"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tapınak gibi ‘görkemli’ türbeler

M. Latif SALİHOĞLU
25 Şubat 2015, Çarşamba

Süleyman Şah Türbesiyle ilgili gelişmelere sırf iktidar karşıtlığı, ya da taraftarlığı üzerinden bakıp değerlendirmek doğru değil... Kezâ, yazılarımıza bu dar çerçeveden bakılarak yorumlanması da bizi üzüyor. Çünkü, bu tarihî meselenin bugünkü siyasî iktidarla doğrudan bir bağlantısı yok. Şöyle ki: 

* Süleyman Şahın vefat hadisesi, bundan sekiz asır kadar evvel yaşanmış. 

* Hülâgû/Moğol fitnesi (1250...) döneminde mezar yeri harabeye çevrilmiş. 

* 1884’de türbe yeniden inşa edilmiş. 

1921’de Suriye’yi işgal altında tutan Fransızlarla Ankara Antlaşması imzalanmış. Aynı antlaşma maddeleri 1923’te Lozan hükümlerine girmiş.

*  Fırat Nehri üzerinde inşa edilen Tabka Barajı'nın altında kalacağı gerekçesiyle 1973’te Türbenin yeri değiştirilmiş.

* 1995’te, Fırat Nehri’nin daha üst kotlarında inşa edilen Teşrin Barajı sebebiyle bir kez daha nakl-i kubûr yapılmış.

* Son olarak, nakl-i mezarın Türkiye sınırına bitişik Eşme Köyüne yapılacağı, ancak, ileride buradan da başka yere taşınabileceği hususu ifade ediliyor.

* Türbenin yeri yaklaşık 40 kişilik bir karakolumuz tarafından korunuyordu. Suriye’nin içinde bulunduğu şimdiki şartlar sebebiyle, türbenin de, askerlerimizin de korunması fevkalâde zorlaşmış durumdaydı. Hükûmet, reel-politik şartlar ve özellikle can güvenliğini sağlamak gerekçesiyle inisiyatif kullanmış oldu.

* Türkiye’nin Suriye’deki on dönümlük toprağı, doğrudan Süleyman Şah Türbesiyle bağlantılıdır. Türbeyi naklettikten sonra, kalan toprağın bir kıymet-i harbiyesi kalmıyor. O noktada anlaşmak daha kolay hale geliyor.

* * *

Bütün bu hususlar orta yerde az-çok biliniyorken, kalkıp siyasî iktidarı topa tutmak doğru olmadığı gibi insaf ve hakkaniyetle de bağdaşmaz. 

Dahası, bu noktada “hikmet-i hükûmet”i de tam olarak bilemiyoruz.

Nakl-i mezar yapmışken...

Bizim hükümete yönelik eleştirilerimiz şu noktalarda temerküz ediyor:

* Suriye politikası yanlış. Bu sebeple, beterin beteri bir hale giriftar olduk.

* Operasyonun takdim-sunum ve ilânı, alabildiğine büyütülüp abartılarak yapıldı. Sanki büyük bir zafer kazanılmış edâsıyla bu hadise dünyaya reklâm edildi. Buna hiç gerek yoktu. 

* Bir takım gerekçelerle mezar naklini yapmışken, sembolik naaşın, Suriye sınırları içindeki herhangi bir yere değil, doğrudan Türkiye topraklarına nakledilerek uygun bir mezarlığa taşınması daha doğru olurdu. Böylelikle, hem Suriye ile aramızdaki yüz yıllık Fransız patentli ihtilâf sona ermiş olurdu, hem de mânevî değer taşıyan Türbenin, bugün olduğu gibi ileride de herhangi bir tehdit altında kalmaması hususu garantiye alınmış olurdu.

* Değişik kaynaklar tarafından yapılan açıklamalara göre, tasarlanan nakl-i kubur için ve özellikle operasyon esnasında IŞİD, YPG, PYD gibi örgütlerle temas kurulduğu, ya da işbirliği cihetine gidildiği yönünde ciddî iddialar var. Bu iddialarla ilgili olarak kamu vicdanını rahatlatacak açıklama henüz yapılmış değil. Siyasî irade söz konusu örgütleri muhatap almamış olabilir; ancak, MİT veya askerî cenahın yetkilileri devreye girmiş ise, bunun da açıklanmasından kaçınılmaması gerekir.

Nakl-i kubûrun çok misâli var

Nakl-i kubûr denilen mezar yerinin nakille değiştirilmesi, hiss-i zahiriye ters düşse de, tarihte çokça vuku bulmuştur. Bu konuda yakın tarihten gösterebileceğimiz bir kaç örnek şöyledir:

Cem Sultan: 1495'te İtalya'da vefat etti; cenazesi 1499'da Bursa’ya getirildi.

Mithat Paşa: 1884’te Taif’te boğduruldu. Cenazesi, 1951'de CB Celal Bayar'ın da katıldığı resmî bir törenle Şişli’deki Abide-i Hürriyet Tepesine defnedildi.

Talat Paşa: 1921’de Berlin’de vurularak öldürüldü. Cenazesi, yıllarca bir kilise mezarlığında kaldıktan sonra 1943’te İstanbul-Şişli’ye taşındı.

Enver Paşa: 1922’de Tacikistan’ta şehit düştü. Naaşı, 4 Ağustos 1996’da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de katıldığı bir törenle Abide-i Hürriyet’e nakledildi.

Said Halim Paşa: Ermeni komitacılar tarafından 1921'de Roma’da vurularak şehit edildi. Cenazesi, önce İstanbul Yeniköy'deki yalısına getirildi, ardından 30 Aralık 1921 günü Sultan II. Mahmut Türbesinin bahçesine nakledildi.

Prens Sabahaddin: 1948’de İsviçre’de vefat etti. Naaşı, Başbakan Menderes’in tavassutu ile 1952’de Türkiye'ye getirilerek Eyüp Kabristanında defnedildi.

* * *

Bunlar gibi daha başka örnekler de gösteriyor ki, nakl-i kubûr hem câizdir, hem de mümkün ve vakidir. Dolayısıyla, Süleyman Şahın sembolik naaşı da güvenli, uygun bir yere pekâlâ nakledilebilir. Bu yerin ise, âkıbeti meçhûl hudut harici bir mıntıkadan ziyade yurt topraklarında olması daha doğru ve daha selâmetlidir. Bu noktanın, yetkililer tarafından bir kez daha düşünülmesini tavsiye ederiz.

Vehhabilerin (IŞİD’in) tasallutu

Büyükçe bir türbe binası. Burayı korumakla görevli kırk kişilik silâhlı birlik. Onları korumak için de her an tayakkuzda olan (hatta savaşa hazır) koca bir ordu... 

Böylesi bir tablo başka nerede var?

Evet, fevkalâde mühim bir başka nokta da şudur: Siz bir türbeyi, bir mezar yerini haddinden fazla büyütüp abartarak adeta tapınak haline getirirseniz, şeriatın ruhuna uymayan bu tutum ve davranış sebebiyle Cenâb-ı Hak da karşınıza muzır bazı manialar çıkartır ve bir kısım tahribatçıları size musallat eder. Bu meseleye dair, Mektubat’taki Vehhabiler bahsinde özetle şu ifadeler yer alıyor:

“Azîz kardeşlerim! "Haremeyn-i Şerifeynin Vehhâbilerin eline geçmesi ve onların, eâzım-ı İslâmın türbeleri hakkındaki tahripkârâne hürmetsizliği ne hikmete mebnîdir?"  diye suâl ediyorsunuz. 

Elcevap: (...) 4. NÜKTE: Esbap tahtında vücuda gelen hâdiseler, o esbâ­bın hâlis malı değil. Belki, asıl o hâdisenin hakiki sahibi kaderdir. Kader ise, hikmet-i İlâhiye ile hükmeder. Ehl-i Sün­net, bir sû-i hareketiyle kadere fetvâ vermiş ki, Vehhâbileri Ehl-i Sünnete taslît etmiş. ...Kader-i İlâhî, üç sebebe binâen adâlet eder.

Birincisi:...Ziyaret-i kubûr ve makberistana hürmet-i şer’iye sû-i isti­mâl edildi; gayr-i meşrû hâdiseler zuhura geldi. Husûsan evliyâların makberlerine karşı hürmet ise, mânâ-yı harfî cihetiyle kalmadı, mânâ-yı ismî derecesine çıktı...  İşte bu müfritâne hâl, kadere fetvâ verdi ki, o muharribi onlara musallat etsin. Fakat...

İkincisi: Şu asırda maddî fikir galebe çalmış. Es­bâb-ı zâhiriye, hakîki telâkkî ediliyor. İnsanlar es­bâba yapışıyor. Eğer esbâb-ı zâhiriye bir ayna hükmünden çıkıp nazar-ı dikkati kendisine cel­betse, Tevhîd-i hakîkiye münâfi olur. Şu gafil maddî asırdaki insanlar, mütedeyyin de olsa, es­bâba fazla sarılmalarına hikmet-i şer’iye müsaade etmiyor. İşte buna binâen, evliyânın ve eâzım-ı İs­lâmiyenin türbelerine birer mukaddes ziyâret­gâh nazarıyla bakmak, o hikmet-i şer’iyeye şu zaman­da pek muvafık düşmediğinden, kader-i İlâhî onu tâdil etmek istedi ki, bunları musallat etti. (Age, s. 352)

***

@salihoglulatif: Büyük zatlara ait mezar yerlerinin meçhûl kalması onlara bir nâkise getirmediği gibi, türbelerinin büyütülüp abartılarak adeta tapınak haline dönüştürülmesi de İslâmın ruhuna uygun düşmüyor.

Okunma Sayısı: 3138
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hasan Kar

    25.2.2015 21:51:43

    Önceki yorumumda ne demek istediğimin izahı: Yine Yeni Asya'da çıkan aşağıdaki bağlantıda Haydar'a Haydar diyor yazar..."Haydar Ağa" kokusu gelmiyor insanın burnuna... http://www.yeniasya.com.tr/mucahit-cakir/suleyman-sah-destani_322904

  • özkan satılmış

    25.2.2015 20:09:41

    Binler tebrik Latif Salihoğlu abiye hakikatli, isabetli, nefis bir yazı...

  • ali vefalı

    25.2.2015 19:20:28

    Sayın Üstadım, görüldüğü üzere bugünkü iktidar adamları, yandaşları, bilumum ulemalaarı üç adım sonralarını göremiyorlar. Bu siyasal islamcıların tamamı, 2012 yılının Ramazan Ayı içinde Esat'ın defterinin dürüleceğini, hatta bayram namazını Emeviyye Camiinde kılacaklarını gazetelinde yazdılar, televizyonlarında bağırarak anlattılar. Yani açıkcası Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan oldular. Milyonlarca gariban Suriyelinin yuvalarının dağılmasına sebebiyet verdiler. Allah Allah Suriyede milyonlarca, Türkiyede ise sayıları bir hayli fazla olan Nusayri Cemaatlerinden bile haberleri yoktu. Pekiyi bu kadar vahim hata ve cinayetlerin bir karşılığı olmayacakmı? Bizim elimizden ise, bu elim yanlışları eleştirmek, kabul etmemek geliyor. Ama Allahın, bunları daha başka, beklenmedeik umulmadık hezimetlerle yüzleştireceği kanısındayım.

  • Hasan Kar

    25.2.2015 18:53:07

    Haydar'a Haydar demek Nur Talebesinin şiarıdır.Haydar'a "Haydar Ağa" da demez, "Haydo" da demez...Bu çizgi sırat köprüsü gibidir...Kıldan ince kılıçtan keskincedir...Bu yazınızı okuyunca maalesef yazının özgül ağırlığı "Haydar Ağa"ya yakın..."Haydo" demeyelim derken "Haydar Ağa" demişsiniz aslında...

  • kamil dağıstanlı

    25.2.2015 17:22:40

    Sn. Salihoğlu; Hükümeti topa tutan falan yok. Ancak, ülkede iki başlı siyasi irade var. Birisi Aksaray Sultanlığı, diğeri ise, Çankaya Sadareti. Aksaray Sultanı, PYD'yi terör örgütü ilan ediyor. Çankaya Sadareti ise, PYD'nin gözetiminde nakl-i kuburu gerçekleştirdik ve onların gözetimindeki bir yere yerleştirdik diyor. Ayrıca günler öncesinden Taraf gazetesi naklin tiyosunu veriyor.Yalanlıyorlar. TBMM'de HDP milletvekili gündeme getiriyor. yalanlıyorlar. Böyle önemli bir mesele yangından mal kaçırırcasına yalanlanır mı? Herkes biliyor ki bir İŞID tehlikesi var ve Musul Konsolosluğundaki gibi askerlerimizi rehin alma söz konusu. Bu mesele muhalefetin de katkılarıyla Türk kamuoyuna makul bir şekilde izah edilir. Halkımız da bunu makul karşılardı. Ama maalesef hem Aksaray Sultanı, hem de Çankaya Sadareti meydanlarda bangır bangır bu kanun (Polis Devleti Kanunu) çıkacak diye bağırıyorlar. Böyle Hitler-vari uygulamaları getirmek isteyenleri topa hakkımız olsa gerek.

  • Hüseyin İLHAN

    25.2.2015 17:01:03

    Latif ağabey maşaallah hakkaniyetli ve RİSALEİ NUR a has talebenin basiret,feraseti ile adaletli yazılarınızın birinede olsa tebrik aldığınız için tebrik edenide tebrik ederim.

  • çavdari

    25.2.2015 16:12:11

    Şimdi sizi tebrik ediyorum, hakkaniyetli bir yazı olmuş. Keşke nakli kubur Türkiye toprağına olsaydı ama bu sefer de milliyetçi cenah tutup "toprağımızı terör örgütüne teslim ettiniz" laflarını sıralayacaktı, zaten şimdi de yapıyorlar, hem CHP hem MHP. En azından sınıra yakın, DAEŞ tehdidi eski yer gibi değil. selamlar.

  • Garib Doğu

    25.2.2015 12:52:06

    İşte ifrat ile tefritten uzak,dengeli,ölçülü yazılardan bir tanesi...Orta yol.İstikamet.İçtima-i ve siyasi ayar. His ve düşünce balansı, sağlam köprü... Tebrikler.

  • Yahya Yıldız

    25.2.2015 09:21:27

    Hakkaniyetli ve ufuk açıcı...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı