Türkiye’ye tarifsiz acılar yaşatan PKK terörü, bundan 32 sene evvel bugün (15 Ağustos 1984) Eruh ve Şemdinli’de boy gösterdi.
Esasında, birkaç arayüzü ve ahtapot gibi muhtelif kolları bulunan bu örgütün sadece “terör” yüzüne bakarak onunla mücadele etmenin ve bunda başarıya ulaşmanın şansı pek zayıftır.
Ama ne yazık ki, bu örgütün “terör yüzü” ile mücadele etmenin dışında, şimdiye kadar ciddiye alınır başka hiçbir plân, proje, tedbir, teşebbüs halini görmediğimiz gibi, bugün de göremiyoruz.
Yapılan şey, ekseriyetle dağa-taşa bomba yağdırmak, sığınakları imha etmek, yerleşim birimlerinin altını üstüne getirmek, çoğunluğu kandırılarak güvenlik güçleriyle karşı karşıya getirilen zavallı gençleri vurup öldürmekten ibaret.
Devlet, dünyanın her yerinde olduğu gibi, şüphesiz burada da eline silâh-bomba alanlara seyirci kalmayacak; onlara karşı en tesirli mücadeleyi sürdürecek. Bunu yapmak, güvenlik birimlerinin vazgeçilmez görevidir. Bu noktada herhangi bir problem söz konusu değil.
Problem şudur: Hiç tereddütsüz, bir terör örgütü olan PKK’nın varlığı, bütünüyle terörden ibaret değil.
Onun beslendiği, kuvvet-destek aldığı, teşvik gördüğü başka kanalları ve damarları da var.
Misâl: Zengin insan kaynağı ve militan devşirme kabiliyeti... Yani, eleman bulup militan yetiştirmede ciddî bir zorluk çekmiyor. Bir sene içinde öldürülenler kadar, bazen daha fazla sayıda eleman takviyesi yapabiliyor.
Bu işi nasıl başardığının mutlak sûrette bilinmesi ve ona göre tedbir alınması icap ediyor. Sebepler arasında devletin zaafları, yahut hatalı politikaları, ideolojileri varsa, buna da bir çare bulup çeki-düzen verilmesi kaçınılmazdır.
Bir başka misâl: Bu örgütün uluslar arası ciddî bağlantıları olduğu kesin. Burada da diplomasinin aynı etkinlikte devreye girmesi gerekiyor.
Uluslar arası bağlantılar cümlesinden, silâh tâcirleri ile uyuşturucu baronlarının, bu kanlı pazarda ve bu kirli tezgâhta oynadıkları rolün bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarılması ve ona göre tedbirler paketinin devreye sokulması bir zaruret halini almıştır.
Bir başka misâl: Tarih boyunca dindarlıkta, şecaatte, nâmuslulukta ve misafirperverlikte hiçbir zaafı görünmeyen Müslüman Kürt halkının içinden, böylesine vahşi, gaddar, zalim, taatsiz, itikadsiz, ibadetsiz bir neslin nasıl olup çıktığına, adeta kafa patlatırcasına dikkatle bakmak ve konuya eğilmek lâzım.
Bu mütedeyyin topluluğun çocukları nasıl bu hale geldiriler, niçin böylesi bir bozulmaya mâruz kaldılar diye, meselenin etraflıca tahlil edilmesi ve ona göre gereken tedbirlerin alınması lâzım.
Yok, bunların hiçbirini görme, düşünme, umursama, sadece ve sadece güvenlik tedbirleriyle problemi çözmeye çalış.
Olacak şey değil. Zira, sırf bu tarz bir yaklaşımla sıkıntı bitmiyor, problem çözülmüyor; bilâkis, acı büyüdüğü ve yara derinleştiği gibi, mesele daha da düğümlenip içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Maalesef, gelinen nokta budur. “Çözüm Süreci” günlerinde “Silâhlı teröst sayısı 3-5 bin kadardır” denilirken, sadece son bir yıl içinde “Öldürülen terörist sayısı 8 bini geçti” deniliyor.
Demek ki, bu terör örgütü ile mücadeleyi sürdürürken, meselenin sadece terörden ibaret olmayıp, bu korkunç yapının dahilî-harici başka el, ayak ve pâyandalarının da olduğunu bilmek ve onlara karşı da usûlü dairesinde tedbir almak gerekiyor. Aksi halde, bu kahredici sıkıntı, Allah esirgesin, bir otuz yıl daha aynı minvâl üzere sürüp gidecek.
@salihoglulatif:
Risâle-i Nur: Kemalistlerle değil, Kemalizm ile mücadele eder. Kezâ, masonlarla değil, masonlukla; zındıklarla değil, zındıka ile ve dahi benzerleri ile ilmen-fikren mücadele eder. Bu arada, ağırlıklı olarak fertlerin ıslâhına, yani bataklığı kurutmaya çalışır.