Muhakemât isimli eserin muhtelif makalelerinde, mübalâğanın (abartının) yıkıcı, bozguncu, ihtilâlci, dengeyi tahrip edici olduğu anlatılır.
İlgili bahislerde, iman ve İslâmiyet hakikatlerinin—bilâ teşbih—madenlere benzediği, madenlerin de çeşitlilik arz ettiği, bu çeşitliliğin ise, hayatın dengesiyle muazzam bir uyum sağladığı, gayet veciz şekilde ifade ediliyor.
Meselâ, Yedinci Muhaddeme’de şu ifadeler yer alıyor: “Ey muhatap efendi! Bazan bürhanın hizmetini temsil de görüyor. Öyleyse, bak: Nasıl elmas, altın, gümüş, rasas, hadid, ilh. herbirinin birer kıymet ve hâsiyet-i mahsusası vardır ve mütehaliftir. Öyle de, dinin makasıdı, kıymet ve edillece mütefavittir. Birinin yeri hayal olsa, ötekinin vicdandır. Beriki, sırrın sırrındadır...”
Aynı bahiste, hak olan bir şeyin mübalâğa, mücazefe, müzayede gibi gösterişe, riyakârlığa, yaranmacılığa götüren şeylere hiç ihtiyacı olmadığı gerçeği bilhassa hatırlatılıyor.
Fakat, buna rağmen yine de bazı kimselerin kendini tutamayıp daha çok ilgi toplamak, daha fazla dikkat çekmek adına ahmakçasına mübalâğaya tenezzül ile tevessül ettiği hususu, lisân-ı teessüfle ifade ediliyor ve nihayetinde deniliyor ki:
“Şeriatın herbir hükmünde Şâri’in (şeriatı koyan Allah’ın) bir sikke-i itibarı vardır.... O hüküm, her şeyden müstağnîdir.
“Hem de, lâfız-perdâzâne ve mübalâğa-cûyâne ve ifrat-perverânelerin tezyin ve tasarruflarından bin derece müstağnîdir.
“Dikkat olunsun ki: Böyle mücazifler (hakkı örten cerbezeciler), nasihat ettikleri vakitte nazar-ı hakikatte ne derece çirkin oluyorlar! Ezcümle: Bunlardan birisi bir mecma-ı azîmde (kalabalık içinde) müskirattan tenfir (sarhoş edici şeylerden nefret ettirme) yolunda zecr-i şer’î (şeriatın ölçüsü) ile kanaat etmeden öyle birşey demiş ki, yazmasından ben hicap ettim; yazdıktan sonra çizdim.
“Ey herif! Bu sözlerinde şeriata adavet ediyorsun. Faraza sadîk olsan, sadîk-ı ahmak olursun. Adüvvü’d-dînden (din düşmanından) daha muzırsın.” (Age, s. 29)
Asıl hedef dikkat çekmek ise...
Bazı dengesizler için önemli olan ilgi toplamak, dikkatleri çekmektir.
Asıl maksat bu olunca, ölçü, denge, muvazene, edep, haya diye bir meziyet kalmaz. Başlangıçta bunlar varsa da, “Taviz tavizi getirir” kaidesince, zamanla yok olup giderler.
Evet, asıl maksat dikkat çekmek olunca, tavizkârlıkta sınır tanımazlık, bu da çekinmezlik, utamazlık gayyasına doğru götürür.
Asıl maksat, etkileyerek dikkat çekmek olunca, kimileri insanları duygulandırıp ağlatarak iş görmeyi meslek edinir.
Asıl gaye, tesir etmek için ilgi çekmek, dikkatleri canlı tutmak noktası olunca, kimileri de insanların hislerini coşturup güldürerek, yahut türlü komiklikleri sergileyerek piyasada tutunmaya canhıraş çalışır.
Nihayet, asıl hedef ilgi çekmek veya dikkatleri diri tutmak olunca, piyasadaki aktörler de cerbezede, mübalâğada, duygusallıkta birbiriyle yarışa girmeye ve bu sûretle şer’î dengeleri dahi—bilerek yahut bilmeyerek—altüst etmeye yeltenirler.
Yani, gitgide “dinde olmayan” bir şeyi “sanki dinde varmış gibi” göstermeye tevessül ederek, aslında “din düşmanından beter” sakıncalara ve o “kudsî fabrika”yı da hercümerc edecek şekilde ciddi zararlara sebebiyet vermeye başlarlar.
Oysa, “Hayrul-umur-u evsatuha” diye bir orta yol var önümüzde.
Bu sebeple, ifrata yahut tefrite gitmeye hiç hacet yok.
Bir derste, bir sohbette yerine göre gülünür-tebessüm edilir, yerine göre hüzünlenip ağlanır da.
Ne var ki, bilumum imanî ders ve sohbetlerde daha çok düşünmeli, tefekkür etmeli, aklî muhakemeyi çalıştırmalı.
Çünkü, Kur’ân-ı Azimü’ş-Şân, bize bu dersi ve bu ölçüyü veriyor:
Efelâ ya’kilûn;
Efelâ yetefekkerun;
Efelâ yetezekkerun;
Efelâ yetedebberun;
Efelâ .....................
***
ZİYARET NOTLARI
Yeni ve kadim okuyucularla muhabbet
Hafta sonu günlerimizi Tekirdağ ve Lüleburgaz’daki okuyucularımızla geçirdik. Onlarla muhabbet dolu anlar geçirdik, unutulmaz hatıralar yaşadık.
Yeni Asya’nın kırk yıllık kadim okuyucuları ile kırk aylık ve hatta kırk günlük yeni okuyucularını bir arada görmek, bizi ayrıca memnun ve mesrûr eyledi.
Hele o kadim okuyucular yok mu? Emin olun, onlarla vedâlaştıktan hemen sonra, tekrar gidip onları ziyaret etme arzusu, iştiyakı doğdu içimize.
Düşünün ki, tâ yıllar öncesinden yazmış olduğumuz yazıların konusunu unutmamışlar. Anında hatırlayıp, ayrıntılarını bile bizimle paylaşabiliyorlar.
Cidden, ziyadesiyle duygulandık.
* * *
Bulunduğumuz yere çevre mahallerden de gelenler oldu. Onlarla da hasretle kucaklaşıp feyizli vakitler geçirdik.
Cevval, fedakâr genç kardeşlerimizin hizmetlerde koşturması, anlatılan konulara dikkat kesilmesi, hiç sıkılmadan saatlerce süren sohbetleri can kulağıyla takip etmesi, gelecek adına bizi ayrıca ümitlendirdi.
Bu tür seyahat ve ziyaretlerde bedenen yorulsak da, kalben, ruhen, fikren teneffüs edip rahatlıyor, karşılıklı olarak şevk buluyor ve büyük moral takviyesi alıyoruz.
Bilvesile, buradan duyurmuş olalım: Bu hafta sonu Eskişehir’deyiz; ardından Erzurum ve bu ayın son haftasında inşaallah Kırklareli’nde olmayı plânlıyoruz.
***
@salihoglulatif: Kur’ânımız, bizleri ağlamak-gülmekten çok, düşünmeye, tefekkür etmeye, tedbir almaya, aklî muhakemede bulunmaya sevk ediyor.