Türkiye’de olduğu gibi diğer dünya ülkelerinde de “mahiyeti meçhûl cinayetler”in aydınlatılması fevkalâde zordur.
Zira, ölenle öldüren, yani katil ile maktul arasında doğrudan bir irtibat kurabilmek hemen hemen imkânsız bir durum arz ediyor.
Siyasî kişiliklere olsun, mühim şahıslara yönelik diğer cinayetlerde olsun, mutlak ekseriyetle aracı taşeron ile sırf bir maşadan ibaret olan tetikçiler kullanılır.
Cinayeti hedefleyenler ile cinayeti işleyenler arasında o derece kalın ve kesif perdeler vardır ki, işin arka plânında olup bitenleri büsbütün karanlıkta bırakır, adeta görünmez kılar.
Bu tür cinayetlerin bütünüyle aydınlatılabildiği örnekler neredeyse yok gibi... Ama, yine de ümidi kesmemeli, arkaplân tahkikatına kararlılıkla devam etmeli. Aksi halde, fâili bilinse bile, mahiyeti meçhûl cinayetlerin seyrinde ciddî artışlar meydana gelir.
Şimdi, bundan yarım asır evvel ABD’de işlenmiş fâili mâlum, fakat mahiyeti meçhûlde kalan fevkalâde bir cinayet hadisesiyle ilgili gelişmelerin seyrine bakalım...
Tetikçinin de tetikçisi var
(Tarih: 14 Mart 1964. ABD mahkemesi, dört ay evvel Başkan Kennedy'nin tetikçisini vuran tetikçi hakkında idam kararı verdi.)
* * *
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı (35. Başkan) John F. Kennedy, 22 Kasım 1963 günü Teksas eyaletinin Dallas şehrine yaptığı ziyaret esnasında bir sûikast neticesi vurularak öldürüldü.
Cinayetin ardından kaçarak izini kaybettirmeye çalışan Lee H. Oswald isimli tetikçi, bir saat kadar sonra kendisini takip ettiği zannıyla bir polisi de vurarak öldürdü.
Tetikçi tekrar kaçarak bir sinemada gizlenmeye çalıştığı aynı gün içinde yakalanarak tutuklandı.
Cinayetten iki gün sonra, yani 24 Kasım Pazar günü, tetikçi Oswald, Dallas Emniyet Müdürlüğünden alınarak hapishaneye götürülecekti.
Sanığın öldürüleceği yolunda polise birçok ihbar yapılmasına rağmen, tetikçi Oswald, tedbirsizlik ve tam bir lâkaydlık içinde, meraklılardan ve gazetecilerden oluşan bir kalabalığın arasından geçirilerek götürülüyordu.
Ayrıca, televizyonlar da bu sahneyi canlı olarak yayınlıyordu.
İşte tam bu esnada, gazetecilerin bulunduğu yerden öne doğru fırlayan Jack Ruby isimli şahıs, elindeki tabancayla Oswald'ı yakın mesafeden yaylım ateşine tuttu.
Ağır yaralı ve elleri kelepçeli olduğu halde hastahaneye kaldırılan Oswald, aynen Kennedy gibi o da kurtarılamayarak öldü.
Başkan Kennedy'yi öldürmekten tutuklanan Oswald'ı herkesin gözü önünde çekip vuran Jack Ruby'nin geçmişi hayli karanlıktır. Kirli ve karanlık işlere girip çıkmış bir kişi olarak biliniyordu.
Fakat o, mahkemede Başkan Kennedy'ye yapılan suikastın kendisini çok etkilediği için katili öldürdüğünü ileri sürüyordu.
Yapılan yargılama sonunda, Jack Ruby, 14 Mart 1964 tarihinde ölüme mahkûm edildi. Bu sûretle, tetikçinin tetikçisi de idam edilmek sûretiyle ortadan kaldırılmış oldu.
Bütün bu gelişmelerin, özellikle Kennedy cinayetinin arka planında İsrail'in, daha doğrusu Yahudilerin parmağı olduğu yönünde pekçok yorum ve değerlendirme yapıldı.
Zira, İsrail ve Yahudiler, Demokrat Başkan Kennedy'den hiç hoşlanmıyorlardı. Tıpkı, Clinton ve Obama'dan hoşlanmadıkları gibi.
.................................
NOT:
Bugün "Bediüzzaman ve Tecdid Hareketi" konulu konferans için inşaallah Bursa-İznik'teyiz.
Yer: Yağcıoğlu Düğün Salonu.
Saat: Saat 20.00.
***
Fâili belli, mahiyeti meçhûl bir sûikasta kurban giden Kennedy, ailesiyle birlikte halkın arasında. Sağdaki kişi ise, cinayetin tetikçisi.
***
@salihoglulatif:
İstiklâl Marşı, ilk Meclis tarafından 12 Mart 1921'de kabul edildi
Milletin ruhuna İstiklâl şuuru düşünce,
Meclis'e de İstiklâl Marşının kabulü düştü.
İki sene sonra Süfyaniyet hortlayınca,
Marş bir yana, Âkif bir yana düştü.