Salı günü toplanan ve yemin merasimi yapılan yeni Meclis, son derece renkli bir görüntü verdi.
Evet, yeni Meclis’te her renkten insanımızı görmek mümkün. Zira, içlerinde hemen her dinden ve her etnik kökenden milletvekili var.
Hatta, “Affedersiniz Ermeni bile” var. Hem de “kurucusu ve doğal lideri” Erdoğan olan partide...
Espri bir yana, son kırk-elli yılın belki de en renkli, en çok çeşitlilik arz eden bir Meclis tablosuyla karşı karşıyayız.
Bu tablo bazı kimselerin hoşuna gitmese de, bize göre demokrasi açısından büyük bir kazanım sayılır.
Meclis tablosunda bizim görebildiğimiz en büyük eksiklik, bu vatanda köklü hizmetlere damgasını vurmuş olan ‘Demokrat misyon’un yer almaması, temsil edilememesi.
İşte, buraya kadar sıralamış olduğumuz hususlar ve benzeri mahiyetteki diğer bazı noktalara istinaden, şöyle bir fikir ve kanaati izhar mümkün:
Türkiye’de demokrasi nisbî olarak güçlenmeye başladı ve daha da güçleneceği kuvvetle muhtemel.
Bunun yanı sıra, partiler ve geniş siyaset âlemi, yeni yeni alt-üst oluşlara gebe görünüyor.
Zira, özellikle son yıllarda din ve dindarlık üzerinden öyle azim hatalar yapıldı, öyle büyük günahlar işlendi ki, artık iş Gayretullaha dokunacak raddeye vardı.
İşte bu sebeple, birtakım siyasî alt-üst oluşlar artık kaçınılmaz hale geldi.
Henüz sahnede görünmeyen, ancak ilmî, fikrî ve bazı tecrübelere istinaden şimdiden hissedip olacağını kuvvetle tahmin ettiğimiz söz konusu siyasî dalgalanmalara sebebiyet veren icraatların bir kısmını aşağıdaki maddeler halinde sıralamaya çalışalım.
* * *
Türkiye’de hukuk normları ve adâlet mekânizması iğdiş edildi. Kànun hâkimiyetine dayanan güven büyük ölçüde zedelendi. Keyfî muamelelere tabi tutuldu. Hâkim ve savcıların yer yer eli kolu bağlandı. “Hukuk, bazıları için çok lâzım; ama kimileri için ise hiç gerekmez” zan ve şüphesi hasıl edildi.
Tarih boyunca hiçbir İslâm büyüğü adâletten kaçmamış, mahkeme önüne çıkmaktan imtina etmemiş. Hz. Ali ve Hz. Ömer’den tutun, tâ Sultan Selahaddin’e ve Sultan Fatih’e kadar, bütün devlet idarecileri çağrıldıkları mahkemeye gitmişler ve dâvâlı-dâvâcı oldukları (çoğu gayr-ı müslim) kişilerle eşit seviyede muhakeme olunmuşlardır.
Ne var ki, ülkemizde bilhassa son yıllarda bu meziyetten adeta eser kalmadı. İdareciler, muarız gördüğü kişi ve grupları kitleler halinde adliyeye sevk ederken, kendilerini büsbütün muaf tuttular.
Bu kabul edilmez durumun, artık Gayretullaha dokunacak seviyeye çıktığına inanıyoruz.
* * *
Adâlet mekanizmasında olduğu gibi, ihale kànunlarında da başdöndürücü değişiklikler yapıldı. Bu sistem, defalarca eğilip büküldü. Dahası, ihâle usûllerinde yapılan değişikliklerle, artık tarumar olmuş bu sisteme genellikle hep yakınlara ve yandaşlara yarayacak şekiller verilmeye çalışıldı.
Öyle ki, insanlara “Artık bu kadarı da olmaz” dedirtecek bir çılgınlık halini aldı.
* * *
Ülke sathında yapılan diğer bazı işlere gelince...
Dindar kişi çevreler, ne yazık ki dünyevîleştirilmeye çalışıldı.
Yolsuzluk, hortumlama ve rüşvet çarkı, adeta normal bir iş ve işleyiş haline getirildi.
Güya vicdanî rahatlık için, ayrıca fetvâcılardan birtakım fetvalar alınması cihetine gidildi.
Risâle-i Nur ciltleri ve Kur’ân mushafları, seçim meydanlarında kirli siyasetlere açıkça alet edildi.
Hiçbir inhisarı kabul etmeyen Nur Risâleleri, akla hayale gelmedik yöntemlerle Kemalist devletin tekeline sokulmaya çalışıldı.
“Havuz medyası” türünden maskaralıklar dindar ve muhafazakâr insanların sırtına adeta yafta gibi yapıştırılmış oldu.
Keyfice tayinler, nakiller, sürgünler, âdeta birer kıyıma dönüştü.
* * *
Dış politika da, yine fecaat üzerine fecaat yaşandı.
Hemen bütün komşularımızla aramız bozuldu.
Neredeyse bütün İslâm ülkeleriyle papaz olup kavgalı hale geldik.
İsrail günden güne kuvvetlenip palazlanırken, ona komşu olan bütün Müslüman topluluklar dehşet verici perişaniyetlerin içine doğru sürüklenmiş oldu.
İslâm dünyası, Birinci Cihan Harbinden bu yana hiç böyle sancılanmadı, hiç böyle bir perişaniyeti yaşamadı.
Adeta, hangi İslâm ülkesiyle temasa geçildiyse, oranın başına barut ve ateş yağmaya başladı.
İşte, bütün bu dahilî ve haricî gelişmelerde Türkiye’nin mühim bir rolü ve tesiri olduğu muhakkaktır.
Bize göre, Cenâb-ı Hak, daha fazlasına izin vermedi ve inşaallah vermeyecek.
Bu sebeple, Türkiye’de siyaset çalkalansa da, netice itibariyle hürriyet ve demokrasi Allah’ın izniyle güçlenecek diyoruz.
Velhâsıl, Türkiye iyiye doğru giderse, İslâm âleminin de bahtının acılacağına inanıyoruz.
@salihoglulatif: Biriken hata ve günahlar, hiç şüphesiz kefaret ister. İşte bu sebeple,Türkiye’de siyaset dalgalanacak, demokrasi ise güçlenecek diye ümit ediyoruz.