Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin (1937-2006), tam on yıl arayla iki komşu ülkeye saldırdı.
27 Temmuz 1980’de komşu Şiî ülke İran’a savaş açtı.
2 Ağustos 1990’da ise, komşu Sünnî ülke Kuveyt’i işgal etti.
Bu iki büyük saldırının ardından gelen üçüncü on yıla girerken (2003), bu kez Saddam’ın kendi sonu geldi.
Bu arada, İran-Irak savaşının başlamasında bir buçuk ay kadar sonra Türkiye’de yaşanan “12 Eylül Darbesi”nin zamanlamasına da dikkat çekmekte fayda var.
Besbelli ki, Ortadoğu’da zalimlerin yeni satranç oyunu başlamış, diktatörler kullanılarak, etap etap başarı kazanılmaya çalışılıyordu.
* * *
Evet, diğer diktatörler gibi Saddam’ın takip ettiği kanlı siyaset de “Vahşi Batı”nın güdümünde ve kontrolündeydi.
Onu bitirmek için, önce cesaretlendirip farklı etnik ve dinî gruplara karşı tahrik ettiler.
İlk fırsatta, Irak vatandaşı olan Şiîlere saldırdı. Binlerce insanı acımasızca katletti. Üzerine, bütün Şiî dünyasının nefretini, husûmetini celbetti. Hemen ardından, Iran’a karşı savaş açtı. Sekiz yıl süren bu anlamsız savaşta, on binlerce Müslümanın kanı akıtıldı.
Zulümkârlıkta sınır tanımayan, dur-durak bilmeyen Saddam, savaşın ardından, ağırlıklı olarak ülkenin kuzey kesiminde yaşayan Türkmenler ile Kürtler’i katletmekten de geri durmadı. Halepçe’yi kimyasal gaz bombalarıyla bir günde harabeye çevirdi.
* * *
Saddam kuklasını kullanan Vahşi Batı, son darbeyi vurmak için, ona bir cinayet daha yaptırdı: 2 Ağustos (1990) günü, onu Kuveyt’e saldırttı.
Büyük bir ordu ile Kuveyt’e giren ve kısa sürede bu ülkeyi işgal eden Saddam, buradan tam bir zillet ve mağlûbiyet içinde çıkmaya mecbur kaldı.
Şimdi de, İran Savaşı ile Kuveyt İşgali hadisesine biraz daha yakından bakmaya çalışalım.
* * *
Yıllarca (tam 8 yıl) bir kördüğüm şeklinde sürüp gidecek olan mânâsız İran-Irak Savaşı 27 Temmuz 1980’de başladı.
Fiilî savaş hali, Eylül ayı ortalarında patlak verdi. Ancak, savaşın artık kaçınılmaz hale geldiği Temmuz ayının ortalarından itibaren fark edilmeye başlandı.
Perde arkasında başka türlü hesapların yapıldığı ve dolapların çevrildiği İran-Irak savaşı, bir yönüyle de saldırgan diktatör Saddam Hüseyin ile Şiî lider Ayetullah Humeyni’nin bilek güreşine döndü.
Dünyadaki silâh imalatçıları ile tüccarları bu savaştan büyük paralar kazanırken, iki Müslüman ülkenin yaklaşık bir milyon insanı bu mânâsız savaşta canından oldu.
İki ülkede de çok büyük göçlere, kaçışlara, ilticalara, kasdî- gayrı kasdî yaralanmalara ve çok ağır yıkımlara yol açan bu savaş, sekiz yıl sonra galibi olmadan sonlandırıldı.
Ne var ki, bu hadiseden sonra bölgede durulma, sükûnet hemen hiç yaşanmadı. Kaotik atmosfer, o gün bugündür kesintisiz devam edip gidiyor.
Arada yaşanan, Halepçe katliâmı, Kuveyt Saldırısı, Birinci ve İkinci Körfez Savaşı ile Irak’ın bölünüp parçalanması hadiseleri de cabası.
İran, iç ve dış siyaseti itibariyle hâlâ istikrar bulmazken, Irak’ın durumu maalesef çok daha feci bir manzara arz ediyor.
* * *
İran’la yapılan Körfez Savaşı biteli henüz iki olmuştu. Diktatör Saddam’ın emriyle Irak silâhlı kuvvetleri, 2 Ağustos (1990) günü komşusu olan Kuveyt’i işgal etti.
Kuveyt Emiri Şeyh Cabir es-Sabah, ülkesini terk ederek Suudi Arabistan'a sığındı.
Uzun süredir devam eden İran-Irak savaşının henüz yarası kabuk bağlamadan patlak veren Kuveyt işgali, bir anda dünyayı ayağa kaldırarak bütün ülkeleri Irak’ın (daha doğrusu Devlet Başkanı Saddam’ın) aleyhine sevk etti.
İşgal sebebiyle başlayan Körfez Krizi, dünyada petrol fiyatının yükselmesine ve iktisadî hayatın dalgalanmasına yol açtı.
Amerika, Kuveyt’i işgalden kurtarmak ve Suudî Arabistan’ın güvenliğini sağlamak için bölgeye modern teçhizatlı 500 bin asker gönderirken, diğer bazı Avrupa devletleri de Basra Körfezi’ne donanma sevk etti.
Kuveyt’i terk etmesi için Irak’a verilen sürenin bitiş vakti olan 16 Ocak 1991 gecesi, BM Güvenlik Konseyine bağlı müttefik güçler askerî harekâta başladı.
Bir ay süren şiddetli savaşın ardından, Irak, mağlûbiyeti kabul ederek Kuveyt’ten çekilmek zorunda kaldı.
* * *
Sonuç: Vahşi Batı’nın, 1980 ve 1990 basamaklarının ardından gelen 2003'teki son işgal manevrasının, Başkent Bağdat'la birlikte Irak'ın geneli (hemen ardından Suriye geneli) üzerindeki etkisi bugün de devam ediyor.
***
@salihoglulatif:
Demokrasiyi içine sindirerek kabul edenler, öyle heykel kırma provokasyonu, veyahut darbe teşebbüsü gibi aşağılık yöntemlere tevessül etmez.