"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Söyledik, ama dinletemedik

M. Latif SALİHOĞLU
16 Eylül 2015, Çarşamba
Bundan tam dört sene evvel bugün (16 Eylül 2011) bu köşede PKK-Devlet münasebetleri hakkında bir yazı yazdık.

“Gizli görüşme iddiaları” üzerine yazdığımız bu yazıda, üzerimize düşeni hakkıyla yapmanın vicdânî huzurunu yaşıyoruz. Bizi rahatsız eden husus ise, vaktiyle söylediklerimizi muhataplara bir türlü dinlettirememek ve bunun neticesi olarak hep birlikte kahır ve azap yüklü hadiselere mükerrer sûrette mâruz kalmak.

Sözü fazla uzatmadan, bugün haklılığımızı daha bâriz şekilde yansıtan 4 yıl önceki o yazının geniş bir özetini ibret nazarlarına takdim ediyoruz.

Gizli görüşme iddiaları üzerine 

Hukuk ve nizam içinde işleyen/işlemesi gereken bir devlet, işi gücü kan dökmek olan bir terör örgütüyle gizli görüşmeler yapar mı? 

Normalde yapmaz ve yapmaması lâzım. Çünkü: Devlet, açıkça belirlenen kànunlar çerçevesinde hareket eder, terör örgütünü muhatap almaz ve teröristlerle oturup pazarlık yapmaz.

Normalde öyle değil mi? Dahası, bugüne kadar yapılan resmî beyanların tamamı bu yönde değil mi?

Ne var ki, bu hususta normal değil, anormal bir durumla karşı karşıyayız.

İnternete sızan ve yetkili merciler tarafından yalanlanmayan ses kayıtlarına göre, MİT görevlisi ile PKK yetkilisi Oslo'da görüşüp konuşmuşlar.

Konuşmaların muhtevasında, mantığa aykırı, vicdanları inciten, yahut kànunen suç teşkil eden sözcükler yer almıyor. Yani, "esas"ta herhangi bir sakınca görünmüyor.

Peki, ya "usûl"e ne demek lâzım?

Öyle ya, meselenin bir esas, bir de usûl tarafı var. Elbet, bunların ikisi de önemli; ancak, yine de "usûl" önce gelir. 

Ne demiş büyüklerimiz: "Esasa giden yol, usûlden geçer." Kezâ: "Maksada vâsıl oluş, usûle riâyet edişle mümkün."

O halde, burada da esası değil, usûlü konuşmak, tartışmak icap ediyor.

Yani, MİT mensubu ile PKK temsilcisi arasında geçtiği söylenen konuşmanın mahiyeti değil, bu iki zıt tarafın gizlice görüşmelerinin doğru olup olmadığı, bunun devlet ciddiyetiyle bağdaşıp bağdaşmadığı hususu önemli ve öncelikli meseledir.

Siz bu hususu çiğnedikten ve bu mühim noktayı es geçtikten sonra, artık istediğiniz kadar lâf salatası yapın, dilediğiniz kadar yorum ve değerlendirmede bulunun; hak ve hakikat nazarında bunun hiçbir değeri kalmaz. Zira, devlet ciddiyeti, kànunsuzluğa cevaz vermez. Kezâ, kuvvet kànunda olmalı ve kànun hâkimiyeti devletin bütün kurum ve kuruluşları üzerinde bihakkın tesis edilmeli.

Peki, iddia edilen söz konusu görüşme yönteminin mevcut kànunlarda yeri var mı? Vardır diyen, öncelikle bunu göstermeli, ondan sonra fikir yürütmeye kalkışmalı.

Medyaya bakıyoruz, maşallah ahkâm kesen kesene... Meselenin usûl, metot, yöntem tarafıyla pek ilgilenen yok. Daha çok hükûmet eksenli zıt yaklaşımlar ön plana çıkmış görünüyor.

Bir taraf, pürheves "hükûmeti yakacak skandal" şeklinde hadiseye bakarak bir nevî taarruza geçiyor. 

Diğer taraf ise, tam bir "hükûmet avukatı" edâsıyla şu tarz bir savunmaya geçiyor: "Evet devlet görüşüyor, ne var bunda? Ülkenin menfaati için, terörist dahil herkesle görüşülebilir. Akan kanı durdurmak, dağa çıkmanın önüne geçmek, kardeş kavgasını önlemek için PKK mensuplarıyla da pekâlâ görüşülebilir..."

Evet, ortaya konan tepkiler böyledir ve aynı minval üzere de gidiyor. Oysa, burada ve esasında her meselede öncelikle usûl/yöntem üzerinde durmak gerekiyor. Aksi halde, herkes her birim kendince bir yöntem belirler, ona göre hareket eder ve bu hareketine meşrûiyet kılıfı giydirerek kendini mâzur bilir: Yakın tarihimiz "Canım, ben herşeyi devlet için, millet menfaati için yapıyorum" anlayışının işlediği, yahut sebebiyet verdiği rüşvet, yolsuzluk, cinayet ve rezalet örnekleriyle doludur.

Zira "devlet için, millet için..." teranesiyle, hukuk ve kànun nizamı dışına çıkılarak yapılan her iş, her şey sûistimale açıktır. Dahası, şimdiye kadar alabildiğine sûistimal edilegelmiştir. Tâ 1923'ten bu yana işlenen fâili meçhûl binlerce cinayet hadisesi, söz konusu sûistimalin en bâriz bir göstergesi.

Terör örgütü lâftan anlar mı?

MİT-PKK ve asker-PKK görüşmeleriyle ilgili iddialar, sadece bugün değil, geçmişte, hatta örgütün tâ kuruluş safhasıyla ilgili olarak da hep ortaya atılageldi. Üstelik, şimdiye kadar kimse çıkıp da bu iddiaları reddetmedi, yalanlama cihetine gitmedi.

Bu durum, haliyle "Görüşme yapılıyor" şeklindeki iddialara kuvvet veriyor. İş bununla sınırlı kalsa iyi. Düşündürücü olan, bu kapalı devre görüşmelerin bugüne kadar hangi muhtevada ve ne yönde seyrettiği hususudur.

İllegal örgüt PKK'nın kuruluşunun üzerinden otuz yıldan fazla bir zaman geçti; keza, otuz binden fazla mâsum insan öldürüldü. Ölüm kusan terör çarkı işlemeye devam ediyor.

Bu durum açıkça gösteriyor ki: Ankara'da, Bekaa'da, İmralı'da, Oslo'da, şurada-burada var sayılan "gizli görüşmeler"in vatana, millete hiçbir faydası dokunmamış. Benzer görüşmelerin bundan sonra da fayda vereceği ihtimali zayıf. Bunun sebep ve gerekçesini şöylece sıralamak mümkün:

1) Bu örgütün asıl gayesi ile görünürdeki amacı aynı değildir, birbirinden tamamen farklıdır. Zahirde, Kürt halkı için mücadele veriyor. Gerçekte ise, karanlık odakların ve başka menfaatlerin taşeronluğunu yapıyor.

2) Bu örgüt, sadece kan dökmek, sadece can ve mal yakmak için kurdurulmuş olup, yine aynı maksatla destek görmektedir. Dolayısıyla, bu örgütün başkalaşması, yahut başka türlü hareket etmesi söz konusu bile değil. Kendisine biçilen rolü oynamak zorunda.

3) Örgüt bünyesinde inisiyatif Öcalan, ya da lider kadrosundaki bir başka şahısta değil. Zahirde öyle görünüyor, gerçekte ise onları da başkası yönetiyor. Yani, ipler başkasının elinde.

4) Bir devlet biriminin terör örgütü mensuplarıyla görüşüp konuşması beyhudedir. Zira, bu örgüt lâftan anlamaz, söz dinlemez, dolayısıyla konuşmaların tesiriyle hareket etmez. 

5) Devletin ilgili birimleri, şayet bir görüşme konuşma cihetine gidecekse, örgütün lider kadrosunda görünen taşeronlarla değil, öncelikle bu örgüte lojistik destek sağlayan hariçteki kuvvetleri, Türkiye üzerinden eroin sevkiyatı yaptıran uyuşturucu baronlarını, insan kanıyla beslenen silâh tâcirlerini, örgüte içerden bilgi sızdıran ikiyüzlü münafıkları, bilhassa kardeş kanını ekmek teknesi olarak gören ırkçı zalimleri tesbit edip bulmalı ve onlarla anladıkları dilden konuşma cihetine gitmeli.

Devlet, en nihayet kendisi de işlediği hataları telâfi etmeli, özellikle her yönüyle alerji uyandıran resmî “Kemalist-Türkçü” ideolojonin sıkletinden, tortusundan kurtulmaya çalışmalı.

Öncelikle bunlar yapılır ve en güvenilir meşrû adresin hür Meclis olduğu idrak edilirse, şüphesiz ölüm makinasının çarkları da gevşemeye başlar.

Hâsıl-ı kelâm

Bilindiği gibi, hükümet tarafından iki sene evvel bir "Kürt açılımı" sayfası açıldı. Yer yer, adeta seferberlik derecesinde gayret de gösterildi.

Ne var ki, iyi niyetle başlatılan bu "açılım seferberliği", terör örgütünün muhatap alındığı alanlarda tam bir fiyasko ile neticelendi.

Pek yakın zamanda yaşanan bu ibret tablosu da gösteriyor ki, terör örgütünü muhatap almanın hiçbir faydası yok. Bu örgüt, karakteristik özellikleri itibariyle söz dinlemez ve lâftan anlamaz bir yapıya sahiptir.

Doğrusu, bizdeki "etnik terör" kılıklı bu örgüte karşı silâhlı tedbir tek başına çare değildir. Şüphesiz, bu da lâzımdır; dünyada hiçbir devlet, eline silâh alanlara eyvallah demez; lâkin, yukarıda sıraladığımız tedbirler paketi daha önceliklidir ve bunlar elzem derecesinde görünüyor.

Günümüz dünyasında asıl maharet, muarızlarınızı öldürmeden, yahut ölümleri asgarî seviyeye indirerek sıkıntıyı giderecek bir hâl çaresini bulabilmektir.

Okunma Sayısı: 3606
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Lut Kapısı

    16.9.2015 05:28:35

    Oslo ve Roma büyük tarihi hatalardan ikisi. Din düsmani PKK ile Oslo'da, Islam ve Müslüman düsmani Israil ile Roma'da gizli görüsmeler olmamaliydi Anadoludaki sehitler ve halka ve vatana PKK tarafindan verilen zararlar ve Mescid-i Aksa, Filistin Israil ile gizli kapakli görüsmelerle zulümlerine gösterilen RIZA ecdadimizin kemiklerini bizim vicdanlarimizi sizlatmaktadir. Utanc verici zillet!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı