Bundan sonra, daha ülkenin ciddi hiçbir sorununu çözemezler. Çünkü, bizâtihi kendileri çözülmesi gereken bir “sorun” haline geldiler.
İşte size bunun inkâr edilmez delilleri ve açık, bâriz bazı örnekleri...
“Ben söylemiştim” saplantısı
Özellikle son bir sene içinde dillerine pelesenk ettikleri sloganik bazı cümlelerin, saftirik vatandaşların ağzında nasıl bir şekil aldığını şöyle bir hatırlayalım:
“Adam haklı kardeşim! Seçimde çıkıp söyledi ‘Biz Başkanlık Sistemine geçmek istiyoruz’ diye...”
“Adam haklı birader! Referandum kampanyasında çıkıp açık açık söyledi ‘Ben farklıyım, ben yan gelip yatmam, ben her konuda yine çıkıp konuşurum...’ diye.”
“Bence adam çok haklı. Çünkü, referandumda çıkıp bağıra bağıra şunları söyledi: ‘Ben tarafsız olmam. Ben milletimin tarafıyım. Neyin zararlı, neyin faydalı olduğunu milletime çıkıp söylerim.”
Nitekim, çıkıp söylüyor. Öyle ki, kimlerin yerli ve millî olup olmadığını, Meclis’e kimlerin girip kimlerin girmemesi gerektiğini bile direkman söylüyor.
Dahası, Meclis’e girmek için Anayasa ve kànunlar izin verse, yahut Yüksek Seçim Kurulu kabul etse bile, yine de bazı milletvekillerinin asla yerli ve millî olamayacağını çıkıp bangır bangır söylüyor.
Yani, Anayasa ve kànunlar ne derse desin, ne söylerse söylesin, saftirik seçmenin gözünde bunların hiçbir ehemmiyeti yok. Tek önemli olan “Canım, adam çıkıp meydanlarda açıkça söylemişti bütün bu yapacaklarını.”
Birader, ne söylemişti?
“Ben farklıyım. Ben öncekiler gibi olmam. Ben yan gelip yatmam. Ben her şeyi çıkıp konuşurum. Ben Başkanlık Sistemini istiyorum. Ben partili cumhurbaşkanlığından yanayım. Ben seçim zamanında da çıkıp konuşurum. Kimseye de hesap vermek durumunda değilim. Beni ona göre seçin...” demişti.
Demek ki, seçim atmosferinde söylenen sözler, bazı vatandaşların nazarında kànunlardan üstündür. Anayasa ve YSK bile hak getire...
Oysa, bu bir saplantıdır. Bir tür siyasî marazdır. Örnek ve emsal teşkil etmesi halinde ise, ülkeyi kaosa sürükleyecek bir içtimaî zehirdir.
Şayet, sorun çözme mevkiinde bulunanlar bunu yapıyor, söylüyor ve aynı mantıkla gitmekte ısrarlı davranıyorlarsa, bu, bizâtihi kendilerinin artık ciddî bir sorun haline geldiğinin zâhir bir ispatı olur.
Yani, ülkeyi yönetenler çıkıp ikide bir “Ben demiştim ama” saplantısı ile amel etmeye kalkışırsa, bizâtihi kendileri ülkeyi yönetilemez bir cendereye sürüklemiş olurlar.
İşte, bu saplantı marazının tetikleme ile yol açacağı reaksiyonel gelişmelere dair bazı misâller.
“Ben de seylemiştim”ciler
Ülkeyi yönetenler, köklü veya radikal bir değişikliğe gitmeden önce, başta Anayasa olmak üzere diğer uyum yasalarını ona göre değiştirmeleri ve yeni bir düzenleme yapmaları gerekir.
Bunu yapmadan/yapamadan ve yeni bir kànunî düzenlemeye gitmeden, sadece seçim meydanlarında çıkıp “Bakın, ben şöyleyim-böyleyim. Ben şunları şunları yapmak istiyorum, haberiniz olsun” demesinin bir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Dolayısıyla, kànuna aykırı nutuklar, beyanlar, vaatler ciddiye alınamaz. Ciddiye alınırsa şayet, bu, tamamen keyfî muamelelere yol açar; bunun da neticesi kaos ve kargaşa olur.
Seçimden sonra, çıkıp bu tarz keyfî muamelene “Ben seçimde söylemiştim ama” kılıfını geçirmeye çalışırsan eğer, bu yaptığın şey, hiç şüphe yok ki, başka saplantıları tetikler ve bambaşka keyfilikleri beraberinde getirir. Meselâ, şöyle ki:
Türkiye’de seçimlere giren komünist fikirli TKP’den tutun şeriatı savunan HÜDAPAR’a kadar birbirinden çok farklı, hatta taban tabana zıt görüşlere sahip partiler var.
Diyelim ki, TKP’li bir belediye başkanı seçimi kazandı. Mazbatasını aldı ve başkanlık koltuğuna oturduktan sonra şöyle bir beyanat patlattı: “Ben komünistim, buraya da komünizmi getirmek istiyorum.”
Sen de çıkıp “Bunu yapamazsın. Asla. Buna hakkın yok. Kànun da izin vermez. Senin haddine mi düşmüş!”
O da “Ben söylemiştim ama” mantığına göre çıkıp pişkin pişkin şunu söyleyebilir: “Arkadaş, ben bunu seçim kampanyasında söyledim. Halka vâdettim. Bunu yapmam lâzım.”
* * *
Bir diğer örnek, tem tersinden.
Diyelim ki, HÜDAPAR’lı bir belediye başkanı da seçim kampanyasında halka “Ben bu memlekette şeriat idaresi kurmak istiyorum” vâadinde bulunduğu için, aksî yöndeki kànunları hiçe sayarak bu meyanda bir uygulamanın içine girdi.
Sen karıştığın anda da “Yahu arkadaş! Ben halka bunu vâdettim; öyle oy aldım” dese, acaba “Ben söylemiştim ama” mantığına göre çıkıp ona ne diyebilirsin.
* * *
Çok daha yaygın örnek şudur: HDP’li belediye başkanları zaman zaman çıkıp “Öz Yönetim”, yahut “Demokratik Özerklik” gibi tabirler kullanarak, ayrılıkçı mesajlar veriyorlar.
Sen karıştığın anda da şu cevabı veriyorlar: “Biz seçim kampanyamızda bunları söyledik, halkımıza da bu yönde vaatlerde bulunduk.”
Acaba “Ben söylemiştim” mantığına göre, çıkıp bunlara ne diyeceksin? Daha doğrusu ne diyebilirsin?
Haa, demek ki bu işler, öyle “Ben demiştim”le olmuyor ve olamaz.
Her şeyin, evvelâ bir usûlü, âdâbı, erkânı, örfü, kànunu, nizâmı, yolu-yordamı var. Bütün bunları hiçe sayarak, müsbet ve hayırlı hiçbir yere varamazsın. Nitekim, varamadınız ve varamıyorsunuz.
Tıpkı, Suriye politikasında, Kıbrıs politikasında, “Başkanlık Sistemi” meselesinde, “Çözüm Süreci” meselesinde, yeni bir “Sivil Demokratik Anayasa” meselesinde, Eğitim Reformu ve Dershaneler meselesinde, Risâle-i Nur’un neşri meselesinde, vesâir meselelerde olduğu gibi...
Bunların tamamı için “Ben söylemiştim” mantığıyla hareket edip keyfice muamelelerde bulunduğunuz için, hiç birisinde sağlıklı ve iç açıcı bir neticeye varmış değilsiniz.
Esasen, bundan sonra hiç varamazsınız. Çünkü, artık bizâtihi kendiniz kronik bir sorun haline gelmiş durumdasınız.
@salihoglulatif: Seçim meydanlarında söylenen her sözü, keyfice uygulamaya koyamazsın. Uygulama, lâfa göre değil, kànuna-nizama uygun olmalı.