Tam 46 sene müddetle saltanat süren Kànunî Sultan Süleyman, Zigetvar Seferi’nde iken, 30 Eylül 1566’da rahmet-i Rahmân’a vâsıl oldu.
Hem öyle bir saltanat ki, o devirde ne rakibi var, ne de emsâli: Adriyatik Denizi’nden Çin Seddi’ne kadar uzanan ve neredeyse üzerinde güneş batmayan muazzam Osmanlı Saltanatı...
İşte, bu eşsiz-benzersiz devletin yarım asra yakın süreyle başında bulunması hasebiyle, Sultan Süleyman adına darb-ı meseller söylenmiş, çokça övgüler düzülmüş, pekçok şarkı-türkü yakılmış:
Hümâ kuşu yere düştü ölmedi;
Dünya Sultan Süleyman'a kalmadı
Dedim yâre gidem, nasip olmadı;
Ağlama gözlerim, Mevlâ kerimdir.
* * *
Tarihin ender görülen tevâfuklarından biri, Kànunî Sultan Süleyman ile oğlu Sultan II. Selim'in tahta çıkış (cülûs) hadiselerinde karşımıza çıkıyor.
Biri Süleymaniye Camii ve külliyesini, diğeri ise Selimiye Camii ve külliyesini inşa ettiren baba ve oğul, tam 46 yıl fâsıla ile aynı gün, yani 30 Eylül günü Osmanlı tahtına cülûs eylediler.
Baba sultan 1520 yılı, oğul sultan ise 1566 yılının 30 Eylülünde, yapılan resmî törenle Osmanlı Devleti’nin başına geçti.
Baba-oğul tevâfukları
Evet, bir rekora imza atarak, kesintisiz şekilde 46 yıl saltanat süren Kànunî Sultan Süleyman ile “Sarı Selim” ismiyle şöhret bulan oğlu Sultan II. Selim'in resmî merasimle tahta çıkışları, ne gariptir ki 30 Eylül günlerine tevâfuk ediyor: Baba için, 1520 yılı Eylül’ün son gününde; oğul için ise, 1566 yılı Eylül’ün son gününde “Cülûs Merasimi” yapıldı.
Yani, ölüm günleri farklı olmakla beraber, Osmanlı tahtına geçiş günleri tam tamına aynı oldu.
Gizli tutulan ölüm
1566 senesinin 6/7 Eylül gecesi, Zigetvar'da top sesleri arasında hayata gözlerini yuman Sultan Süleyman'ın vefat haberi gizli tutulmuştur. Zira, Viyana yolu üzerindeki Zigetvar Kalesi, Padişahın komutasındaki Osmanlı kuvvetleri tarafından kuşatılmış olup, nihaî fetih ân meselesiydi.
Nitekim, Sultan Süleyman, tam da o esnada, yani Zigetvar'ın fethinden bir gün önce, hasta yatağında vefat etti.
Vefat hadisesi, haliyle—şevk kırılmasın diye—hem ordudan, hem de halktan gizlendi.
Dahası, gerek Zigetvar'dan yola çıkarılan cenaze, gerekse o esnada Afyon - Kütahya taraflarında (Sincanlı Sahrâsı) bulunan Şehzâde Selim İstanbul'a vâsıl olana kadar da, bu gizlilik hali büyük ölçüde muhafaza edildi.
Haliyle, bu da haftalar sürdü.
Hürrem Sultan’ın oğlu Şehzâde Selim'in cülûsu, nihayet Eylül ayı sonunda ancak mümkün olabildi.
Sarı Selim, Kànunî'nin hayattaki tek oğluydu. Diğerleri, erken yaşta vefat etmişlerdi.
* * *
Kànunî Sultan Süleyman’dan sonra, pek mühim sayılan bir gelenek de inkıtaa uğramış oldu: Ordunun başında, sefere katılma geleneği....
Evet, Kànunî’nin yerine geçen oğlu Sultan II. Selim devrinde, seferler, savaşlar ve bilhassa fetihler bakımından, Osmanlı tarihinin adeta bir dönüm noktası yaşandı.
Her ne kadar Kıbrıs Adası’nın fethi bu dönemde gerçekleşmiş ise de, Sarı Selim, ordunun başında olarak Kıbrıs’a gitmediği gibi, başka herhangi sefere katılmış da değil... Daha da kötüsü, Osmanlı tarihinde ilk kez tanık olunan bu "bilfiil sefere katılmama" tutumu, adeta bir alışkanlık, yahut bir mâzeret haline dönüştü... Hani, Sultan IV. Murad (1623-40) ile Sultan III. Mustafa'yı (1695-1703) istisna tutarsak, diğerlerinin neredeyse bütün hayatı saltanat merkezinde, hatta kafes arkasında geçti.
Bu arada, sefere katılmamakla birlikte, İstanbul dışına çıkan, Kahire'ye giden ve bazı Avrupa ülkelerinde seyahatta bulunan Sultan Abdülaziz'in durumu da bir istisnâ teşkil ediyor.
Tarihe geçen sözler...
Son olarak, Kànunî Sultan Süleyman'ın "Muhibbî" mahlâsıyla kaleme aldığı o dillere destân olmuş birkaç beyitini sunalım.
Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdır
Olmaya baht û saadet dünyada vahdet gibi
Ko bu îş û işreti, çünkim fenâdur âkıbet,
Yâr-ı bâkî ister isen, olmaya tâat gibi.
Olsa kumlar sayısınca ömrüne haddûaded
Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir saat gibi.
Ger huzur bulmak dilersen ey Muhibbî fâriğ ol
Olmaya vahdet cihanda kûşe-i uzlet gibi.
***
@salihoglulatif:
Fert, dâhi de olsa, cemaatin ferd-i mânevîsine karşı sivrisinek kadar kalır. (Bediüzzaman; Sünûhât)
* * *
Bu zamanda, şahıslar cilâlanıp vitrine çıkarıldıkça, ilim-fikir-idrak-muhakeme işportaya düşürülmüş olur.