Bundan 80 yıl önce bugünün gece (15/16 Kasım 37) karanlığında, Dersimli meşhûr Seyyid Rıza ve oğlu Hüseyin ile birlikte yedi mazlûm insan, Elaziz’de idam edildi.
Ne aciptir ki, bu aziz şehrin ismi, tam da o günden sonra değişti: Önce “El-azık”a çevrilen isim, bilâhare yumuşatılarak, hiçbir mânası olmayan “Elazığ”a dönüştürüldü.
Bu isim değiştirme hastalığı, birkaç sene evvel de nüksetmişti: Tarihî Dersim’in ismi “Tunç-eli” yapılmıştı ki, meselenin arka plânı, yüreklerde bir yara olarak duruyor hâlâ.
Bu hatırlatmalardan sonra, esas konuya dönelim.
* * *
Seyyid Rıza ve beraberindekiler, “Zaza Kürtleri” ve “Dersim Alevileri” diye de isimlendirildikleri için, çoğu kimse şunu merak edip soruyor: Seyyid Rıza ve ailesi, gerçekten de seyyid ve Âl-i Beyt’ten midir?
Öyle veya değil; ne fark eder...
Değil mi ki, bu insanlar gadre uğramış ve zulmen idam edilmişler. Asıl önemli olan, işin bu yönü...
Buna rağmen, her insan gibi, onlar da kendilerini nasıl görüyor, nasıl hissediyorsa, aksi yönde bir delil-ispat olmadığı müddetçe, aynen öyle görmek ve kabullenmek gerekir.
Kaldı ki, Seyyid Rıza, bütün hayatında olduğu gibi, son ânında, yani idam sehpasına doğru giderken dahi, “seyyidlik” aidiyetini bağıra haykıra ifade etmiş bir mazlûmdur.
Oradaki hadisenin şahitlerinden biri olan İ. S. Çağlayangil’in ifadesiyle, şehid Rıza, şu nidâlarla sehpaya doğru yürümüş: "Biz evlâd-ı Kerbela'yıh.. Bîgünah, bîhatıyh.. Ayıptır, zulümdür, cinayettir!" (Anılarım: 51)
Bu arada, şunu da ekleyelim ki: Yaptığımız araştırmaya göre, gerek Dersim bölgesinde ve gerekse Anadolu sathındaki Alevî toplumu içinde en dindar, en muttaki ve “Âl-i Beyt muhabbeti”ni zirve noktasında taşıyanların başında Seyyid Rıza ve yakınlarının da dahil olduğu bu “Kureyşân” aşireti geliyor.
Yani, bu dindar kesim özellikle hedef alınıyor ve tümüyle “imha edilecek”lerin tam da liste başına getirilip yerleştiriliyor.
Kıyım acımasızdır. İdamlar, katliâmlar, sürgünler... tümüyle kànun dışı olduğu kadar, aynı anda insanlık dışıdır. İşte bunun bir ispatı.
Yaşlarını bile değiştirdiler
“Tek Parti”nin tekelindeki devletin “tunç eli”, kahır ve gazap yüklü bir yönlendirmeyle Aralık 1935’te Dersim’i işaretledi.
İsmi “Tunceli” şeklinde değiştirilen Dersim mıntıkası, 1937 yılı başlarından itibaren de, yekûn 50 bin kişilik bir ordunun “ilk hedefi” haline getirildi. Türkiye tarihinde, belki de insanlık tarihinde eşi–benzeri olmayan bir ilk, işte o tarihte Dersim’de yaşandı:
Binlerce vatandaş, tek parti hükümetinin bilgisi ve sorumluluğu dahilinde vuruldu, öldürüldü, imha edildi… Karadan kurşun yağdırıldı; havadan ölüm kusan bombalar....
Hariçten saldıran bir düşmana karşı değil, çaresizlik içinde çırpınan vatandaşlara yönelik yapılıyordu, bu gaddarâne zulüm... Sebep-suç ne olursa olsun, bir devlet, kendi vatandaşlarına karşı bunu yapamaz ve yapmamalı.
* * *
Nihayet, 1937 yılı Mart ayı başlarında harekete geçen devletin başında üç “Mustafa Paşa”lar vardı:
Reisicumhur: M. Kemal Paşa,
Başvekil: M. İsmet Paşa,
Başkumandan: M. Fevzi Paşa.
* * *
Kısa sürede bölgenin tamamına yayılan çatışma ve katliâma dönüşen saldırılar, aylarca devam edip gitti. Karşılıklı vuruşmalarla ölenlerin sayısı on binleri aştı.
Neticede, Dersim halkının önder şahsiyetlerinden olan Seyyid Rıza, birkaç yakını ile birlikte “barış görüşmeleri”nde bulunmak maksadıyla Eylül ayı ortalarında Erzincan’daki Vilayet Konağına geldi.
Seyyid Rıza, burada derhal tutuklandı ve oradan Elazığ’a gönderildi. Tutuklananların sorgulaması da burada yapıldı. Yapılan uyduruk muhakemelerin ardından, sıra cezaların infazına geldi.
Yaşı 70’i geçkin Seyyid Rıza (yaşı 54’e düşürülerek) ve 17 yaşındaki oğlu Seyyid Hüseyin (yaşı 21’e çıkartılarak), altı kader arkadaşıyla birlikte, 15/16 Kasım (1937) gecesi, araba farları ışığında idam edildiler. Geriye kalan 11 kişi de çeşitli ağır cezalara çarptırıldı.
* * *
Yara derin, konu uzun... Şimdilik, bir Zazaki ağıtın kısa tercümesiyle nokta koyalım:
Mevsim kış oldu, havalar soğuk,
Kar yağıyor, yağmur yağıyor.
Evimizi yakmaya, yıkmaya geldiler.
Hava karanlık, yolumuz uzak.
Bugün uykuya dalma yavrum.
Derelerden cesetler geliyor,
Fırtına dalları kırmış,
Evimizi de su bastı,
Haydi kalk gidelim,
Bugün uykuya dalma yavrum.
................................
NOT: K. Kılıçdaroğlu’nun da ismi geçen “Kureyşân” aşiretine mensup olduğu söyleniyor. Ancak, bu konuyu bizzat araştırıp tahkik etmiş değiliz.