Genelde tüm insanlara, özelde mü’minlere karşı kin ve intikam duygusuyla hareket edilmez.
Bu hakikatin zıddına giden, gün gelir kendisi de aynı silâhın hedefi olur: “El-cezâü min-cinsi’l-amel” kàidesince...
Yıllardır, kullanmış olduğu aynı silâhın hedefi olan insanlarımızın, cemaatlerimizin hâl-i pür-melâlini teessüf ve teessürle müşahade ediyoruz.
Görünen ve anlaşılan o ki, bu uğursuz zincire yeni halkalar eklenecek.
Sıra son halkaya geldiğinde ise, korkarız ki Saddam’la birlikte takattan düşürülen Irak’ın âkıbetine dûçâr olunacak.
Zira, yaşadığımız coğrafyada Yahudi hâkimiyetine kafa tutabilecek, ona boyun eğmeyecek potansiyele sahip durumdaki ülkeler birer birer takattan düşürülmeye çalışılıyor.
Ne var ki, bu büyük hedefe doğru giderken, çıkartılan iç boğuşmalarla, öncelikle en güçlü durumda olanın düşmanları çoğaltılıp iyice bileylenmeye çalışılıyor.
Dolayısıyla, yapılacak son(raki) operasyonların niyet ve hedefini de önceden (şimdiden) bilmek, görmek lâzım ki, hazırlanan dehşetli tuzağa düşülmesin.
İşte, nihaî operasyonu şimdiden görebilmek için, mutlaka büyük resme bakmak ve iyi analiz etmek ve ona göre de tedbir almak gerekir.
Tâ ki, Irak, Suriye, Mısır, Libya gibi kardeş ülkelerin akıbetine düşmekten kendimizi muhafaza edebilelim.
Düşman çoğaltma taktikleri
Yakın tarihte Irak’ta tezgâhlanan oyunların hemen bütün halkaları gözler önünde. Nihaî hedefte, Saddam’ın işini bitirmek ve bölgedeki Yahudiler için tehdit teşkil eden Irak’ı bölmek vardı. (Ardından, sıra diğer güçlü ülkelere gelecekti ve nitekim geldi bile.)
Tezgâhlanan bu iş ve işlem için, öncelikle Saddam’ın saldırganlaştırılması ve bununla bağlantılı olarak düşmanlarının çoğaltılması gerekiyordu.
Hazırlanan plân, adım adım tatbike konuldu: İlâçla, yahut elektromanyetik kumanda sistemi ile kılcal damarlarına girilerek cesaret duygusu tahrik edilen “korkak” Saddam, sırasıyla Irak’ın güneyindeki Şiîlere, Humeyni liderliğindeki İran’a, Irak vatandaşı olan Kürtler (Halepçe katliâmı) ile Türkmenlere ve son olarak kendisi gibi Ehl-i Sünnetten olan Kuveyt’e saldırtılarak, kendi vatandaşlarıyla birlikte bütün komşuları ve dindaşları ona düşman edildi.
Sonunda, selâm verecek-selâm alacak dostu dahi kalmayan Saddam’a nihaî bir operasyon yapılarak işi bitirildi.
Saddam’ın bitirilmesi, aslında hiç önemli değildi, asıl mühim ve acıklı olan, koca Irak’ın bitik ve perişan bir hale getirilmesi, iki milyona yakın masum insanın canından edilmesi, milyonlarcasının birbiriyle çatıştırılarak işin içinden çıkılmaz bir hale getirilmesidir.
Hiç şüphe edilmesin ki, Türkiye Irak’tan ne kadar büyük ve stratejik öneme sahip bir durumda ise, Türkiye’ye karşı plânlanan senaryo da o derece vahşet ve dehşet ihtiva etmektedir.
Buna rağmen, yine de inanıyoruz ki, Türkiye, devlet tecrübesiyle ve bilhassa milletinin feraset ve basiretinin kuvvetiyle, hazırlanan gizli senaryoları bozacak ve plânları akim bırakacaktır.
Dehşetli fitnekârlara dikkat
Âhirzamanın en dehşetli fitnekârları olan her iki deccalin arkasında da Yahudi kuvveti var. Bu kuvvet, masumları ezmede, insanları birbirine kırdırmada ve bilhassa mü’minleri karşı karşıya getirip çatıştırmada aktif rol oynarlar.
Meselâ, Kanlı darbelere ve katliâmlı savaşlara zemin ve gerekçe hazırlamada; keza, Kürtlerle Türkleri, Türklerle Arapları, Araplarla Acemleri, Alevîlerle Sünnîleri birbirine düşürüp düşman etmede tarihte emsâli görülmemiş derecede büyük fitne kazanları kaynatırlar. Maksatlarına bu vesile ile ulaşmaya gayret ederler.
Şuurlu bir Müslüman, bu plânın farkında olup tezgâhlanan oyunlara gelmemeye âzamî derecede dikkatli davranmalı. Elinden geldiğince, bilhassa vatandaşlar ve mü’minler arasında yatıştırıcı roller oynamalı.
İktidar, esas oyunun farkında mı?
İktidar partisi, Türkiye üzerinde sinsice oynanan büyük nihaî oyunun farkında mı acaba? Pek sanmıyoruz.
Hükümete ve devlete karşı gayrı memnunları çoğaltmasına bakıldığında, esas oyunun ve nihaî operasyonun farkında olmadığı anlaşılıyor. Bu nokta üzerinde biraz durmakta fayda var.
Bu vatanda Türklük, Kürtlük, Alevîlik güdenlerin çoğu zaten gayrı memnun idiler. Hatalı iktidar politikaları ile var olan memnuniyetsizlik daha bir tırmanış gösterdi.
Ergenekon-Balyoz dâvâlarından yargılanıp bırakılanlar, kesinlikle daha da sertleşmiş durumda: “Bize karşı oynanan oyunda, tezgâhın iki ortağı vardı. Bunlar asla gözardı edilemez” diyorlar.
Bunlara ilâveten Gülenciler, Süleymancılar ve sair cemaatlerin de hedef tahtasında olduğu zaten gizli-açık emarelerle biliniyordu, şimdi alenen görünmeye başladı. Gruplarla, kliklerle, cemaat ve tarikatlerle, böyle öfkeli ve huşûnet içinde sürüp giderse, yakın zamanda iktidar partisinin samimî hiçbir dostu kalmayacak. Dostu azalan, düşmanı çoğalan bir yapının işini bitirmek pek kolay olur.
Bir partinin, yahut hükümetin gitmesinden çok, ülkenin maruz kalacağı tahribat ihtimali, bizi ve herkesi derinden derine düşünmeye sevk etmeli.
Öfke, devlete yakışmaz
Siz ne yaparsanız yapın, ne kadar tedbir alırsanız alın, yahut istediğiniz kadar irşadî telkinlerden bulunun, yine de toplum içindeki bazı fertlerin öfkelenmesine, tehevvüre kapılmasına, kin ve husûmet ateşiyle yanmasına, hareket etmesine mani olamazsınız... Fert bazındaki bu tür öfke halleri bir derece normal sayılsa da, aynı öfke halinin cemaatlere ve hükümetlere sirayet etmesi son derece yanlış ve bir o kadar da tehlikelidir.
Öfke, hiddet, kin, husûmet gibi haller, devlete, devlet adamlarına ve hâssaten adâlet dairesine hiç mi hiç yakışmaz.
İşporta tezgâhları fenâ kokuyor
Bu arada, kavgada ve cepheleşmede yer alan gazetecilerin, yazarların, fikir ve kanaat öncülerinin, en mahrem sayılacak meseleleri de işportaya düşürdüklerini teessüfle müşahade ediyoruz.
Tezgâhlar, çok fenâ kokuyor. Sergilenmeye çalışılan kirli çamaşırlar, yoldan geçenlerin bile burun duvarlarını sızlatıyor. Öyle ki, “Ben ateistim” diyen bazı kimseler bile dönüp “Yahu, inandığınız Allah’tan korkun. Bak, Cehenneme gideceksiniz” demekten alamıyor kendini.
İşte, bu gibi durumlarda bize düşen, zulme karşı dimdik durmakla beraber, mü’minler arasındaki düşmanlığa, kin ve adâvete taraf olmadan, daima yatıştırıcı olmaya, dolayısıyla körüklenen fitne ateşini söndürmeye vargücüyle gayret etmektir. Evet: “Mü’minlerde nifak ve şikak, kin ve adâvete sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset, hakikatçe ve hikmetçe ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı mâneviyece çirkin ve merduttur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir.” (BSN; Mektubat, Sayfa 253)
***
Twitter: Mü’minler arasındaki nifak, şikak, kin ve adâvet ateşini söndürmeye çalışmak, bilhassa günümüz itibariyle en mühim bir millî, vatanî ve insanî vecibe olsa gerektir.