"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şiddete karşı devletten yana

M. Latif SALİHOĞLU
24 Aralık 2015, Perşembe
Masumlara zarar veren bir şiddet hareketi kimden ve nereden gelirse gelsin, onu yekten reddetmek, insanî, vicdanî bir vecibedir.

Bu tarz bir şiddete başvuran, ister fert, ister örgüt, veyahut devlet-hükûmet olsun, hiç fark etmez. Temel prensip, buna karşı gelmek olmalı.

Bu cümleden olarak, özellikle 1925’ten itibaren, bu mazlum milletin dinî ve örfî değerlerini ortadan kaldırmak için devletin kuvvetini hoyratça kullanan geçmiş totaliter hükûmetlerin icraatını da reddetmek ve en ağır şekilde eleştirmek durumunda olduğumuzun bilincindeyiz. Nitekim, bu tür eleştirileri her vesileyle yaptık, yapmaya devam ediyoruz.

Bununla beraber, geçmişte yapılmış zulüm ve haksızlıklara, bir başka zulüm ve haksızlıkla mukabele edilmemesi gerektiğini; yani, bir yanlışın bir başka yanlışla telâfi edilemeyeceğini; ayrıca, böylesi bir rövanşist muamelenin kimseye bir hayır getirmeyeceğini de herkesin gayet net bir şekilde bilmesi, hatta bunu ezber etmesi gerekiyor.

İşte, yıllardır milletimizin huzurunu bozan, yüzde doksan dokuz mâsum insana kan ve gözyaşı döktüren PKK ve taraftarları, hiç şüphe yok ki çokça önemsediğimiz bu bâriz gerçeğin tam tersine bir yolda gidiyor. 

Bunlar, adeta “dedelerin intikamını torunlardan almak” gibi azim ve insanlık dışı bir hatanın içine düşmüş, çıkamıyorlar. Dahası, çıkmak için de hiçbir ikazı dinlemiyorlar, hiçbir söze kulak asmıyorlar.

Bu durumda, ne yazık ki yapacak fazla bir şey kalmıyor.

Çata-çat devam edip giden kanlı boğuşmanın bitmemesinin, bir türlü sona ermemesinin en önemli sebebi budur.

Şüphesiz, yaşanan acıların aktüel bir diğer sebebi, devleti yönetenlerin zigzaglı politikaları, ciddiyetten ve samimiyetten uzak yaklaşımlarıdır. 

Bilhassa güven duygusunu zedeleyen bu med-cezirli politikalar, ateşe benzin dökmek kabilinden, ne yazık ki mevcut yangının daha da büyümesine ve geniş alana yayılmasına sebebiyet veriyor.

Herşeye rağmen müsbet hareket

Biz oldum olası, devletin ve hükûmetlerin Kürt politikasındaki hatalarıyla ve resmî ideolojinin sakatlıklarıyla mücadele edegeldik.

Aynı mücadelemiz, hukuk ve demokrasi zemininde bundan sonra da devam edip gidecek. Bundan kimsenin bir şüphesi olmasa gerek.

Bunun yanı sıra, rejimin sakatlıklarıyla yapılacak mücadelenin “menfî hareket”ten uzak ve mutlaka “müsbet hareket” dairesi içinde olması gerektiğini de her defasında dile getirdik. Bu tavrımızda, dün olduğu gibi bugün de herhangi bir sapma söz konusu değildir ve olamaz.

Çünkü, menfî hareketle, özellikle bu zamanda menfi olan fikri vurmuyor, vuramıyor. Vurma-kırma metodunun kurbanları, yüzde 99 oranında hep masum ve mazlûm kimseler oluyor.

İşte, son otuz senedir öldürülenlerin tablosu ortada. Bunların mutlak ekseriyeti, mecburiyet tahtında hizmet mahalline gidip vurulan öğretmen, polis, asker gibi emir altındaki Türk, Kürt, Arap kökenli mâsum vatandaşlardır.

Hatta, denilebilir ki, bunlar senin benim kardeşimizdir, dindaşımızdır, candaşımızdır...

Dolayısıyla, tetiğe bastığın anda, aslında kardeşini, candaşını vurmuş oluyorsun. Bir başka deyişle, baltayı dizine vurmuş oluyorsun ki, bununla hiçbir yere varamazsın.

O halde, sûreten zararlı, basamakları şüpheli ve neticesi daima akim kalmış ve kalmaya mahkûm olan bir yoldan dönmekten başka çare yok.

* * *

Şunu bir kez daha ifade edelim ki: Devletin memuru, ister istemez görev sahasına gitmeye mecburdur. Aynı şekilde, kendisine verilen emre de uymaktan başka çaresi yok.

Fakat, bir örgüt militanı, bazı zorlamalara rağmen, öncelikle örgüte katılmaya mecbur, mahkûm değil. Dolayısıyla, devlet memuru gibi silâh kullanmaya ve kanlı çatışmalara girmeye de mecbur değil.

Devlet cenahında ise, durum farklı. Dünyada hangi devlet olursa olsun, silâhlı bir örgüte eyvallah demez, ona karşı sessiz, mukabelesiz kalmaz. Aksini iddia eden, tarihten veya günümüz dünyasından bir tek örnek göstersin.

Devlet-hükümet, haklı ya da haksız, bu bir realitedir ve ayakta durduğu müddetçe, kànun dışı hareketlere göz yumamaz, onları serbest bırakamaz, “Hadi bakalım, istediğinizi yapın” diyemez.

Bu istisnasız gerçek karşısında, bir tek meşrû mücadele yolu kalıyor: Hukuk ve demokrasi zemininde, fikrî ve siyasî mücadele...

Şüphesiz, bunun da bazı engelleri, zorlukları var; fakat, kan ve şiddet metoduyla kıyaslanmayacak ölçüde daha insanî, daha medenî bir yoldur bu.

Son olarak, şunu da eklemek istiyoruz: Biz, fikren taraftar olmadığımız ve asla tasvip etmediğimiz siyasî veya ideolojik hareketlerin de hukuk içindeki serbestliğinden ve kendini savunma hakkından yanayız. 

Dolayısıyla, sadece kendimize demokrat, kendimize özgürlükçü olanlardan değiliz. Hiç tereddütsüz isteriz ki, her fikir ve görüş sahibi, rahatlıkla ve gayet serbest bir şekilde kendini ifade edebilsin, hakkını, hukukunu müsbet ve meşrû daire içinde kalarak savunabilsin. 

Bundan da asla bir rahatsızlık duymayız.

Nihayet, fikrine güvenen, dâvasına itimad eden kimse, farklı fikirlerin meydana çıkmasından veya birbiriyle çatışmasından asla korkmaz ve çekinmez. Korku ve çekingenlik, fikri zayıf, dâvâsı çürük olanların işidir. Esasen, böyle olduğu içindir ki, fikrine güvenmeyenler, çatışmayı daima kuvvet-şiddet arenasına taşımaya çalışırlar. Bunu da, bir gösterge mahiyetinde anlamak mümkün.

***

@salihoglulatif: 

Yerinde konuşmasını bilirsen eğer,

En usta cerbezeci, fikrini boğamaz.

Yerinde susmasını bilirsen eğer,

En azgın fitnekâr, uhuvvetini bozamaz.

Okunma Sayısı: 2881
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Garib Doğu

    24.12.2015 11:11:35

    İfrat ile tefritten uzak,müstakim bir yazı.Doğru tahliller ve hükümleri içeriyor.Haktan,hukuktan yana,şiddetin her türlüsüne hayır diyen,mücadelenin,hukuk zemininde ve müspet hareketle (Akıl,fikir ve ilimle)yapılması gerektiğini anlatan dengeli bir yazı.Haktan ve hukuktan ayrılmadan,bu müspet hareket ve mücadele tarzı ihtiyar edilse,ve bu çizgide ısrarlı olunsa,bunun dışına çıkılmasa halledimeyecek hiçbir mesele yoktur diye düşünüyorum.En selametli,en emniyetli,en zararsız,en ucuz yol budur.Bu son derece güvenli ve sağlam ve güçlü müspet hareket metoduna toplum olarak,bütün kesimler olarak,ne zaman sarılacağız ki,toplumu derinden sarsan bu kan ve göz yaşı dinsin,son bulsun.Otuz kırk senedir bu şiddet yolu neyi halletti? Ne kadar insanımızın hayatına mal oldu? Ne kadar insanımızın maddi manevi hayatı alt üst oldu?Yazık günah değil mi bu ülkeye,bu millete? Bu şiddet olmasaydı,belki de dünyanın her yönden en ileri,Maddi,manevi bütün sorunlarını çözmüş,müferreh bir ülkesi olurduk...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı