilerek, ecnebilerle dirsek teması kuruldu.

* * *

Üstad Bediüzzaman’ın Van-Horhor’dan eski bir talebesi olan Müküs'lü (Bahçesaray) Hamza Efendi, milliyetçi cereyanların kıyasıya çarpıştığı o dönemde, İstanbul Üniversitesindeki Türkçü hocalardan aldığı aksülâmel ile o da Kürtlük hareketine meyleder, hatta o menfî cereyana kapılır.

Rusya’dan esaret dönüşü o talebesiyle buluşan Bediüzzaman, bu üzücü hadiseye dair şunları ifade eder: "...Ben, dört sene sonra esaretten gelince (1918) onunla konuştum. Hamiyet-i milliye bahsi oldu. O dedi: 'Ben şimdi, rafizi bir Kürdü, sâlih bir Türk hocasına tercih ederim.' Ben de 'Eyvah!' dedim. 'Ne kadar bozulmuşsun!' Bir hafta çalıştım, onu kurtardım, eski hakikatli haline çevirdim.” (Tarihçe-i Hayat: 128)

Ara ara kapanan Türk Ocakları, 22 Nisan 1924'te tekrar açıldı. Bir gün sonra I. Kurultayı yapılan yeni Türk Ocaklarının başkanlığına "Türkçü" kimliğiyle öne çıkan meşhûr hatip ve siyasetçi Hamdullah Suphi Tanrıöver getirildi. Hamdullah Suphi, Meşrûtiyet döneminde de (1913) aynı teşkilâtın başkanlığını yapmıştı.

Hamdullah Suphi, kurultayda yaptığı konuşmada "Yeni Türk Ocağının, yapılan ve yapılması planlanan inkılâpların bekçisi olacağını" dile getirdi. (Dağyolu-I, s. 140-49)

Barbaros heykeli

Osmanlı tarihinde "Denizler Hakimi" olarak yâdedilen Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa için Beşiktaş Meydanı’nda yapılan heykel, 25 Mart 1944'te törenle açıldı.

Hayreddin Paşa’nın türbesine yakın yerde ve güya onun hatırasına yapılan bu heykel, aslında kemiklerini sızlatıp ruhunu muazzeb ediyor. Zira, o hayatının hiçbir safhasında heykelci olmadı, heykel yapılmasını tasvip etmedi. Dahası, heykelcilik adeti, onun asıl mücadele etmiş olduğu ecnebî cephenin inançlarında ve onların tapınak figürleri arasında yer alıyor.

Dolayısıyla, onun putçuluğa meyletmesi, heykelleri sevmesi, imkân ve ihtimal haricidir. Buna rağmen, tutup o büyük mütedeyyin zâtın heykelini dikmek, hem onun şahsına bir hürmetsizlik, hem de onun taşıdığı inanç değerlerine alenî bir hakaret mânâsına gelir. (Aynı ölçü ve kıstas, aslında Mevlânâ, Sultan Fatih, Kànunî Süleyman, Mimar Sinan ve diğer büyük zâtlar için de geçerli.)

Madem öyle, o halde bu ucûbe heykeller niçin yapıldı, yapılıyor? Acaba, aynı yerde bulunan türbesinin başında rahmet duâlarıyla ve dinî merasimlerle anılması ihtiyaca kâfi gelmiyor mu? Acaba, bir tarihî şahsiyeti anmak için, illâ da onun heykelini dikmek mi lâzım geliyor?

Bu ne menem bir ilkellik, gericilik, bağnazlıktır böyle... Ne yazık ki, bir ismi de Hızır Reis olan Hayreddin Paşa, 1944'ten bu yana (türbeden ziyade) söz konusu heykelin önünde anılmakta ve bu sebeple ruhu muazzeb edilmekte.

@salihoglulatif: Sulh-u Umûmî, yani Dünya Barışına giden yol:

- İttihad-ı Aklîyeden,

- İttihad-ı Kalbîyeden,

- İttihad-ı Nuriyeden,

- İttihad-ı Meşrûtîyeden.

- İttihad-ı Türkiye'den,

- İttihad-ı İslâmiyeden geçer.

Okunma Sayısı: 3656
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı