"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siyasî Kürtlük ve Siyasî İslâmcılık (1)

M. Latif SALİHOĞLU
19 Mayıs 2017, Cuma
Türkiye’de sosyal kitleleri coşku ile kendine celp eden iki radikal cereyan var: Biri “siyasî Kürtlük”, diğeri ise “Siyasî İslâmcılık” cereyanı.

Özellikle Kürt kökenli seçmen kitlesi, bu iki cereyan arasında gel-gitler yapıyor; konjonktürel şartlara bağlı olarak yatay geçişlerde bulunuyor: Oy verdiği partinin ya “Kürtlük”, ya da “İslâmcılık” rengine bakıyor. Bu renklerin hangisi ağır basıyorsa, ekseriyetle oraya yöneliyor. Yıllardır genel durum böyle.

Oysa, bu durumun ve bu şekildeki yaklaşım tarzının Kürtlere de, dindarlara da bir faydası yoktur; şimdiye kadar olmamıştır ve olması da mümkün görünmüyor.

Zira, ülkede etkili durumdaki bir başka cereyan, hem Kürtleri, hem de İslâmcıları rahatlıkla kendi içlerinden bölebilir, parçalayabilir, dahası onları karşı karşıya getirip birbirine fenâ halde kırdırabilir.

Nitekim, tâ 31 Mart Vak’asından (1909), Kürt-Teâli Hareketinden (1918) ve özellikle Şeyh Said Hadisesi’nden beri (1925) böylesine vahim bir kısır döngünün sayısız örneklerine şahit olduk, oluyoruz.

Bu kısır döngünün bir yerde artık bitmesi ve son bulması gerekir.

Onun yerine ise, ortak payda mahiyetin hürriyet, adâlet ve meşrûtiyet (tam demokrasi) gibi değerlerin ikame edilmesi ve bunların üzerinde muazzam tahşidat yapılması icap eder. Aksi halde, her iki tarafta da içten içe kırılmalar, dökülmeler, daha da vahimi, işi “ecnebi müdahalesi”ne (veya himayesine) kadar götürecek dehşetli inşikak ve yıkıcı çatışmalar zincirleme sûrette devam edip gidecek ki, maazallah...

Din ve siyaset

Bediüzzaman Hazretleri’nin zındıklarla, dinsizlerle, komünistlerle, masonlarla, münafıklarla mücadelesi, daha ziyade iman-küfür ekseninde ve bilhassa “tahkiki iman esasları”nın izâhlı ispatı tarzında cereyan etti.

Siyasî mücadelesi ve doğrudan, hatta zaman zaman birebir meşguliyeti “dindar” kişi ve zümrelerle olmuştur: Gerek 1909’daki İttihad-ı Muhammedî Cemiyetini “siyasî parti arenası”na çevirmeye çalışanlara ve gerekse 1948’de Fevzi Paşa’nın etrafındaki dindar kişi ve grupların Millet Partisi’ni kurarak “dini siyasete alet etme” teşebbüslerine karşı derhal harekete geçmiş ve gayet etkili derslerle bu cereyanı “marjinal seviye”de tutmaya muvaffak olmuştur. (Derviş Vahdetî’ye ve Eşref Edib’e hitâben yazmış olduğu mektuplar.)

Evet, Üstad Bediüzzaman’ın Risâle-i Nur’daki siyasî ders ve irşadları hassâten Nur Talebeleri ve dindar dostlara yönelik iken, dine muhalif ve muarızlara karşı ise, öncelik ve özellikle imanî meselelerin izahı ve ispatı ile mücadele ve mukabelede bulunmuş.

Kürtler ve siyaset

Kürtlerin edebî, sosyal, kültürel ve medeniyet sahasında terakki etmelerini tavsiye ile onları teşvik eden Üstad Bediüzzaman, bilhassa ayrılmayı netice veren “politik bir güç” olarak ortaya çıkmalarına ise şiddetle muhalefet ediyor.

Bu noktada Kürtlere, hatta bazı eski talebelerine ders verirken, özetle şunları söylüyor: Osmanlı’dan ve Türkler’den ayrılmayın. Hürriyet ve meşrûtiyete birlikte çalışın. Müşterek hükûmet havuzunu temiz su ile doldurun. Aksi halde istibdat kuvvet bulur. İstibdattan, en çok siz zararlı çıkarsınız. Meşrûtiyeti esas alan Türkler’den size zarar gelmez. Gelse de, sinek ısırması kabilinden olur. Onlardan ayrılmakla, sinekten kaçarken yılanların, çiyanların, ejderhaların ağzına girersiniz.

Bu noktada, hem Türklere, hem de Kürtlere yönelik bir “içtimaî reçete” mahiyetinde Münâzarât’taki “İfâde-i Merâm”ında şu sosyolojik dersi verir: “Emin olunuz, biz Kürtler başkalara benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz ki, içtimaî hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neş’et eder.”

Yani, Kürtler, bin yıldır birlikte yaşadığı Türklerle birlik-beraberlik içinde kalarak ancak mesut olabilir. Esasında, saadetleri müşterektir. Biri ıztırap çekerken, diğeri rahat ve huzur içinde olmaz, olamaz.

Kürtler, hürriyet ve adâletin hakim olduğu demokratik bir cumhuriyet rejiminde rahatla yaşayabilir. Bunun dışındaki alternatiflerin ve arayışların tamamı, önceden hesap edilemeyecek derecede büyük risklerle ve pek ağır bedellerle doludur. Ki, Kemalist Türkçüler ile İslâmiyet düşmanı ecnebiler, yüz yıldır Kürtleri daima o pahalı yola doğru sürüklemek istiyor. Aman dikkat ve teenni...

(Devamı var)

***

@salihoglulatif:

Risâle-i Nur’da, dine muarız cereyanlara karşı, siyasetten ziyade “tahkiki iman esasları” ile mücadele ediliyor... Siyasî ve içtimaî dersler ise, ağırlıklı şekilde Nur Talebeleri  ile “dindar dostlar”a yöneliktir. Bilhassa Kürtlük ve İslâmiyet nâmına siyasete girilmesi zararlı ve sakıncalı görülüyor.

 

Okunma Sayısı: 4167
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ramazan Çalışan

    19.5.2017 12:56:19

    -Latif bey Kemalist Türkçülerin tarihcesi ve misyonları hakkında ,bizi kapsamlı olarak aydınlatacak bir yazı yazarsanız seviniriz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı