Sultan Vahdeddin'in 17 Kasım’da (1922) mecburiyet altında yurt dışına gitmesi üzerine, ertesi gün toplanan Büyük Millet Meclisi, yeni halifenin Abdülmecid Efendi olmasına karar verdi.
Mâlum, 1 Kasım'da Saltanatın resmen kaldırılması kararı verilmişti. Böylelikle, Sultan Vahdeddin'in "Sultanlık" vasfı sona ermiş, sadece "Halife" unvanı kalmış idi.
Son Padişah Vahdeddin, ortaya çıkan bu yeni durumu kendisi ve aile efradı için güvenli bulmadığı için, İngilizler'den de yardım isteyerek, bir gemiyle yurdu terk etmek zorunda kaldı.
Bu, aslında o günler itibariyle beklenen bir gelişmeydi.
Zira, İngiliz işgal güçleriyle, şöyle veya böyle anlaşıp uzlaşan her kim varsa, bir şekilde terk-i diyâr etmek mecburiyetindeydi.
Ankara'da teşkil olunan yeni yönetim, bu dönemde Anadolu'daki istilâcı Yunan kuvvetleriyle birlikte, İstanbul'daki işgal kuvvetleriyle de tam bir zıtlaşma, hatta çatışma hali içindeydi. Dolayısıyla, herhangi bir sebeple bu düşmanlardan herhangi birine yakın görünenler, mutlak sûrette hem Ankara'dan, hem de Anadolu hükûmetinin nüfûz alanından kendini uzak tutması gerekiyordu.
Bu durum, doğrusu fevkalâde hazin ve acıklı olmakla beraber, o günler için çok da yadırganacak bir gelişme değildi. Kaldı ki, Sultan Vahdeddin, yurt dışına çıkmayı—kerhen de olsa—kendi iradesiyle tercih etmişti.
Osmanlı Hanedanı için asıl büyük ıztıraplı günler, bu tarihten yaklaşık bir buçuk yıl sonra başladı.
Zira, 3 Mart 1924'te Halifelik kurumu kaldırıldı. İş bununla da sınırlı kalmadı; Meclis’in eliyle, Osmanlı Hanedanına mensup olduğu tesbit edilen bütün fertlerin Türkiye sınırları dışına çıkarılmasına karar verildi.
Düşünün ki... Tâ altı asır öncesinden gelerek bu toprakları vatan edinmiş, her karışını şehit kanlarıyla sulayarak fetihler yapmış olan şanlı Osmanlı, bu tarihlerde hudut harici edilerek, bir meçhûle gönderiliyor; yani, bir bilinmezliğe doğru âdeta tehcir ediliyor.
Üstelik, bu tarz bir muamele, ecnebiler tarafından değil, bizzat kendi soydaşları, hatta dindaşları diye görünenler tarafından yapılıyor.
* * *
Ne hazindir ki... Bir tek fert dahi bırakılmaksızın yurt dışına çıkartılan Osmanlı Hanedanı mensupları, aynı zamanda bir sefalete doğru sürüklenmiş oldular.
Zira, değişik ülkelere gittikten sonra, oralarda yokluk ve perişaniyet içinde varlıklarını idame ettirerek, adeta yokluk ve yoksulluk içinde yaşadılar, daha açık bir ifade ile, son derece dramatik, fevkalâde hazin bir hayat tarzını yaşamaya bir nevi mahkûm edildiler.
Lozan ile Hilâfet ilişkisi
Mustafa Kemal ile İsmet Paşa, Hilâfet makamının kaldırılması maksadıyla, 14 Şubat 1924'te başbaşa bir görüşme yaptılar.
Bu görüşmede varılan fikrî beraberliğin yansımaları, çok kısa bir süre içinde tezahür etmeye başladı. Öyle ki, Hilâfetin kaldırılması ile ilgili hazırlanan kànun taslağı daha Millet Meclisi'ne bile getirilmeden, Halife Abdülmecid'e toparlanması ve son hazırlıklarını yapması istendi.
Söz konusu kànun, Meclis'te 3 Mart'ta görüşülerek kabul edildi. Ne var ki, Abdülmecid Efendi, gördüğü baskılar sebebiyle, 29 Şubat günü "Son Cuma Selâmlığı"nı ifâ etmeye mecbur kaldı.
3 Mart günü, Meclis'te Hilâfetin lağvedilmesi ile birlikte, Osmanlı Hanedanına mensup bütün şahsiyetlerin ülkeden çıkarılmasına, yani hudut harici edilmesine de karar verildi. Bu acımasız karar, çok gariptir ki aynı gece içinde uygulamaya konuldu ve 600 kadar Osmanlı nüfusu tam bir perişaniyet içinde sınırdışı edildi.
Dolmabahçe'den Çatalca'ya, oradan trenle İsviçre'ye gönderilen Abdülmecid Efendi, buradaki dünya ajans temsilcilerine şu açıklamayı yaptı: "Millet Meclisi'nin 'Hilâfeti ilga' kararı yersiz ve haksızdır." (TTK; Cumhuriyet Tarihi Kronolojisi, s. 411)
* * *
Hilâfetin kaldırılmasına dair ilk ciddî görüşmenin Lozan Konferansının II. safhasında (Temmuz 1923) yapıldığı yönünde kuvvetli bilgi ve belgeler var.
Bu yöndeki bilgi ve belgelerin en önemlilerinden bir tanesi 1950’li yıllarda neşredilen Büyük Doğu Mecmuası’nın 29. sayısında yayınlandı.
Orada yer alan “Hilâfet kaldırılacak; Din öldürülecek” şeklindeki net ifadeler, bildiğimiz kadarıyla şimdiye kadar tekzip dahi edilmedi. Demek ki, doğru şeyler...